Fransızlar tembel mi
Fransızlar uzunca yaşıyor. Kadınların ortalama ömür süresi 85, erkeklerin 79. Dünyanın üst sıralarında. Dolayısıyla Macron, bu kadar ömrünüz olduğuna göre iki yıl daha fazla çalışın diyor Emeklilik sisteminin geleceğini güvence altına almak ve maliyeyi dengede tutmak için emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılması gerekiyor. Sendikalar ve muhalefet partilerine göre ise bunun başka yolları da var.
Macron her iki seçim kampanyasında emeklilik reformu vaadinde bulunmuştu. Sürpriz yok. Ancak yasa tasarısı haftalardır protesto ediliyor. Milyonlarca insan sokaklarda; gösteriler ve iş yerlerinden demiryollarına nükleer santrallerden okullara paralel grevlerle memleket felce uğruyor. “Macron bizi iş yerinden direkt mezara sokmak istiyor” pankartları havada uçuşuyor.
Aslında sosyal protestolar rutin bir ritüel Fransa’da. Ancak bu sefer direniş çok daha şiddetli. Sadece sendikalar halk çoğunluğunu arkasına aldığı için de değil. Bu seferki kavga, ekonomik ve sosyal politik parametrelerle yürütülmüyor. Fransızların çalışma hayatıyla ilişkisi bakımından etik ve ideolojik bir tartışma hüküm sürüyor hükümetle sendikalar arasında. Mesele sağ-sol değerler çatışmasına evriliyor.
Tartışma aslen şu: Fransızlar tembel mi?
ALMANLARDAN ÇOK ÇALIŞIYORLAR
Cumhurbaşkanı Macron, doğrudan söylemese de muhtemelen tembel oldukları fikrinde. Yeni yıl konuşmasında, vatandaşların kendi refahları bakımından çalışma hayatının önemini artık kavramaları gerektiğini söyledi ve “travail” (çalışma) sözcüğünü üzerine basa basa tam 17 kez tekrarladı. İçişleri Bakanı Gerald Darmanin “Solcuların tembelliğinden” şikayet ediyor. Yeşiller lideri Sandrine Rousseau’ya göre ise çalışmak “Sağcıların köpürttüğü bir değer” ve tembellik de bir insan hakkı. Nitekim IFOP Enstitüsü’nün anketine göre halkın yüzde 69’u bu konuda hemfikir: Tembellik bir haktır.
Belki de Fransızların cephesinden bakınca tembellik yerine, çalışmaktan zevk almamak daha yerinde bir kavram. Fransız sosyolog Luc Rouban’ın deyişiyle “Dünyanın hiçbir yerinde çalışırken bu kadar çok acı çeken başka bir millet yok. Çalışmayla olan bağ çok derinden yara almış durumda…”
Ancak emeklilik reformuna gösterilen direnişten, keyfine düşkün aylaklar sürüsü sonucunu çıkarmak doğru değil. OECD’nin ortaya koyduğu kıyaslamalı istatistik ve analizler tam tersini söylüyor. Gerçi fiziksel güç gerektiren veya düşük ücretli işlerde çalışmayanlar da erkenden emeklilik istiyor. Mesela bir sendikacı geçenlerde “Metro vatmanları uzun süre gün ışığından mahrum kaldığı için 52 yaşında emekli olmalı” diyordu. Çalışmamak için fazlasıyla bahaneleri olduğu kesin.
Hani şu matrak deyiş vardır, “Almanlar çalışmak için yaşar – Fransızlar yaşamak için çalışır…” Rakamsal verilere bakınca pek doğru görünmüyor. Almanların bir ömür vakfederek yaptığı iş Fransızlara göre ömür törpüsü eziyet ama haksız da değiller. Çünkü OECD verileri en azından Almanlara göre daha fazla çalıştıklarını ve daha verimli olduklarını gösteriyor. Fransızlar yılda 1490 saat; Almanlar ise 1349 saat çalışıyor. İki ülkede de düşük aslında, OECD ortalaması yılda 1716 saat. Türkiye’de ise yılda 1572 saat.
Macron’un reform planını destekleyen ekonomistler ise bu rakamların ardında büyük tutarsızlıkların gizli olduğunu, örneğin kamu ve özel sektörde istihdam edilenlerin serbest meslek sahiplerine göre çok daha az çalıştığını söylüyor.
Fransızlar çalıştıkları işlerde Almanlara göre daha fazla verim yaratıyor. Çalışılan saat başına katma değer Fransa’da 77.6 dolar; Almanya’da ise 74.2 dolar. Ayrıca Avrupa Sosyal Araştırması (ESS) Almanların boş zamanlara Fransızlardan daha fazla ağırlık verdiğini gösteriyor.
Aynı araştırma Fransızların sadece yüzde 12’sinin sevdikleri, arzu ettikleri işte çalıştıklarını ortaya koyuyor. Bu noktada “tembel Fransız” klişesi, çalışma kültürünü de belirleyen sosyolojinin arızalarını açık ediyor: Mesleki tatmin ve yükselme şansının sınırlı olması, erken emeklilik isteğini kamçılıyor. Sosyolog Rouban “Fransa’da genç yaşta iyi bir diploma edinemeyen katiyen yükselemez. Çünkü Ancien Régime geleneğini hâlâ yıkamadık. Sosyal katmanlar arasında çok az geçişkenliğin bulunduğu bir toplumda yaşıyoruz” diyor. İşte gösterilen başarı ödüllendirilmediği için çalışmak haksız bir angaryaya dönüşüyor ve emeklilik günleri özlemle bekleniyor.
Emeklilik, hayatın tadına varılacak ideal bir gelecek olarak görülüyor ve Fransa emeklilerin aktif çalışanlara göre daha fazla kazandığı nadir ülkelerden. Ancak hayatın tadını çıkarmak için görece genç ve fit olmak da gerekiyor. Rouban, “Emeklilik kutsal bir alan, dokunan öfke uyandırır” diyor ve geçen yılki cumhurbaşkanlığı seçiminde radikal sağcı Marine Le Pen’in oylarındaki yükselişi de Macron’un emeklilik planlarına bağlıyor.
MAÇIN 49.3’ÜNCÜ DAKİKASINDA DEMOKRASİ MESAJI
Macron krizden çıkış yolları ararken, öğrencilerin de protestolara katılması yeni baş ağrısı. Geçen hafta sayıları 30 bindi, bu hafta ikiye katlandı. Emeklilik yaşının gençlerin umurunda olduğu söylenemez ama demokratik değerler umurlarında.
İki hafta önce Macron emeklilik planını hayata geçirmek için parlamentoyu by-pass ederek anayasal yetkisini kullanmaya karar verince, protestoların seyri de değişti. Anayasa’nın 49’uncu maddesinin 3’üncü fıkrası yürütmeyle yasama arasında anlaşmazlık sonucu sistemin tıkanmasını önlemek için hükümete meclis onayı olmadan yasaları yürürlüğe koyma yetkisi tanıyor. Macron, emeklilik yaşını meclis tartışmasına açmaktan kaçındığı için otoriter bir yöne sapmakla suçlanıyor. Emeklilik yaşı halen en hayati direniş noktası ama Fransızların cumhurbaşkanıyla aynı demokrasi anlayışını paylaşmadıkları da ortada.
Protestoların futbol taraftarına uzanması en kötü haber. Geçen hafta Fransa-Hollanda maçında tabela 49 dakika 3 saniyeyi gösterirken tribünler “Macron istifa” tezahüratıyla inledi, bir dakika boyunca.
Sosyalist eski Cumhurbaşkanı Hollande, ülkedeki öfkenin görülmemiş düzeyde olduğunu ve bu şekilde devam etmenin mümkün olmadığını söylüyor.
Peki Macron’un elinde hangi seçenekler var?
Reform planını geri çekmeyi kategorik olarak reddediyor.
Siyasi sinyal vermek üzere selefleri gibi başbakanı görevden alabilir. Almayacağını söyledi ama siyasi analistlere göre Başbakan Elisabeth Borne daha uzun süre görevde kalamaz.
Teorik olarak en etkili silah Macron’un yeni bir başlangıç yapmak üzere parlamentoyu feshetmesi. Daha önce Sosyalist Mitterrand iki kere yaptı; muhafazakar Chirac da daha konforlu bir çoğunluk için meclisi feshetmişti.
Ancak Macron genç partisiyle bu seçeneğe de başvuracak durumda değil. Son IFOP anketine göre seçmen tabanı giderek eriyor. Bugün seçim yapılsa Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN) oyların yüzde 26’sını alacak. Emeklilik reformuna yüksek sesle itiraz ettiği halde sol ittifak NUPES oylarını artırabilmiş değil, RN ile kafa kafaya. Macron’un partisi Rönesans ise yüzde 22’de kalıyor. Zaten azınlıkta olduğu parlamentoda 50 sandalye daha kaybediyor.
Yani meclisin feshi silah değil, siyasi intihar olur. Le Point’ın yazdığı üzere “Macron Elysee Sarayı’nda bir yalnız adam.”
- Bezos uyarıyor: Musk'ın uzay çöpleri düşerse ellemeyin1 saat önce
- Senaryo: Trump, Putin ve Zelenski İstanbul'da buluşur…27 dakika önce
- "Drill baby, drill" hoş ama boş3 gün önce
- Hangisi daha tehlikeli – Gazze'de ölümün kıyısı mı, kültür boykotları mı?1 hafta önce
- Yapay zekayla yeni erkek düzeni1 hafta önce
- Esas Nazi kim?2 hafta önce
- Zamanla oynamayı bırakmanın zamanı2 hafta önce
- AB en iyisi gözden ırak Guantanamo bulsun3 hafta önce
- Seçim kampanyası değil hayvanat bahçesi3 hafta önce
- Vogue kapağında karizma çizdirmek4 hafta önce