Deprem konutları ve molozun kaldırılması!..
TOKİ yarın; yıkılan, hasar gören, oturulamayacak durumda olan 11 ilimizdeki konutların yerine yenilerinin yapılması için ihale sürecini başlatıyor.
Konutlar, işyerleri, kamu binaları ve şehir alt yapılarını kapsayan inşa süreçleri için birçok firma talip oldu ancak TOKİ, açık ya da teklif usulüyle değil, çağrı yoluyla firmaları belirleyecek.
İhalede yarışma olmayacağı için kamu zararı ya da firma kayırma gibi eleştiriler yapılacak ancak hükümet, üretim süreçleri acil olduğu için, mevzuattaki yetkilerini kullanarak ihaleleri çağrı usulüyle yapacak.
Deprem bölgesine ilk etapta 250 bin konut yapılacak. Mart ayında 30 bin konutun, mayıs-haziran gibi ise 100 bin konutun temellerinin atılması bekleniyor.
Hükümet, seçimden önce ilk parti deprem konutlarının görünür şekilde en azından bir-iki kat yükselmesini ve enkazın tamamen kaldırılmış olmasını hedefliyor.
Yeni konutların; depreme dayanıklılığı, zemin etütleri, inşaat kalitesi, konutların nereye yapılacağı, kent merkezlerinin taşınıp taşınmayacağı gibi konular haklı olarak vatandaşın kafasına takılıyor.
Deprem konutları ve inşaat süreçleriyle ilgili güncel cari durumu 10 maddede özetlersek;
1- Mikrobölgeleme zemin etütleri yapıldı; inşaatlar ilerlerken de müdahaleler yapılabiliyor. Zemin yapısına göre; gridal olarak 200 metre ile 400 metrede etütler yapılıyor. Ayrıca raporlar doğrultusunda; jeofizik, jeolojik ve jeoteknik etütler de gerçekleştiriliyor.
2- Yeni inşa edilecek kentlerin sosyal, tarihi kimliği korunacak. Yapı kimlikleri ise değişecek. Doğayla kavga etmemek gerekir mantığıyla doğaya saygılı yapılar inşa edilecek. Örneğin; Hatay tarihi kent merkezinin taşınması doğru değil ama Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesi taşınacak. Zemini alüvyonlu, sıvılaşma tehlikesi olan her yer, şehrin dokusunu bozmayacaksa sağlam zemine taşınacak.
3- Bir yerde yıkılmış kamu kurumu varsa ya da eskisinin yerine yeni bina yapılması çok gerekliyse yıkılan yapının yerine bina inşa edilebilecek. Bunun için üst seviye inşaat teknikleri; sağlam zemine kadar çivi kazıkla inilmesi, çoklu fore kazık veya zemine beton enjeksiyonu uygulanacak.
4- Yapılar zemin artı 3 veya zemin artı 4’ü geçmeyecek. Sıvılaşma tehlikesi olan zemine gökdelen inşa edilmeyecek. Belli bir tonajın üzerinde veya yüksek katlı yapılarda sismik izolatör kullanılacak. Bir süre sonra yönetmelik değişikliği ile riskli bölgelerdeki inşaatlarda sismik izolatör kullanımı zorunlu hale gelebilir.
5- İnşaatlarda beton kalitesine, beton-demir uyumuna hassasiyet gösteriliyor. Bu iki unsurun birbirini koruyacağı ve besleyeceği tekniklerle inşaat yapılacak.
6- İnşa edilecek şehirlerin ve altyapıların tamamı Bakanlık ve TOKİ tarafından sıkı denetlenecek. Bölgenin zemin etütleri Bakanlık uzmanları ve TOKİ tarafından yapıldı ancak kamu binaları, hastaneler, köprü, kavşak ve otoyollar da işin içine girdiği için özel sektöre de çağrı yapıldı. Özel sektör firmaları da yapım işini üstlenecek.
7- Sadece konut veya işyerleri değil, şehirler inşa edileceği için maliyet çok yüksek olacak. Bu maliyeti devletin karşılayabileceği belirtiliyor.
8- Demir-çelik, çimento üreticileri ile görüşmeler yapıldı. Gerek tedarik gerekse fiyatlama konusunda bütün detaylar düşünüldü. Türkiye’nin kapasitesinin ihtiyacı karşılayacak seviyede olduğu belirtiliyor.
9- Konutların finansmanında kamu kaynakları kullanılacak ve ağırlıklı olarak Hazine’ye ait rezerv alanlara inşaat yapılacak. DASK ve varsa diğer sigortalar işletildikten sonra inşaat maliyetinden çıkan fark hak sahibinden tahsil edilecek. Bunun için uzun vadeli kredi öngörülüyor.
10- Bu bölgelerden kaçışı ve göçü önlemek, şehirlerdeki ekonomik hayatı, üretimi diri tutmak adına cazip imkânlar ve teşvikler de hazırlanıyor.
ENDİŞEYE SEVK EDEN KONULAR
Vatandaşın haklı olarak sorduğu, üzerinde titizlikle durulması gereken ve hassasiyet gerektiren bazı konular da var:
- İhaleler davet usulü yapılsa da inşa işlerini üstlenecek firmaların iş bitirmeleri, yetkinliği ve liyakatı gözetilmeli; belli gruplara ayrıcalık tanınmamalı.
- Her ne kadar mikrobölgeleme ve zemin etütleri yapılsa da riskli bölgelerde yeni imar planları gerekiyorsa konut inşa ve teslim süresinin uzaması göz ardı edilerek yeni imar planları yapılmalı.
- Deprem bölgesinde daha önce inşaatları yıkılan firmalarla ilgili yeni süreçte daha dikkatli olunmalı. Konutları yıkılmış firmalar veya bağlantılı firmalara yeni iş verilmemeli.
- Depremden en çok etkilenen Amik ovasına ve benzeri zemini olan, sıvılaşma riski bulunan yerlere mümkün olduğunca inşaat yapılmamalı.
- Enkaz kaldırma, hafriyat işinin kime verileceği, bunun nasıl yapılacağı net değil. Bu konuyla ilgili de firmalar arasında büyük mücadele var. Hafriyat ayırma kazançlı bir iş olduğu kadar, toplum sağlığını etkileyecek sonuçlara yol açabilir. Geri dönüşüme gönderilecek malzemeler kadar, enkazdan çıkacak altın ve para gibi değerli eşyaların hukuki altyapısı da tesis edilmeli. Moloz taşıma işi verilen firmalar, buradan çıkacak değerli eşyaların da sahibi oluyor.
HASTALIK, TARIM VE KURAKLIK
Hafriyat kaldırma ve ayrıştırma işine ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Bu yazacaklarımı dikkatle okuyun lütfen. Ekonomiden ya da paradan değil, doğrudan insan sağlığından söz ediyorum…
Şöyle açıklayayım:
Bölgede 105 bin bina; yıkılmış, yıkılmak üzere veya ağır hasarlı. Yıkım yapılacak bina sayısına bağlı olarak buradan çıkacak molozun ilk etapta minimum 42 milyon ton olacağı, yıkım büyüdükçe bunun 110 milyon tona ulaşacağı hesaplanıyor. Her molozun bir metreküpünde yaklaşık 1450 kilogram ağırlık bulunuyor.
Avrupa Birliği standartlarına göre bu tip enkazdan çıkan molozun yüzde 70’i geri kazanılabiliyor.
Enkazdan çıkacak molozda ne var, derseniz… Demir var, yeni betonda ya da zemin tesviyesinde kullanılan agrega denilen taş-beton parçaları var. Bunların yanı sıra; plastik malzeme, cam ve ahşap malzeme çıkıyor.
Peki bu ayrıştırma işinin nasıl yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerekir?
Öncelikle, moloz ihalesini alanların bunları uygun koşullarda çevreye zarar vermeyecek bir yerde toplaması gerekir. Malzemelerin tozlaşma ve mikrop üretmeyen bir yere götürülmesi lazım. Toplanılan yerin, drenajı bilinen, şartları uygun olan bir yer olması lazım. Yapıların bir kısmı eski olduğu için içinde kanserojen asbest maddesi ve mikrop barındırabiliyor. Yağmur yiyen bu molozdaki zararlı maddelerin yer altı sularına karışmaması gerekir.
Ayrıştırma yapılan yerlerin yer altı veya kaynak sularından uzak bölgelerde bulunması gerekiyor.
Kaba hesapla; 110 milyon ton molozun, 77 milyon tonu geri dönüşecek. Kalan 40 milyon ton nerede bertaraf edilecek? Diğer bir soru bu… Ne kadarı gömülecek, ne kadarı nerede toprakta yükselti oluşturacak şekilde muhafaza edilecek? Bunların hepsi ayrı bir hesaplama, mühendislik, ölçüm ve öngörü gerektiriyor. Örtünün, yani topraklaştırma ve yeşillendirmenin doğru yapılması lazım.
Türkiye’nin en büyük geri kazanım tesisleri bu bölgede bulunuyor. Örneğin Osmaniye Organize Sanayi Bölgesi’nde Türkiye’nin en büyük geri kazanım tesisleri var.
İskenderun’da 4 adet demir çelik geri kazanım tesisi var. Adana-Mersin’de Türkiye’nin en büyük 200’ünün, 70’i plastik geri kazanım tesisi var. Şişecam Mersin fabrikası; yanı sıra küçük işleme tesisleri var. Cam işini küçümsemeyin, hammadde ve enerji girdi fiyatları çok arttığı için molozlardan çıkacak camın eritilip tekrar kullanılması önemli...
Optimal bölgeleme yaparak bu molozlar geri dönüşüme sokulursa hem insan sağlığı açısından riskler bertaraf edilir, hem de maksimum ekonomik fayda sağlanır...
Toplama ve taşıma işi ihale edilebilir ancak bölgesel ayrıştırma çok kritik bir konu. Dönüşüm işine ciddi olarak eğilmek gerekiyor. Şu anda moloz kaldırma işine talip olanlar modern anlamda bir dönüşüm yapmıyorlar. Çoğu demiri alıp gerisini ziyan ettiği gibi doğayı da perişan ediyor.
Gerekirse yıkımların olduğu, yolların geçtiği kesişme noktalarına tesisler kurulup burada işleme-ayrıştırma yapılmalı. Önemli olan kısa sürede toplamak; işleme süresi çok önemli değil. Ancak minimum fireyle işleme ve dönüştürme önemli…
Buradan çıkan ve dönüştürülen malzemeler, yeni yapılacak inşaatlarda da kullanılabilir. Bu süreçte en büyük gider kalemi taşıma işini yapacak tırların yakıtı... 110 milyon ton moloz kalkacak, 70 milyon tonu dönüştürülecek. Yerin üstünde 180 milyon tonluk bir hareketten söz ediyoruz.
Detay ve teknik bir konu gibi gelebilir ancak bu süreçte muazzam bir “denetimsiz tozlaşma” olacak.
Bu tozlaşma bölgede, kanser ve akciğer rahatsızlıklarının yanı sıra tarımda ölme getirebiliyor. İşin ekonomisi bir yana can alıcı konu; tozlaşmanın önlenmesi. Bu yapılmazsa ne olur?
Cevap vereyim;
1- Solunum yolu hastalıkları, salgın hastalıklar.
2- Tarımda ölme ve yaşam kalitesinde düşüş.
3- Sonrasında kuraklık.
Bilimsel raporlar ve bugüne kadar dünya genelindeki tecrübeler bize bunu söylüyor… Uyarmak görevimiz...
- YSK'nın bu kararı olmadı…1 yıl önce
- Partiler üstü bir mesele: Sığınmacılar1 yıl önce
- Yurt dışı oylar referans mı?1 yıl önce
- Kilitli sandığın maymuncuğu sığınmacılarda...1 yıl önce
- Sıkışan siyaset ve halkın adaleti1 yıl önce
- 19 Mayıs'tan çıkarılması gereken dersler1 yıl önce
- Mesele alınan mesajı vatandaşa geçirmekte1 yıl önce
- Yeni sloganlar maçı çevirir mi?1 yıl önce
- Küskün seçmen ve sandığa gitmeme tehlikesi!1 yıl önce
- Seçmenin kaygısı ve ikinci tur1 yıl önce