19 Mayıs'tan çıkarılması gereken dersler
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını hep birlikte kutladık. Milli mücadelemizi ve bağımsızlık savaşımızı verirken canımızla, kanımızla öğrendiğimiz bir gerçek var ki bugün de çarpıcılığını koruyor...
Ulus olarak gücümüz, yanımızdaki her bir ferdin bizim için canını verebilecek cesarette ve fedakârlıkta olmasından kaynaklanıyor. Gücümüz yanımızdaki badimizden ve aramıza dışarıdan kimsenin, kötülüğün girememesinden kaynaklanır. “Safları sık tutmak” tabiri bunu anlatır.
Yazıya böyle giriş yapmamın bir sebebi var…
Bir süredir unuttuğumuz ya da bir şekilde unutturulan milli duygularımızın, bu vatan toprağı üzerinde özgürce, bir ve beraber aynı ülkü hedefinde yaşamanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatmak içindi…
Sanki bu ayrışmış, kutuplaşmış iklim bizi biraz yordu gibi…
Seçimler gelir geçer, ülkenin sorunları da ortak akılla ve topyekûn iradeyle çözülür.
Önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna gidiyoruz. Dünyanın sonu değil; son seçim de olmayacak.
Bazı vatandaşlarımız daha şimdiden her şeyini yitirmiş ve her şeyini kaybetmiş gibi davranıyor.
Halbuki hep birlikte çözmemiz gereken önemli problemlerimiz var ve herkesin aklına, fikrine, çabasına, emeğine ihtiyaç duyacağız. Bunu belki de toplumun önde gelenlerinin, siyasetçilerinin ilk önce idrak etmesinde fayda var.
Önceki gün CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleri gündeme damga vurdu.
Artık savunma değil, atakta olacaklardı.
Terör konusunda iktidarın kötü yaptıklarını ya da yapmadıklarını anlatacaklardı. Milliyetçi duygulara hitap edip, milliyetçi hassasiyetleri yönetmeye çalışacaklardı.
Ve en önemlisi; kızmış, küsmüş, hayal kırıklığına uğramış, aldatılmış hisseden vatandaşı motive edip sandığa götüreceklerdi. Çok iddialı konuşmalarına rağmen sandıklara sahip çıkamadıklarını acı şekilde anlatıyorlardı bize…
SANDIĞA SAHİP ÇIKILAMAMIŞ
Bakın bir haftadır ne konuşuyoruz;
"CHP içeriden hançerlendi, Truva atları yerleştirmişler. Millet İttifakı içinden özellikle İYİ Parti’den Kılıçdaroğlu’na yeterince oy çıkmadı. Hile yapıldı, ihanete uğradık, sandık güvenliği yeterince sağlanamadı. Kimine göre 20 bin, kimine göreyse 38 bin sandıkta yeteri kadar parti temsilcisi, müşahit bulundurulamadı; bazıları sandığı terk etti ya da diğer tarafa kaydı. Devlet gücüyle ve olanaklarıyla baş edemedik. Parti yetkilisi söyledi; bazı tutanaklar elimize ertesi gün ulaştı, adam çekip evine gitmiş…"
Listeyi uzatabilirim ancak uzatmayacağım…
Bunun ardından şunu sormak vatandaşın hakkıdır:
İyi de siz demediniz mi, “1.5 yıldır hazırlanıyoruz. Bütün sandıklarda görevlimiz var. Müşahitler ve ayrıca gönüllüler var. Aplikasyonlar geliştirdik. Her okulda avukatlarımız olacak” diye…
Şimdi vatandaşa kızmaya kimsenin hakkı yok. Bazıları görevini ihmal etmiş ya da herkesi aldatmışlar.
Kılıçdaroğlu sandık güvenliği için vatandaşlardan bir milyon gönüllü istedi, “Vatanını seven sandığa gelsin” dedi.
Benim oy kullandığım sandıkta gözümün önünde polis, müşahit olduğunu söyleyen bir beyefendiye kimliğini sordu. Parti imzalı belge gösteremeyince okuldan çıkardı.
Oyunu kullanan, görevini yapan vatandaşa kimsenin kızmaya hakkı yok. Hele deprem bölgesindeki vatandaşımıza kızıp tepki göstermeye hiç mi hiç hakkınız yok. Büyük acı ve travmalar yaşadılar. Demek ki dertlerini, sıkıntılarını iyi dinleyip, iyi anlayamamışsınız…
Milliyetçi reflekslerin yükseldiği söyleniyor. Bu tam manasıyla doğru değil. Türkiye’de milliyetçi duygular her zaman ağır basıyor. Milliyetçi hassasiyetleri yüksek bazı şehirlerde AK Parti’nin oyları düşmüş. Demek ki başka rahatsızlıklar ve hassasiyetler de var.
Yine başa dönüyoruz. Sorunun özü, halkı iyi dinleyip anlayamamakta. Elitist siyaset yine devreye mi giriyor; diye sormadan edemiyor insan.
Depremzede vatandaşımıza yönelik anlayışsız, çirkin sözler; üzgün, yorgun ve kırgın halkımızı daha fazla kırdı…
Herkesin önce iğneyi kendisine batırması lazım. İlk tur tercihlerine baktığımızda vatandaşın bütün siyaset kurumu ve yaklaşımları için değişim istediğini net olarak görüyoruz.
İktidardan önce muhalefette bir değişim olması şart. Vatandaş mecbur kaldığı için bazı tercihlerde bulunuyor. Sonuçta sandıktan çıkan değişim talebine ne muhalefet ne de iktidar direnebilir.
Son bir gözlemimi daha eklemek istiyorum;
Siyaset bir ekip işi. Ekibinizle birlikte hazır değilseniz, en iyilerle çalışmıyorsanız tesadüfen bir başarıyı yakalayamıyorsunuz. Size basit ve önemsiz gelen konular, vatandaşın ruh ve gönül dünyasında kırılmalara yol açan büyük hatalara dönüşebiliyor.
Sonrasında doğru olanı bulsanız bile zamanı kaçırmış oluyorsunuz. Doğruları söyleseniz bile vatandaş inanmak istemiyor; yalan daha inandırıcı geliyor.
Aslında herkes, her şeyi biliyor…
Bu seçimde iktidar, yoksulluğu da yoksunluğu da milliyetçi refleksleri de iyi yönetti.
Ve ikinci tura giderken, mevcuttan ve gidişattan çok da şikayetçi olmayan muhalefet taraftarları da gördük. Değişimi isteyen aslında ortalama vatandaş ancak statükoyu savunan elitler ya da "krem dö la krem" her yerde var.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin sözleriyle, “Hararet nardadır sacda değildir/ Keramet hırkada tacda değildir/Her ne ararsan kendinde ara/ Kudüs'te, Mekke’de, Hac'da değildir."
Kusuru kendinizde aramaz, hatalar zincirine devam ederseniz ikinci turda işiniz çok zor…
- YSK'nın bu kararı olmadı…1 yıl önce
- Partiler üstü bir mesele: Sığınmacılar1 yıl önce
- Yurt dışı oylar referans mı?1 yıl önce
- Kilitli sandığın maymuncuğu sığınmacılarda...1 yıl önce
- Sıkışan siyaset ve halkın adaleti1 yıl önce
- Mesele alınan mesajı vatandaşa geçirmekte1 yıl önce
- Yeni sloganlar maçı çevirir mi?1 yıl önce
- Küskün seçmen ve sandığa gitmeme tehlikesi!1 yıl önce
- Seçmenin kaygısı ve ikinci tur1 yıl önce
- YSK'dan son dakika hamleleri1 yıl önce