Müjde
Tam, bütün öğrenciler müjdeyi almış, tatili ense yaparak geçireceğini garantilemiş, şimdiden planı programı hazırlamışken, kimsenin hevesini kursağında bırakmam istemezdim.
Üstelik amatör ruhumu da kaybetmiş değilim. Bizler de zamanında öğrenciydik. Bilimum tatilde, öğretmenler bir sayfa eksik versin diye, gözlerinin içine bakan haylaz tiplerdik.
Ödevsiz bir tatil fikri, hakikaten müjde niteliği taşıyacak günlerimiz oldu. Hey gidi günler hey! Hayatın en büyük zorluğunun ders çalışmak olduğunu sandığımız, sınavlara kıyamet günü muamelesi yaptığımız, aldığımız en büyük sorumluluk olan okula gidip gelmeyi, nimetten saydığımız, güzel, güneşli ve toy günlerdi. Hiç bitmeyecek zannettik. Fakat bitti.
Köprünün altından epey su, akıp gitti. Bizler de büyüdük, serpildik, evrildik. Sanıyorum, büyümeden kaynaklanıyor olacak; gençlerin hevesini kursağında bırakma dürtümüze engel olamayacak kadar bilinçlendik.
VAKİT AYIRIP DİNLEYİN
Aslında her şey iyiydi hoştu. Gökyüzü bazı bazı bulutluydu ama genel hali fena değildi. Ya da belki de, parçalı bulutlu hava, bünyelerimizde yer edinmişti. Alıştık mı, uyuştuk mu bilemedim. Galiba kanıksadık. En azından kanıksamıştım. Ta ki şu an kimden geldiğini hatırlamadığım, hatta bu yazıyı yazmadan önce aradığım ama gönderenini bulamadığım, Emin Çapa’nın TEDX konuşmasını dinleyene kadar. Bünyemde Sofie Amundsen’ın posta kutusuna bırakılan esrarengiz ilk mektup; “kimsin sen?” kadar derin etki yaptı. Lütfen girip bakın, vakit ayırıp dinleyin. Paylaştığı ilk sarsıcı verilerden birisi şu; Türkiye’de, 15 yaşındaki öğrencilerin, dünya üzerindeki 65 ülke arasında fen bilimlerindeki sıralaması 43, matematikteki 44, kendi dilinde yazanı okuma sıralamasında ise 42.
Genel ortalama olarak sıralaması da 45. Sorduğu ilk ve en can alıcı soru ise şu; bu çocukların bu matematik, bu fen ile, Türkiye’yi, nasıl dünyanın en iyi 10 ekonomisinin arasına sokmasını bekliyorsunuz? Cevap hem yok, hem de çok. Sistemi mi, ebeveynleri mi, çocukları mı, yoksa hepsini birden mi suçlasam bilemedim.
17 GÜN BOYUNCA ENSE
17 gün boyunca akademik anlamda hiçbir şey yapmadan oturması beklenen çocukların, bu haberi “müjde” niteliğinde karşılamalarını inanılmaz sevimli buluyorum. Lakin sorun şu ki, bugün 17 gün yan gelip yatmayı kutlayan çocuk, yarın oturduğu yerden, zengin ülkeler için züğürt çenesini yoran sıkıcı yetişkinlere dönüşüyor.
Hiçbir büyüme kendi kendine olmuyor. Nasıl ki, dünyanın güçlü ülkeleri bir sabah uyanıp, ekonomilerinin gece boyunca kendi kendi büyüdüğüne şahit olamıyorsa, gençlerin de yeni güne gözlerini Mark Zuckerberg olarak açmayı beklememeleri gerekiyor. Şimdi de hevesleri kurakta bırakacak cümle geliyor; galiba Türkiye’ye, 17 gün yatacağına sevinecek değil, 17 günün sonunda şayet üzerine bir şey koymazsa, öğrendiklerini unutacağına üzülecek gençler gerekiyor.
- Veda ve teşekkür6 yıl önce
- Kürk Mantolu Madonna6 yıl önce
- Hayaller üzerine6 yıl önce
- Aşk biçim seçer mi?6 yıl önce
- Mutluluk Günü6 yıl önce
- Şimdiki çocuklar6 yıl önce
- İyi ki kadınlar var!6 yıl önce
- Mümkünse masal anlat6 yıl önce
- Türkiye Romanya'ya karşı6 yıl önce
- Yetiştirme şekli topyekün değişmeli6 yıl önce