'Benim başıma gelmez' klişesi patlak bir can simidi!
DÜNYA dediğimiz kocaman bir gemi ve her geçen gün biraz daha su alıyor ne yazık ki... Savaş, terör, ekonomik-sosyal-siyasal krizler, açlık, kıtlık, mültecilik sarmış her yanını. Ateşin sadece düştüğü yeri yaktığını sanan pek çok dünyalı, su da sadece bastığı yeri nefessiz bırakır zannediyor. Kimilerinin zaten dünya yansa da sulara gömülüp batsa da umurunda değil, kimileriyse kısa süreli bir empatiyle geçiştiriyor durumu. “Benim başımıza gelmez” inancına sarılmışız can simidi niyetine...
Peki ya üzerinde dengede durduğumuz ve asla yıkılmaz sandığımız her şey altımızdan çekilse ne olur? Modern hayatın tanıdık ve güvenli sularının bittiği noktada ne başlar? Dot’un Zinnie Harris’in yazdığı, Erdem Avşar’ın Türkçe’ye çevirdiği, Murat Daltaban’ın yönettiği ‘Nefesinizi Nasıl Tutarsınız?’ adlı oyunu, bu soruların hep görmezden, bilmezden geldiğimiz cevaplarıyla yüzleştiriyor bizi. Hem de ne yüzleşme! Oyun çok çarpıcı bir kara komedi; Batı medeniyetinin kapitalizmle birlikte çöküşünü konu edinen teksti de Murat Daltaban’ın rejisi de tokat gibi çarpıyor seyircinin yüzüne, başına gelmeyeceğini sandığı her şeyle her an baş başa kalabileceği gerçeğini.
ŞEYTANLA PAZARLIK EDİLİR Mİ?
Oyunda bu tokadı kız kardeşi Jasmine’le birlikte direkt nefesinde hisseden karakterin adı Dana. Kendisi bir Avrupalı, kariyerinde gayet başarılı bir müşteri temsilcisi, maddi gücü de özgüveni de yerinde. Barda bir adamla tanışıyor ve geceyi hem kirlenmeyi hem de arınmayı temsil eden bir küvetin içinde onunla geçiriyor. Birlikte olduğu adam ruhu kalbinden çekilip alınmış bir şeytan.
Dana onu sevgiyle iyileştirebileceğine inanırken, borçlu kalmaktan nefret eden şeytanın tek derdi Dana’nın ruhunu parayla satın almak. Dana’nın Birleşmiş Milletler’de çalışan şeytanla girdiği bu bir felaketler zincirine dönüşen mücadele; şeytanla pazarlık edilip edilmeyeceğine, şeytanla kurulan aşk-nefret ilişkisine, ruhunu şeytana satmaya dair çok şey söylüyor hepimize. Yani “İnsan nereye kadar insan kalabilir?” sorusunun cevabı da var oyunun içinde.
HER AN HEPİMİZ YAŞAYABİLİRİZ
Hamile kız kardeşiyle birlikte İskenderiye’ye, kabul edildiği yeni işe doğru yolcuğa çıkan Dana bu yolculuk boyunca ensesinde hissediyor şeytanın nefesini. Avrupa’yı vuran ekonomik kriz, güvenli suların can simidi “Benim başıma gelmez, bize bir şey olmaz” klişesini tekinsiz sulara gömüyor, patlaklığını gözler önüne seriyor. Çok güvendiği Batı medeniyeti, yüksek limitli kredi kartları, şeytanla ilgili bilgi almak için kılavuzluğuna başvurduğu, aslında şeytanın işbirlikçisi olan kütüphanecinin önerdiği türlü türlü kitaplar da can simidi olamayınca kendisine, en başta yazdığım şeye; dünyanın her an ve her yanından biraz daha su alan koca bir gemi olduğu gerçeğine ayıyor. Her an, hepimizin bu gemide nefesini tutmaya çalışarak hayatta kalma mücadelesi verebileceğimiz gerçeğine...
Dana’yı Gizem Güçlü’nün, Jasmine’i Esra Ruşan’ın, şeytanı yıllar sonra bu oyunla yeniden sahneye çıkan Murat Daltaban’ın, seyrine doyamadığım kütüphaneciyi Köksal Engür’ün canlandırdığı oyunda Esin Alpogan, İdil Arkut, Mehmetcan Mincinozlu ve Rami Çakır da rol alıyor. Erdem Avşar’ın ustalıklı çevirisi, Cem Yılmazer ile Murat Daltaban’ın incelikli ışık ve dekor tasarımlarıyla sahnelenen oyunun canlı performansa dayalı müziği Oğuz Kaplangı’nın imzasını taşıyor. Hemen belirteyim, müzik oyunun içinde başlı başına bir karakter gibi. ‘Nefesinizi Nasıl Tutarsınız?’ sezonun kaçırılmaması, söylediği söz ıskalanmaması gereken oyunlarından biri...
- Kalacak bir türkü6 yıl önce
- Empati, biraz empati...6 yıl önce
- Aşk bu mu, sevda bu mu hayat bu mu?!!!6 yıl önce
- Farkı netliğinde bir 'ihanet'6 yıl önce
- Burnumuzda tüten sizin damın bacasında tütüyor mu?6 yıl önce
- Siz de bu takımın bir parçası olun!6 yıl önce
- 'Gülelim, güzelleşelim'7 yıl önce
- Hepimiz bu labirentin içindeyiz7 yıl önce
- Şvayk gerçeğe aydı peki ya biz?7 yıl önce
- Eskiden 'Ev alma komşu al' derdik, peki ya şimdi?7 yıl önce