Burnumuzda tüten sizin damın bacasında tütüyor mu?
HER zaman “İnsanın bu hayatta gözünü neye açtığı çok önemli” derim. Doğduğumuz ailede gözümüzü açtığımız şey güzel sevilmekse ne mutlu bize! Sevilmek demiyorum, güzel sevilmek diyorum. Bunu söylerken, kan bağının ötesinde bir bağ kurmaktan bahsediyorum, ‘gözün gibi’ bakmayı değil, gören gözlerle bakmayı kast ediyorum, aile adıyla dört duvarının arasında buluştuğumuz damı, aramıza duvarlar örmek yerine köprüler kurarak yuvaya dönüştürebilmekten bahsediyorum.
Aksi takdirde kan bağı hayattaki en büyük ayak bağına dönüşebiliyor. Kurtulmaya, kaçmaya çalıştıkça düğümleri daha da sıkılaşıyor. Ah şu hayatta kalbi düğüm düğüm olan ne çok insan var, üstelik görüntüde en yakınları olanlar o düğümleri atanlar...
ÇOK SIKI BİR YÜZLEŞME
Mam’Art Tiyatro’nun Tennessee Williams imzalı oyunu ‘Kızgın Damdaki Kedi’, büyük arazi sahibi, zengin bir Amerikan ailesinin damından tütenler üzerinden, aile gerçeğiyle yüzleştiriyor seyirciyi. Koca Baba (Ünal Silver), Koca Anne (Ayten Uncuoğlu), Brick (Tuğrul Tülek) ve Gooper (Ömür Kayakırılmaz) adlarında iki oğul ve iki gelinden, Maggie (Sezin Akbaşoğulları) ile Mae’den (Bennur Duyucu) oluşan bir aile onlarınki... Tabii bir de gözlerini maalesef bu kızgın damının bacası riyayla, yalanlarla, sevgisizlikle, tatminsizlikle tüten aileye açmış olan torunlar...
Koca Baba’nın doğum günü partisinde, mumlarla birlikte yıllardır içlerinde biriktirdiklerini de üflüyorlar birbirlerine... Yaşadıkları, hepimizin hayatlarından, ailelerimizden izler taşıyan çok sıkı bir yüzleşme!
Serkan Salihoğlu, Feri Baycu Güler ve Tuğrul Tülek’le birlikte Türkçe’ye çevirdiği oyunun yönetmenliğini de üstleniyor. Bir klasiği, çağdaş ve son derece yalın bir rejiyle, minimal bir dekorla sahneye taşımış. Odak noktası karakterlerin iç dünyası, duyguları yani hayatta en çok ıskaladığımız yer!
GÖRMEDEN BAKMAK!
Rejide özellikle aile fertlerinin sahnenin arka tarafına yerleştirilmiş sandalyelere oturarak birbirlerini seyir halleri beni çok etkiledi. Hepimizden izler taşıyor bu aile dedim ya hani; işte hayatın en acı gerçeği bu görmeden, duymadan, dinlemeden, sormadan belki de hiç tanımadan, tanışmadan bakma hali! Sonra “Ben ona gözüm gibi baktım”, hı hı, tabii, tabii!!!
‘Kızgın Damdaki Kedi’, sezonun, söylediği söze kulak verilmesi gereken, demlendikçe daha da güzelleşecek, temiz işlerinden biri. Sezin Akbaşoğulları’nı yeniden sahnede izlemek çok keyifliydi. Maggie’nin içinde birikmiş ne varsa, gözlerindeydi. Hep sahnede olmalı, kendini özletmemeli. Ve Tuğrul Tülek! Her zamanki gibi oynamıyor, yaşıyor. Yalın, duru, gerçek, samimi... Kendisi bir tiyatro âşığı olarak benim için en içteninden bir iyi ki!
SORUN VE DÜŞÜNÜN
Dilimizde hep insanların birbirleriyle sevgi ve saygıya dayalı bir iletişim kurabilmesi var ya hani; bacası empatiyle tüten kocaman bir aile olmak burnumuzda tütüyor ya yani; ‘Kızgın Damdaki Kedi’yi izlerken kendinize bir sorun bakalım; burnumuzda tüten sizin damda tütüyor mu? Üzerine düşünülmesi gereken başlıca soru ve sorun bu!
- Kalacak bir türkü6 yıl önce
- Empati, biraz empati...6 yıl önce
- Aşk bu mu, sevda bu mu hayat bu mu?!!!6 yıl önce
- Farkı netliğinde bir 'ihanet'6 yıl önce
- Siz de bu takımın bir parçası olun!6 yıl önce
- 'Gülelim, güzelleşelim'7 yıl önce
- Hepimiz bu labirentin içindeyiz7 yıl önce
- Şvayk gerçeğe aydı peki ya biz?7 yıl önce
- Eskiden 'Ev alma komşu al' derdik, peki ya şimdi?7 yıl önce
- Yaşamayı seçmek gerek!7 yıl önce