Vahim tablo
Önümüz bayram. Sporumuz için bu bayram coşku ve heyecan içinde geçebilecek mi? Bu soruya ne yazık ki olumlu bir cevap verebilmek pek zor. Hepimizin en çok sevdiği ve yakından ilgilendiği futbolumuzun hali ortada. Daha sezon başlamadan sürüp giden demeç savaşları acaba sezon içinde nereye varacak bunu kestirmek zor. Futbol Federasyonu ile kulüpler arasında bir türlü kurulamayan iletişim, anlaşma sağlanamayan ve sağlanması da pek mümkün görülmeyen görüş ayrılıkları, sıkıntıları hangi noktaya çekecek? Buna da şu anda net bir cevap yok. Görülen o ki, yeni futbol sezonunda birbirimizi yemeye devam edip, her gün ortaya çıkacak yeni gerilimleri tartışıyor olacağız. Her sezon başı temenni ettiğimiz barış ve sevgi dolu lig beklentisi yine başka bir bahara kalacak, tribünlerde şiddeti ve olayları bol bol kınayacağız.
Futbolumuzun hali bu. Peki ya diğer spor dallarında durum farklı mı? Ne gezer oralarda da başka sorunlar ve illetlere sporumuzun keyfini iyice kaçırmış durumdayız. Tüm spor dünyasının en büyük illeti olarak nitelen doping çılgınlığı sporumuzun her yerini sarmış durumda. Üstelik doping yapan sporcu yaşının 14'lere kadar inmesi sporumuzun geleceği açısından gerçekten endişe verici. Bakın sporun atası kabul edilen atletizmdeki duruma son olarak Atletizm Federasyonu aralarında olimpiyat madalyalı atletimiz Eşref Apak'ın da bulunduğu tam 31 atlete 2'şer yıl hak mahrumiyeti cezası verdi. Sayı bununla da kalmayacak gibi görünüyor. Daha haklarında incelemenin sürdüğü ülkemizin elit
düzeydeki sporcuları da bu ceza furyasından nasiplerini alacak.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi bünyesinde kurulan Dopingle Mücadele Komisyonu, sporumuzu bu illetten kurtarabilmek için yoğun bir çaba harcıyor. WADA'nın dopingle mücadele kurallarına tam uyumluluk gösterdiği raporla belgelenen bu komisyon, talimatlar uyarınca tüm müsabaka içi ve dışı kontrolleri sporculara ve federasyonlara önceden haber vermeksizin yapıyor. Şimdi önümde bu komisyonun 2013 yılında 31 Temmuz tarihine kadar ulusal bazda yaptığı 817 testin sonuçları var. Ortaya çıkan tablo gerçekten ürkütücü ve düşündürücü. Yapılan bu kontrollerde atletizmden alınan örneklerin 46'sında, halterden alınan örneklerin 39'unda, güreşten alınan örneklerin 19'unda vücut geliştire ve fitness sporcularından 8'inde, yüzme sporcularından 2'sindeve1 tekvandocuda bir ya da birden fazla yasaklı madde saptanmış. Yani toplam 115 sporcuda doping bulunmuştur. Bu tabloyu görünce kara kara düşünmeyelim de ne yapalım? Mevcut ödül yönetmeliğinin sporcuların başlarını döndürerek, bu yanlış yola sapmalarındaki en önemli etken olduğu bir gerçek. Ayrıca antrenörlerin bu ödüllerden pay almak için genç ve bilinçsiz sporcuları da zaman zaman bu yola ittikleri de bir diğer önemli ayrıntı. Tüm bunların yanı sıra doping içeren ilaçların ülkemizde eczanelerden bile reçetesiz olarak kolaylıkla elde edilebileceği gerçeği gün gibi ortada duruyor. Hatta bu tür ilaçlar için Tahtakale piyasasında özel bir pazar oluşturduğu haberlerini spor dünyası içinde bilmeyen yok.
TMOK Dopingle Mücadele Komisyonu Başkanı sevgili ağabeyim Türker Arslan ve değerli bilim adamlarından oluşan arkadaşları ile birlikte yürüttükleri etkin denetimler sonucu bu kadar sporcunun yakalanması, bu savaş adına olumlu bir gösterge ama yeterli mi?
Asla hayır!
Bu konuda sporcuları suça iten etmenler kadar, onları eğitmek ve bilinçlendirmek de üzerinde titizlikle durulması gereken bir konu. Başarı için ayıracağımız fonun önemli bir miktarını bu yöne aktarıp, orada kullanırsak, belki bu illetin azalması konusunda en önemli adamı atarız.
Eğer daha iyi ve daha temiz bir spor istiyorsak, bunun zamanının çoktan geldiğini hatta geçmek üzere olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?
Perşembe'nin gelişi
Basketbolumuz çok önemli bir sınava hazırlanıyor. Yıllardır bir türlü istediğimiz başarıyı yakalayamadığımız Avrupa Şampiyonası'nda bu kez, daha iyi sonuçlar almak hatta dünya kupası vizesini kapmak hedefindeyiz. Milli takımda Tanjeviç ile yeniden yola devam kararı aldıktan sonra Slovenya'daki bu önemli etkinlik için yoğun bir hazırlık dönemine girdik. İtalya'daki ağır idman döneminin ardından da şampiyonanın düzenleneceği Slovenya'da bir hazırlık turnuvasına katıldık. Önümüzde bir hazırlık dönemi daha var ama şu ana dek gördüklerimizi bir değerlendirelim istedik. Açıkçası şu anki tablo pek iç açıcı değil. Tamam, daha hazırlıkların ortasındayız. Üstelik NBA'deki Ömer Aşık ve Ersan İlyasova'da takıma katılmadı. Ama tüm bunlar Slovenya'daki farklı yenilgiler için mazeret olmamalı. Öncelikle takımın savunma ve hücum kurgusunun olmadığı hemen göze çarptı. Ayrıca henüz bir saha içi liderimiz de yok. Biz savunma ile coşup, motive olan bir ülkenin çocuklarıyız. Hazırlık döneminde bile olsak böyle konsantrasyondan uzak, amaçsız bir basketbol oynamak ilerisi için bize ümit vermedi. Türkçede 'Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir' diye güzel bir deyim var. Dileğim görüntünün çarşambaya dek değişmesi. Aksi halde bir şampiyonayı daha ahlarla vahlarla noktalarız.
Erken veda acısı
Hayat gerçekten kısa ve acımasız. Düne kadar kol kola olduğunuz, en güzel sohbetleri yaptığınız dostlarınız, sevdikleriniz birer birer aramızdan ayrılması çok üzücü. İşte bu üzücü haberlere dün bir yenisi eklendi. Futbolumuzun önemli figürlerinden Selçuk Yula'nın gerçekten zamansız ölümünün haberi yüreklerimizi kor gibi dağladı. Yeşil sahada o iz bırakan stil, müthiş bir ustalık göstergesi olan vuruş tekniği hala gözlerimizin önünde olan Selçuk'un çok genç yaşta aramızdan ayrılışı inanılır gibi değil. İyi bir sporcu, gerçek bir arkadaşı kaybetmek çok acı. Ne diyelim sözün bittiği yerdeyiz. Başta değerli ailesi, Fenerbahçe camiası olmak üzere Türk sporunun başı sağolsun. Yeşil sahalardaki ustalığı kadar, futbolun ardından spor yorumculuğunda da iz bırakan Selçuk Yula'yı çok özleyeceğiz.