Mancini'nin işi zor
Galatasaray'da Fatih Terim ile yaşanan zamansız boşanmanın ardından göreve Mancini getirildi. Hayırlı uğurlu olsun. Parlak bir kartvizite sahip, dünyaca tanınan italyan Teknik adamın, Terim sonrasında ne yapabileceği şu günlerde sohbetlerin başlıca konusu. Öncelikle Mancini'nin işinin gerçekten son derece güç olduğunu söylemekte yarar var. Her şeyden önce taraftarın çok sevip, inandığı Fatih Terim ile sürekli kıyaslanacak oluşu başlı başına bir sorun gibi görünüyor. Bu işin pisikolojik boyutu. Ayrıca sabırsız ve hemen başarı bekleyen Galatasaray camiasının italyan'a ne kadar süre ile bir kredi tanıyacağı da bir başka sıkıntılı nokta. Hadi bunlar için büyük ama aşılmaz sorunlar değil diyelim. Ancak, şimdiden söylemekte yarar var İtalyan Teknik adamın futbol anlayışı ile Galatasaray taraftarının beklentileri arasında önemli görüş ayrılıklarının çıkacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Mancini'de tüm italyan Teknik direktörler gibi öncelikle savunmaya ağırlık veren bir futbol düşüncesine sahip. Ki bu yüzden Manchester Cily'de oldukça başarılı sonuçlar almasına rağmen epey eleştirilmişti. Oysa Galatasaray taraftarının beklentisi, sürekli saldıran ve pozitif futbol oynayan bir takım izlemek. Bu da kısa vadede pek mümkün gözükmüyor.
Kanımca Mancini'nin yaşayacağı en büyük sıkıntı, ülkemize gelen kariyerli tüm teknik adamların karşı karşıya kaldıkları sistemde olacaktır. Mancini de geçmişi başarılarla dolu tüm yabancı teknik adamlar gibi belirli sistemlerin var olduğu düzenler içinde çalışmaya alışmış ve sistemler içinde istediklerini yapma şansı bulmuş isimlerden birisi. Oysa ülkemizde sistemsizliğin geçerli olduğu pek alışık olmadıkları bir düzen hüküm sürmekte ve bunu da düzen içinde yetişmiş ve çalışmış yabancıların çok çabuk kavrayabilmeleri ve uyum sağlamaları çok kolay değil. Nitekim Türkiye'ye gelmiş, Rijkaard, Aragones, Del Bosque gibi örneklerde bunu yaşadık. Aynı tehlikenin Mancini içinde geçerli olacağını öne sürmek sanırım pek yanlış olmaz.
Tüm bunların ötesinde Mancini'nin düşüncelerini kimseden çekinmeden, uluorta en net biçimde söylemek gibi bir davranış biçimi var. Bu da zaman zaman bizler için oldukça sorun yaratan önemli noktalardan bir diğeri. Ayrıca İtalyan teknik adamın zaman zaman oyuncuları ile oldukça sert tartışmalar yaşadığı ve özellikle yıldız oyunculara karşı pek toleranslı davranmadığı da işi bir başka gerçeği. Alın size bizim için sorun olacak bir başka nokta daha. Bu arada İtalyan'ın futbolumuzu ve
yapısını, dengelerimizi çok iyi bilmediği ve bunları öğrenmek için hayli uzun bir zamana ihtiyaç duyacağı da ortada.
Tüm bunları üst üste koyduğumuz da Mancini'nin istediklerini Galatasaray'da gerçekleştireceğini ve taraftarı tatmin edeceğini söylemek de bana oldukça zor gibi geliyor. Bizi izleyenler bilir. Benzer endişeleri Rijkaard, ülkemize geldiğinde de dile getirmiş ve zaman içinde haklı çıkmıştım. Öyle sanıyorum ki şimdi de benzer bir durum ile karşı karşıyayız. Kanımca Mancini'nin de Galatasaray'ı beklenen ve istenilen hedeflere ulaştırması pek kolay görünmüyor. Tüm bu soruların cevabını elbette zaman verecek. Ancak Galatasaray’ın bugünkü yönetim yapısı, taraftar ile yönetim arasında iyice incelen bağların Mancini’nin işini daha da zorlaştıracağı gerçekleri ortada dururken, pek iyimser olmak da kolay değil. Bakalım gerçekten ateşten bir gömlek giyen şık, yakışıklı ama sivri dilli ve geçinilmesi zor İtalyan, bu sorunların altından kalkabilecek ve Terim’in gölgesine rağmen ününe ün katabilecek mi? İşi gerçekten zor. Eğer bu yeni evliliğin uzun sürmesi isteniyorsa, her iki tarafın da sivri yönlerini törpülemesi gerektiğini daha yolun başında iken söyleyelim. Aksi taktirde bir sürpriz boşanma daha kaçınılmaz hale gelir ki, herhalde bu da pek istenilen bir durum değil.
Bu nasıl kurumsallaşma
Madem Galatasaray'dan başladık oradan devam edelim. Doğrusu Türkiye'nin batıya açılan kapısı olarak nitelenen sarı kırmızı kulüpte son yaşanan olaylar bu unvana pek yakışmadı. Hele Başkan Ünal Aysal ile Teknik Direktör Fatih Terim arasındaki iletişim sorunu gerçekten son derece ilginç. Bu durumun el altında basına sızdırılması hatta mesajların dökümlerinin başkan tarafından, kıymeti kendinden menkul bir gazeteciye servis edilmesi sürekli kurumsallaşmadan söz eden bir başkan için son derece yakışıksız. Galatasaray'ın genel ilkelerinden birisi kol kırılır yen içinde kalır sözüdür. Ama galiba bu dönemde o söz çoktan unutuldu. Terim cephesi bu geleneğe uyarken, yönetim tarafının kurumsallaşması da herhalde böyle oluyor. Ayrıca aynı ismin Mustafa Denizli ile buluşup, başkan adına kendisine sportif direktörlük teklifi yaptığı dedikoduları da doğu ise durum gerekten vahim demektir. Tüm bunlar bize gösteriyor ki Galatasaray'da şu günlerde dillerden düşmeyen kurumsallaşma yerlerde sürünüyor. Gel de bu duruma üzülme. Ne günlere kaldık yarabbi.
Umut ışıkları
Futboldan fazlaca umudumuz olmadığı bu sezonda sportif keyfi galiba basketboldan alacağız. Zirveye oynama adayı olan kulüplerimiz, gerçekten güçlü ve iddialı kadrolar oluşturarak bizlere bu yıl iyi bir lig izleteceklerinin mesajını verdiler. A Milli takımımızın yarattığı hayal kırıklığından sonra bi lig bize ilaç olacak gibi gözüküyor. Ancak beni asıl umutlandıran nokta, sezon öncesi turnuvalarda izleme şansına kavuştuğum genç yeteneklerin saçtığı umut ışıkları. Fenerbahçe Ülker' de Kenan Sipahi, Ayberk Olmaz, Burak, Metecan Beşiktaş'ta Kartal Özmızrak, Anadolu Efes'te Cedi Osman geleceğin önemli oyuncuları olacakları hepimize gösterdiler. Genç oyuncuların maç oynayarak geliştikleri gerçeğini bir kez daha hatırlarak bu değerleri kaybetmemek için teknik adamların onlara daha fazla şans vermesini temenni etmek sanırım basketbolumuz için en hayırlısı olacaktır.