Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bazı dönemler vardır ki, kavgası, gürültüsü, lafı-sözü hiç bitmez.

90’ların sonu 2000'lerin başı Rumeli Hisarı Konserleri’nin kavgasının, söylentisinin de bitmediği ve hiç bitmeyeceği gibi.

Mesleğe başladığım 90’larda daha çok müzik haberlerinden, yeni çıkan albümlerden ve konserlerden sorumluydum.

Hatta bir dönem sadece müzik yazarlığı yaptım.

Tüm konserleri takip eder, albümü çıkan isimlerle de röportaj yapardım.

O dönemde yaşanan albüm savaşları, konserler gibi birçok tartışmaya, söylentiye de şahit oldum.

90’lar gerçekten Türk pop tarihi için çok önemli yıllardı.

Bizlerin hala o dönemin isimlerini bu kadar konuşuyor olmamız tesadüf değil.

Ve unutmayın ki, konuşmaya da devam edeceğiz.

Çünkü o dönem her gün yeni bir isim çıkıyor ve bir gün sonra tüm Türkiye de tanınıyordu.

Albümler milyon satıyordu.

Klipler, konserler, partiler hiç bitmiyordu.

Öyle bir dönemdi ki, yıllar geçse de konuşulacak.

Ve tabii Rumeli Hisarı ve Harbiye Açıkhava Konserleri de er meydanıydı.

Bu iki büyülü mekanda sahneye çıkmak bir başarıydı ve çok ama çok önemliydi.

O dönem şu iki söylenti, dedikodu, fısıltılar tarihin tozlu sayfalarında da yerini aldı.

1- Sezen Aksu, Yeşim Salkım’ı Rumeli Hisarı ve Harbiye Açıkhava'da yasaklattı.

2- Yeşim Salkım, Hakan Uzan ile evlendikten sonra ilk iş yasaklı bir liste hazırladı. En baş sırada da Sezen Aksu ve ekibi vardı.

İşte bu iki cümle hiç unutulmadı.

Şimdi yine gündemde.

Neden mi?

Çünkü Yeşim Salkım’ın son dönemde yaptığı çıkışlardan rahatsız olan bazı müzisyenler Yeşim Salkım’a kızgınlıklarını dile getirmek için “O da bizi Rumeli Hisarı Konserleri’nde yasaklatmıştı” diye başlıyor cümlelerine.

Oysa ki, Yeşim Salkım bunları daha önce açıkladı.

Defalarca.

Ama işte bizim camianın en meşhur hareketidir bu.

Hemen eski defterleri açmak. Eski olayları kazımak.

Çok demode bir hareket gerçekten. Ben hiç sevmiyorum ve çok saçma buluyorum ama işte.

Değişmiyor klasik.

Yeşim Salkım da “Yıl olmuş 2020 siz hala orda mısınız?” diye başladığı konuşmasına “Madem öyle hodri meydan. Benim alnım ak. Ben yanarım ama yakmadan da gitmem” diyerek tüm eski defterlerin daha açılmayan bölümlerini açıyor.

Yeşim Salkım’ın lafı sözü birdir.

Direk anlatır.

Çekinmez, korkmaz. Hep böyleydi.

Ki bence de anlatsın…

Ve bitirsin o dönemin bazı gizli kalmış gerçeklerini.

YEŞİM'İN DOBRALIĞI

Bu arada Yeşim Salkım bazı sosyal medya kullanıcılarının yazdığı gibi yeni dobra değil.

Hep böyleydi.

Hiç lafını sözünü esirgemezdi.

Tabii sessiz olduğu, hiç kimse ile konuşmadığı, çok az insanla röportaj yaptığı, çok az göründüğü bir dönem var elbet.

O da Hakan Uzan ile evli olduğu dönem.

Çünkü öyle davranması gerektiren bazı durunlar vardı evliliğinin ailevi mevzularında.

Ve geri çekilmişti.

Sadece müziğini yapmaya çalışıyordu.

Ki o da müzik yaparken zaman zaman kendi müzik kanallarında bile yasaklanıyordu.

Müzik şirketinde yeni isimlerin albümlerini çıkartıyordu. Sessiz kaldı, çekildi derken hiç bir zaman “Aman ben zenginim, güçlüyüm. İstediğimi yaparım. Dur evde oturayım. Pırlantalarla kendimi döşeyim sarayımda herkese bakayım” demedi.

Müzik dünyasının içinde ve hatta en odak noktasındaydı.

Kapısında da sıra sıra insanlar kuyruktu gerçekten.

Yeşim Salkım’ı görüne el pençe olan insanları hatırlıyorum.

Neyse oralara girmeyeceğim.

Bence kendisi açıklasın artık.

Tamamen o dönemin tüm gerçeklerini.

Yeşim Salkım, nadir insanların röportaj taleplerini kabul ederdi.

Onlardan biri de bendim.

Bir gün Yeşil Müzik’te buluşmuştuk.

Yeni bir albüm çıkartmıştı.

Zordu Yeşim Salkım.

Ağzından laf almak zordu o dönem.

Ketumdu da.

Herkes hakkında fikri ve bilgisi vardı.

Ve birçok kişiyle de muhabbeti.

Röportaj sonrasında bana “Bu dönem herkes kapımda. Ve benden bir şeyler istiyor. Sen neden bir şey istemiyorsun?” diye sormuştu.

Hiç unutmuyorum.

Belki de o kadar alışmıştı ki, isteklere.

Benim sadece röportaj yapıp yetinmeme şaşırmıştı.

Ya da beni deniyordu.

Ya da bana yem atıyordu.

Dedim ya çok ketum ve akıllıydı.

Ben o gün teşekkür edip çıktım. Ama daha sonra bir şey istemiştim kendisinden gerçekten.

Hatırlar mı bilmem ama bir dönem Kuşadası Festivali’nin de sponsoru olmuşlardı.

Ve yeşim Salkım orada konser verecekti.

Ve benim o gün onunla bir röportajım vardı. Yani beni bekliyordu.

Ben de oraya gitmeden önce bir paparazzilik iş peşindeydim.

İş biraz uzadı. Hatta fotoğrafını çektiğim kişilerin korumaları beni göndermedi.

Çektiğim fotoğrafları istiyorlardı.

Saatlerce bir odaya kapattılar.

Yeşim Salkım’ı aradım.

Durumu anlattım. Ve beni o durumdan o kurtarmıştı.

Sonra zaten onun yanına gidip röportajımızı yapmıştık.

Ve ben daha sonra o haber ve fotoğraflar “Yılın En iyi Haber ve Fotoğraf Altın Objektif” ödülünü almıştım.

Yani Yeşim Salkım güçlüydü.

O dönem birçok kişiye de sözü geçiyordu.

Ve çok kişinin de isteklerini yerine getirdi.

Tabii kimler neler istedi bilmiyorum.

Biliyorum da bilmiyorum.

Ki onları yazmak, söylemek bana düşmez.

Hani başkaları öyle yazar, çizer olmayan şeyleri de olmuş gibi anlatır ya.

Onlar gibi salak ve komik duruma düşmeyeceğim elbet.

O yüzden de kendisi isterse zaten Yeşim Salkım anlatacaktır.

Lafını, sözünü hiç esirgemez.

Esirgemesin de zaten.

Çünkü doğru birdir.

Ve şaşmaz!!!

Neyse efendim ben eski olayları yazmayı pek sevmem.

Ki çok da rastlamazsınız zaten.

Bunu anlatmamın nedeni Yeşim Salkım’ın o dönemini biraz olsun anlamanız.

Bugün de zaten yaşadığı her şeyin arkasında duruyor.

O döneme şahitlik eden bizler ise 20’li yaşlardaydık.

Çok çalışıyorduk.

Gerçekten üç saatlik uykularla yaşıyorduk.

Ve evet çok şey yaşandı.

Çok büyülü, hareketli, hızlı ve zorlu yıllardı.

Yıllar geçse de konuşulmaya devam edecek biliyorum.

Ama keşke artık doğrular konuşulsa.

Ve güzel yanları da.

İlla çirkin yanları yoktu o yılların. Güzellikleri de vardı elbet.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar