İstanbul Müzesi
İstanbul tarihin en eski kentlerinden biri.
Bütün uğraşımıza rağmen İstanbul’u tam olarak bozamıyoruz ve kent yaşayan bir müze olma halini korumak için gayret ediyor.
Ancak İstanbul’da kentin ihtişamına yakışır bir müze yok.
Topkapı Sarayı Müzesi müthiş bir yer ama müze olarak kullanılması zaten zor, ayakta duran yapıyı zorluyor.
Arkeoloji Müzesi en güzel müzelerimizden biri ama dar bir alana sığmak zorunda kalmış.
Beşiktaş sahilindeki Resim ve Heykel Müzesi ne yazık ki, yer itibarıyla sıkıntılı ve kötü durumda.
İstanbul Modern ise çok iyi niyetli bir girişim ama yeterli değil.
İstanbul’un New York’taki Metropolitan, St. Petersburg’daki Hermitage, Fransa’daki Louvre, Floransa’daki Uffizi, Londra’daki British Museum, Berlin’deki müzeler gibi bir müzesi ne yazık ki yok.
KENTSEL DÖNÜŞÜMDEN MÜZEYE
Ama size güzel bir haberim var. İstanbul müthiş bir müzeye kavuşmanın planlarını yapıyor.
İstanbul’un yeni müzesi için düşünülen yer Esenler.
Kentsel dönüşüm içindeki Esenler’de dönüşüm sonrasında yaklaşık 1 milyon 300 bin metrekarelik bir rekreasyon alanı ortaya çıkacak.
İşte yeni İstanbul Müzesi bu alandaki yaklaşık 300 bin metrekarelik bir bölüme inşaat edilecek ve 700 bin metrekarelik bir müze binası planlanıyor.
Müze için uluslararası bir proje yarışması yapılacak ve seçici kurulun belirleyeceği eserler arasından belirlenecek 3 projeden birine siyasi erk tarafından karar verilecek.
HERKESİN VAKFI
Müzenin yapılması ve sonrasında da sürekliliğinin sağlanması için bir vakıf kurulması düşünülüyor.
Vakfın içinde ilgili devlet kurumlarından da temsilciler olacak ama asıl ağırlığın “sivil” olmasına önem veriliyor.
İş dünyasının sanata gönül vermiş isimleri, sanatçılar, işadamları vakfın mütevelli heyetini oluşturacak.
Vakfın elinde güçlü bir fon oluşması isteniyor. Bunun için devlet çok ciddi miktarda kaynak koyacak, ancak mütevelli heyet üyeleri ve iş dünyası da vakfın fonu için elini cebine atacak. Gelir sürekliliği için, İstanbul özelinde çok cüzi bir vergi de düşünülüyor.
Bu son derece mantıklı. Çünkü müze İstanbul’a değer katacak.
Bu yüzden de İstanbul’da sadece bu amaca yönelik olarak çok çok düşük oranda ama toplamda ciddi bir rakam oluşturacak bir “minik” vergi, ticari işlemlere ya da en azından kimi ticari işlemlere koyulabilir. Bu konuda henüz net bir görüş yok.
HEM TÜRKİYE ENVANTERİ HEM ÖZEL KOLEKSİYONLAR
Müze binası tamamlanınca, İstanbul’da başta Topkapı olmak üzere pek çok müzede sergilenen ama bu müzelerin fiziki ortamı nedeniyle doğru düzgün sergilenemeyen ve bir bölümü depolarda kalan eserler bu müzeye taşınacak ve çok daha sağlıklı ortamlarda sergilenme fırsatı bulacaklar. Aynı zamanda şu anda müze olarak kullanılan sarayların da aşırı yıpranmasının önüne geçilecek. Buralarda sadece çok özel koleksiyonlar kalacak ve ancak sınırlı sayıda ve randevulu ziyaretçilere açık olacak.
Anadolu’dan da önemli eserler bu müzeye taşınacak ve Türkiye coğrafyasının tüm kültürel envanterinin önemli bir bölümü burada görülebilecek.
Müzede özel koleksiyon sahibi sanatseverler için de ayrı bölümler düşünülüyor.
Elinde çok zengin koleksiyonlar olan ama bunları sergileyemeyen ve özel müze açmak isteyen, bunun için devletten bina isteyen koleksiyonerlere de müze içinde özel bölümler verilecek. Koleksiyonerler bu bölümlerin inşaatını üstlenecekler ve buralarda kendi isimlerini taşıyan salonlarda kendi koleksiyonlarındaki sanat eserlerini sergileyecekler.
CARAVAGGIO BİLE GELEBİLİR
Müze yıllar içinde giderek büyüyen bir fona sahip olacak ve bu fon sayesinde uluslararası müzayedelere katılarak önemli sanatçıların eserlerini İstanbul Müzesi’ne kazandırmaya gayret edecek. Ancak bu noktada çok da hayalci olmamak lazım. Her biri on hatta yüz milyonlarca dolara el değiştiren, hatta bazıları satışa çıkması halinde milyar dolar edebilecek eserlerden çok fazla sayıda edinip bu müzeye koymak mümkün değil.
Ancak İstanbul Müzesi bu konuda farklı bir yol izlemeyi planlıyor.
Dünyanın büyük müzeleriyle karşılıklı işbirliğine gidilmesi ve dönemsel sergilerle eser değiş tokuşu yapılması planlanıyor.
Böylelikle Metropolitan’daki kimi koleksiyonları, Hermitage’daki bazı eşsiz eserleri, Uffizi’deki tabloları İstanbul’a getirmek, bunun karşılığında İstanbul’daki bazı eserleri oraya göndermek kültür alışverişi açısından da çok olumlu olacak.
Böylelikle İstanbullular bir Caravaggio, bir Rubens, bir Raphael sergisi görebilecekler.
KEŞKE ÖMER KOÇ OLSA
Müzenin ve vakfın profesyonel yönetimi için de güzel fikirler var.
Müzenin başına bu konuda uluslararası deneyim sahibi bir ismin getirilmesi planlanıyor. Tercihen daha önce dünyadaki büyük müzelerden birinde üst düzey yöneticilik ya da küratörlük yapmış bir ismin transfer edilerek bu müzenin başına geçirilmesi ve böylelikle müzenin uluslararası işbirliğine daha kolay ulaşması hesaplanıyor.
Açıkçası bu proje beni çok heyecanlandırdı.
Bu müzenin mütevelli heyetinin başına mesela Ömer Koç’un çok yakışacağını, Zafer Yıldırım gibi sanata gönül vermiş birinin onun yanında yer alacağını, Erdoğan Demirören, Demet Sabancı Çetindoğan gibi isimlerin bu işte yer almasının çok iyi olacağını düşünüyorum.
EN BÜYÜK ESER
Eğer bu proje hayata geçme aşamasına gelirse inşaatında gönüllü amelelik bile yaparım.
Bu projenin hayata geçirilmesi için büyük çaba sarf eden Mehmet Çebi’ye minnet duyuyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu projeyi desteklediğini biliyorum.
Eğer bu iş olursa, Cumhurbaşkanı’nın en büyük eserlerinden biri olacaktır.
Böyle bir müze 3. köprüden de, 3. havalimanından da daha önemli bir eser olarak tarihe kalacaktır.
EN GÜZEL KUTLAMA
Beşiktaş’ın şampiyonluğunu daha önce kutlamıştım.
Hak edilmiş şampiyonluğunu.
Ama şunu da söylemem lazım.
Dün İstanbul’da özellikle denizde gerçekleştirdikleri şampiyonluk kutlamaları benim bugüne dek gördüğüm en güzel kutlamalardı.
Şampiyon olmak kadar onu adam gibi kutlamayı bilmek de önemli.
Beşiktaşlılar bunu başardı.
BAM BAM PIT ÇIT
Ahmet Hakan dostumuz, Özkök ile Barlas’ın eleştiri yapma konusundaki sıkıntılarını eleştirmiş ve “Ben herkesi eleştirebiliyorum” diyerek nasıl eleştirdiğini de şöyle anlatmıştı: “Bam bam bam.”
Okudum ve güldüm.
Çünkü söylemi pek doğru değil.
Her şeyden önce Ahmet Hakan köşesinde eleştiri ayarını hassas teraziyle yapıyor ve bu çok belli oluyor.
Bir övgü, bir yergi, bir denge politikası içinde.
Bunu eleştirecek halim yok.
Zamanın ruhu böyle gerektiriyor olabilir ama Ahmet Hakan’ınki fazla ölçülü biçili.
Bu da samimiyet hissini öldüren bir durum haline geliyor zaman zaman.
Yani pek öyle “Bam bam bam” bir durum yok.
Üstelik de muhalefeti yahut iktidarın sevmediklerini eleştirirken gerçekten “Bam” diyor Ahmet Hakan.
Ama iktidarı eleştirmeye gelince ses “Pıt”a dönüşüyor.
Genelde de “Bam çıt pıt” oluyor.
Bunu da eleştirecek halimiz yok ama olmadığın bir şeymiş gibi görünmek komik oluyor sadece.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Zarafetin değerini yeniden anladığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce