600.001'inci adım ne olacak?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşü”, kendisinin bile ummadığı bir başarıyla sona yaklaşıyor.
Pek çok arkadaşım yürüyüşe katıldı.
Anlattıklarına göre Kemal Bey’in hızına kimse yetişemiyormuş.
Ancak Kemal Bey’in genel görünümü iyi olsa bile ayakları epey bir tahrip olmuş.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduğu günden bu yana yaptığı en ses getiren iş oldu.
İktidar ve ortakları rahatsız oldukça katılım arttı.
Katılım arttıkça iktidar ve ortakları rahatsız oldu.
Yürüyüşün başlığı çok iyi seçilmişti.
Muhafazakâr kesimin araştırma şirketi MAK Danışmanlık’ın başkanı Mehmet Ali Kulat “Araştırma yapıyoruz. Adalete güvensizlik had safhada” dediği zaman, ben “Yüzde 70 güvenmiyormuş” dedim.
Kulat, “Oran çok daha yüksek” dedi.
Bu da “adalet” için yürümenin akıllıca bir iş olduğunu ortaya koyuyor.
Yürüyüşteki nizam, intizam ve olgunluk için CHP’yi, tüm tepkisine rağmen yürüyüşün güven içinde yapılabilmesinden ötürü hükümeti kutlamak lazım.
Yürüyüşteki nizam, intizam ve olgunluk için CHP’yi, tüm tepkisine rağmen yürüyüşün güven içinde yapılabilmesinden ötürü hükümeti kutlamak lazım.
Kemal Bey Ankara’dan İstanbul’a herhalde 600 bin adım falan attı.
Bu önemliydi.
Fakat benim merak ettiğim 600.001’inci adım.
Yani CHP bundan sonra ne yapacak.
Herkes Kılıçdaroğlu’nun çok önemli bir iş yaptığında hemfikir, ama ya sonra?
CHP sonrasında ne planlıyor.
Yürüyüşün yarattığı havayı yelkenlerine doldurabilecek mi, yoksa ortada bir yelken olmadığı için hava atmosfere karışıp her şey yine eskisi gibi mi olacak?
Bu “adalet” arayışı Meclis’te nasıl yürüyecek?
Anadolu’yu nasıl dolaşacak?
Bana sorarsanız, yürüyüşün başarısına rağmen CHP’de işler pek de iyi gitmiyor.
Parti içindeki muhaliflerin tavrı, toplumdaki beklentiyi karşılayacak bir CHP imajı uyandırmıyor.
Çünkü parti içindeki muhalifler, Kılıçdaroğlu’nun yarattığı havayı yuttular ve şimdi “gaz” olarak çıkarıyorlar.
Bu gaz, partiyi pis kokutabilir.
ERKEN SEÇİME YÜRÜNÜR MÜ?
Adalet Yürüyüşü’nün bundan sonra alacağı hal, Türkiye’nin atmosferini de etkileyecek gibime geliyor.
Eğer Kılıçdaroğlu ve CHP’si yeni adımlarla yürüyüşü sürdürür ve şimdilik aldıkları desteği devam ettirir ve büyütürlerse, Türkiye’nin önüne “seçim seçeneği” konulması kaçınılmaz görünüyor.
CHP bu yürüyüşle gerçekten bir güç kazandıysa, iktidar partisi bunu anketlerle çok hızlı biçimde görecektir.
O zaman da Türkiye’nin bir erken seçime gitmesi kaçınılmaz.
ABUK BİR SORU
Yürüyüşe katılanların kimlikleri, etnisiteleri ve hatta neredeyse inançları sorgulanıyor bazıları tarafından.
Dahası bu Kılıçdaroğlu’na da soru olarak yöneltiliyor.
Bence bu dünyanın en anlamsız sorusu.
Bugün AK Parti veya MHP bir miting yaptığı zaman, bu mitinglere katılanlar için de aynı soru gündeme getirilebilir mi?
Hiç zannetmiyorum.
Bu soruyu soran gazeteci arkadaşlara da ben bir soru sorayım.
Bir toplantıya katıldığınız zaman izleyiciler arasında kimler olduğunu bilebiliyor musunuz?
Ya da bazen birileri gelip sizinle fotoğraf çektirdiği zaman bu kişilerden GBT mi istiyorsunuz?
SEÇİM OTOMOBİLİ
Gelişmiş ülkeler birer birer içten yanmalı motorların tamamen yasaklanacağı tarihleri açıklamaya başladı.
ABD 2050’den sonra bu motorları taşıyan araçların satışını yasaklayacak.
Avrupa’da tarih daha da öne çekiliyor.
2030 ila 2040 arasında benzin ve dizel tarihe karışacak Avrupa’da da.
Volvo 2 sene sonra içten yanmalı motorları bırakacağını duyurdu zaten.
Bizim yerli otomobil hikâyesi ise unutuldu gitti.
Hatırlayacaksınız, bu tartışma başladığı zaman ben “Elektrikli olmayacaksa hiç yapmayın” diye birkaç yazı yazdım.
Ancak yerli otomobilimizden ses seda çıkmıyor.
Zannederim seçim gündeme geldiği zaman yeniden maketler ve çizimlerle bakanları babayiğit ararken görmeye başlarız.
HOLLANDA CILKINI ÇIKARDI
Referandum öncesi Türk hükümetine karşı “hasmane” bir tutum alan Hollanda’nın tavrını bir ölçüde “anlamak” mümkündü.
Hem kendi seçimleri ve bu seçimlerle ilgili güvenlik ve sonuçlara etki kaygısı taşıyorlardı...
Hem de referandum sonuçlarına etki etmemek veya etmek istiyor olabilirlerdi.
“Şu tarihe kadar gelmeyin” demişlerdi.
Tüm bunlar Hollanda polisinin, bir Türk bakana yaptığı “hayvanca” saldırıyı kabul etmemiz anlamına gelmese de bir “bahaneleri” vardı.
Ancak bu kez işin tam anlamıyla “cılkını” çıkardı Hollanda.
Cılkını çıkardı demem asıl yazılması gereken kelimeyi yazmam istemememden.
Yoksa neyini çıkardığını siz daha iyi anlıyorsunuz.
Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, 15 Temmuz’da Hollanda’ya gitmek istiyor ve Hollanda “Gelmesin” diyor.
Bu ne ülkeler arasındaki nezakete sığar, ne de Hollanda’nın yüzlerce yıllık “özgürlükler ülkesi” namına.
Bana göre bunun anlamı açıktır:
“Biz Türkiye ile ilişkilerimizi sürdürmek istemiyoruz.”
Bu durumda Türkiye’nin yapması gereken de büyükelçimizi çekip buradaki büyükelçilerini geri yollamaktır.
GÖZÜNÜ SEVDİĞİMİN MUHAFAZAKARLIĞI
“Türkiye muhafazakârlaşıyor mu?” sorusunun yanıtı aslında bu fotoğrafta.
Yıllardır sözde din adına konuşan, bu yüzden de adının arkasına “Hoca” sıfatını alan Adnan Oktar’ın evinden bu fotoğraf.
Kediciklerin havuz âlemi.
Bu aslında Türkiye’nin nasıl muhafazakârlaştığının fotoğrafıdır.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
En iyi kahvenin bile kötü suyla yapıldığı zaman lezzetsiz olduğunu anladığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce