Şahane yanıt: iyi kötü bir iş
BU köşeyi düzenli okuyanlar hatırlayacaktır, bir ay kadar önce yerel seçimlerde Başbakan Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmasının çok güçlü ihtimal olduğunu yazmış ve Fransa’dan Jacques Chirac örneğini vermiştim.
Jacques Chirac, Fransa başbakanlığından sonra Paris Belediye Başkanlığı görevine gelmiş, ardından da Fransa Cumhurbaşkanlığı’na yürümüştü.
Bu yazıdan sonra önce bir sessizlik oldu.
Sonra Binali Yıldırım’a yakın olduğunu düşündüğüm bazı isimler aradı.
“Bu senaryoyu düşünenler var ama böyle bir şey olmayacak. Emin olabilirsin ki Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olması söz konusu değil” dediler.
“Çok konuşuluyor ama...” dedim.
Gerçekten de çok konuşuluyordu ve kaynaklarım AK Parti’nin içindendi.
“O kaynaklara güvenme. Niyetleri farklı olabilir” yanıtını aldım.
Doğrudan Binali Yıldırım’dan gelmiyordu ama “mesaj” netti.
Birkaç hafta sonra başka yazarlar da bu iddiayı sanki daha önce hiç yazılmamış gibi gündeme taşıdılar, yazılarına konu ettiler.
Bu arada ben de Başbakan Yıldırım’a ulaşıp bu konudaki düşüncesini öğrenmek istedim ama dönüş alamadım.
Ama bana iletilen mesajın “geçerli” olduğunu dün Başbakan bizzat açıkladı.
Üstelik de çok esprili, şahane bir cümleyle “Benim iyi kötü bir işim var” diyerek.
Yerel seçimlere 1, genel seçimlere ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ise hemen hemen 2 yıl var.
Bu arada siyaset köprüsünün altından çok sular akar elbette.
Ama Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığına en azından şimdilik pek de sıcak bakmadığını öğrenmiş olduk.
**************
YENİ BAŞKAN
PAZAR günü öğleden sonra saat 3’te telefonuma bir mesaj ve bir fotoğraf geldi.
“Yeni Belediye Başkanı’nız hayırlı olsun” diye.
Tanımadığım, hayatımda görmediğim birinin fotoğrafı.
Mesajı atan, AK Parti’de güçlü dostları olan bir isim.
“Kim bu?” diye sordum.
Mevlüt Uysal’mış.
Başakşehir Belediye Başkanı.
“Yok canım” dedim. “Görürsün. Karar az önce alındı” dedi.
**************
O GECE
KADİR Topbaş’ın üzerinin, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mustafa Varank’ın darbe girişimi sırasında şehit olan ağabeyi Prof. İlhan Varank’ın cenazesinde çizildiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o gün Kadir Topbaş’ı gözden çıkardığı iddia edildi dün.
Hayır efendim.
Kadir Topbaş’la ipler darbe girişimi gecesi koptu.
Topbaş’ın darbe girişimi sırasında tüm ailesi ve yakınlarıyla birlikte ABD’de olması, THY’nin özel uçağına binip o gece gelmemesi, parti yönetiminin Kadir Topbaş’la olan güven ilişkisini o gece bitirdi.
Sonrasında Topbaş’ın görevden alınacağı, istifasının istendiği o günlerde konuşulmaya başlandı.
Ama parti zarar görmesin diye araya girenler oldu ve istifa gecikti ama Kadir Topbaş asla affedilmedi.
**************
5 MİLYON OY KAOSA ATILDI
BAŞLIĞI hatırlayabilir, hınzırca bulabilirsiniz ama bu kez tam da gerçeği yansıtıyor.
Irak’ın otonom Kürdistan bölgesinde referandum tam da bu anlama geliyor.
Aslına bakarsanız 2.8 milyon seçmene sahip Kürt Yönetimi, kendi bölgeleri dışındaki seçmenleri de referanduma dahil ederek 5 milyonu biraz geçen sayıda seçmenin “bağımsızlık” seçeneğine oy vermesini sağladı.
Sandıktan ne çıkacağı hemen hemen belli.
Sonrasında mühürlü zarf tartışması olur mu olmaz mı bilemem ama sandıktan “Evet” çıkacağı kesin gibi.
Kimse çok erken heyecana kapılmasın.
Daha önce de yazdığım gibi Barzani, bağımsızlık falan ilan etmeyecek.
Referandum sonucunu eline koz olarak, joker olarak koymak istiyor hepsi bu.
Bu kozla Irak merkezi yönetiminin karşısına oturup petrol gelirlerindeki payını yükseltmek, bütçesinin gelir kalemindeki kontrolü eline almak istiyor.
Bana gelen bilgilere göre bölgesindeki petrolün tamamını ve günde 1 milyon varillik bir üretim kotası istiyor.
Hesabına göre bu miktar, Kürt bölgesinin bütçesini denk hale getirecek.
Derdi, en azından şimdilik “bağımsızlık” değil, “parasızlık”.
Bu nedenle Türkiye, söylenenlerin veya siyasi zorlamayla yapılan açıklamaların aksine gelişmeleri “serinkanlılıkla” izliyor gibime geliyor.
En azından Başbakan’ın sözlerinden bunu çıkarıyorum.
Türkiye, Suriye’de düştüğü hataya bir kez daha düşmez.
Barzani’ye el altından yol verip, üst perdeden sözde itiraz eden kimi “Batılı ülkelerin” tuzağına Suriye’de yaptığı gibi balıklama atlamaz.
Barzani’nin gerçekten bağımsızlık ilan etmeye kalkıştığı gün gelirse o, o günün meselesi olur.
Dün kullanılan 5 küsur milyon oyun kaosa atılıp atılmadığına Barzani karar verecek.
**************
TÜRKLER OYLARINI NEO- NAZİLERE Mİ VERDİ?
ALMANYA’da yaşayan Alman vatandaşı Türklere yapılan çağrı sonuç vermiş gibi görünüyor.
Hıristiyan Demokrat Parti de, Sosyal Demokrat Parti de oy kaybetti.
CDU 9, SPD 5 puan.
Sandık başına giden Türkler, oy pusulasına bakıp “Merkel’e vermeyecektik. Schulz’a da vermeyecektik” demişler belli.
Bu ikisine vermeyince diğer seçeneklere bakmışlardır mutlaka.
Sol partiye adında sol olduğu için, Yeşiller’e de Cem Özdemir’i bildikleri için oy vermeyince tek seçenek “AfD” kalmış olmalı ve büyük ihtimalle “Bunu bilmiyoruz, bari buna verelim” demiş olmalılar.
Çünkü AfD oylarını 8 puandan fazla artırarak Alman parlamentosuna girdi.
Ama işin kötüsü AfD, ırkçı, yabancı düşmanı, hafiften “Nazi” eğilimli bir parti.
Keşke onlara da vermemeleri gerektiği baştan söylenseydi.
**************
KENDİNİ KORUMAK
HAFTA sonunda “Kadının kadına şiddeti rezalet boyutunda” diyerek eleştirdiğim Gülben Ergen, Yeşim Salkım, Seren Serengil kavgası garip bir hâl aldı.
Koskoca Hürriyet Gazetesi, kendini hiç ilgilendirmeyen bu kavganın tarafı haline geldi.
30 Ağustos’ta Beştepe’deki davette Hürriyet’in patronuyla aynı masayı paylaşan Gülben Ergen’i korumak için konuya dalan Hürriyet yazarları, bu seviyesiz kavganın tarafı oldular.
Oysa Gülben Ergen’in onların korumasına hiç mi hiç ihtiyacı yok.
Gayet akıllıdır. Şimdi Myanmar’a, katledilen Müslümanlara destek olmaya giderek kendini gayet iyi korumayı başaracaktır.
**************
SAHA TRUMP’A, TRUMP SAHAYA GİRDİ
ABD’de şimdi de sporcular Başkan Trump’a karşı bayrak açtılar.
Hem de küfür kıyamet.
Stephen Curry ilk fişeği attı ve Beyaz Saray’ın davetine gitmeyeceğini söyledi.
Curry daha önce de kendisine milyonlarca dolar gelir sağlayan sponsoru Under Armor’ın patronunun Trump’a destek vermesini eleştirmiş ve “Trump bir asset’tir” diyen Under Armor CEO’suna, milyonlarca doları riske atarak “Son iki harfi yazmazsanız haklısınız” demişti.
Yani başkana “g.t” demişti.
Şimdi tüm spor camiası Trump’ın karşısında, hakaretler havada uçuşuyor.
LeBron James, Trump’a “serseri” diye hitap ediyor.
Başkan Trump ise ne yapıyor biliyor musunuz?
Sporcuların ödedikleri vergiyi artırıyor.
“Şimdilik” sporcuları tutuklatacak, hapse atacak gücü yok ya vergi sopasıyla terbiye etmeye çalışıyor.
**************
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sonradan görmelik “görkemli” yaşam diye tanımlanmadığı zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce