Yazmak güzel, makulde buluşmak iyi
BAZEN eş dost, tanıdık soruyor, “Yazı yazmaya seni bu kadar bağlayan ne?” diye.
Demek istedikleri aslında “Medyaya bu kadar baskı varken yazmanın ne esprisi var?” da, kibarlıktan diyemiyorlar.
Ben de şöyle demek istiyorum:
“Ne olursa olsun yazacak bir şeyler vardır ve her istediğimizi istediğimiz anda yazamasak da yazdıklarımızın bir etkisi vardır.”
Geçen hafta Gökçeada’yla ilgili bir yazı yazdım, misal.
Güzelim adada bir altın madeni için ruhsat ve ÇED raporu verilmişti.
Ben de dedim ki: “Yahu birkaç milyarlık altın çıkma ihtimali var diye güzelim ada katledilir mi? O altının parasına bu adayı satar mısınız?”
Aynı gün mail’ler geldi sürüyle.
“Rant büyük. Adayı düşünmezler, boşa nefes tüketmeyin.”
İki gün sonra haber geldi.
Çevre Bakanlığı, ÇED raporunu iptal etmiş.
Gökçeada’da altın madeni kazılmayacak.
Bakanlıktan bir tanıdık aradı.
“Sizin yazının, yazıda çizdiğiniz makul çerçevenin de çok etkisi oldu iptal kararında” dedi.
Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki’ye teşekkür etmek lazım aslında, “makulü” görüp “makulü” yaptığı için.
Kamu yöneticiliği böyle yapıldığı zaman güzel.
Bir karar, bir adayı kurtardı.
Söyleyin şimdi bana, yazmak da güzel değil mi!.
*************
SUUDİ BEKÂRETİ
SUUDİ Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyir, İsrail’le diplomatik bağlarının olmadığını ama bunun için Filistin üzerinde varılacak bir anlaşmayla bir yol bulunabileceğini söylemiş.
Güldüm ama ağzımla değil elbet.
Suudilerin İsrail’le ilişkisi bizim magazin ünlülerinin ilişkilerine benziyor.
Her yerde buluşurlar, birlikte tatile çıkarlar, aynı evi paylaşırlar ama eve birlikte girmezler ki kimse anlamasın. Neredeyse aynı yatakta çekilmiş fotoğrafları bile vardır.
Ama onlar, “İlişkimiz yok, arkadaş ortamında beraber olduk” derler.
İsrail-Suudi ilişkisi de böyle.
Neredeyse yakında “Kürdistan” diye bir çocuk yapacaklar birlikte.
Hâlâ “Resmi ilişkimiz yok” diyorlar.
*************
TACİZ DERS OLMALI
BU da oldu.
Tacizlerin önlenmesine yönelik hazırlanıp televizyonlarda yayınlanan kamu spotunda rol alan 17 yaşındaki genç kız bile tacize maruz kalmış.
Hem de annesi tarafından emanet edildiği yönetmen tarafından.
Pek çok taciz mağduru ise taciz edildiklerini saklamayı tercih ediyormuş.
Utançtan veya korkudan. Muhtemelen her ikisinden.
Tacizin bu kadar yaygın olduğu ve fütursuzca yapıldığı bir ülkede, ilkokullardan başlayarak uzman rehber öğretmenler tarafından çocuklara “taciz dersi” verilmesi kesin bir gereklilik halini aldı.
*************
SAĞDA KİMSE YOK MU?
FUTBOL ve siyaset yorumcusu Rıdvan Dilmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan söz etmeden duramıyor.
Konu ne olursa olsun, Rıdvan lafı bir şekilde Erdoğan’a getirip yakınlıklarını vurgulama ve Erdoğan’ı övme gereği hissediyor.
Asıl maksat, “Yakınız, çok yakınız”ı göstermek.
Övmek kısmı ise “Niyetim iyi” kılıfı.
İsteyen istediği kişiyi övebilir. Hiçbir sakınca yok.
Cumhurbaşkanı’nı övmek ise zaten moda. Orada da bir sorun yok.
Ama Erdoğan’ı överken, bu kez Deniz Gezmiş’e benzeterek övmesi garibime gitti.
Birinin, “vatanını karşılıksız seven ve ilkeleri uğruna gözünü kırpmadan ölüme gitmeyi göze alan” bir kişilikte olduğunu göstermek için “sağ taraftan” birini bulamadı da, o yüzden mi Türkiye’deki sağın pek de sevmediği Deniz Gezmiş’i örnek gösterdi diye merak ettim doğrusu.
*************
GREEK PİZZA DA NE
DÖNER 21. yüzyılın ilk çeyreğinin yükselen yemeği.
Giderek evrensel bir popülariteye kavuşuyor.
Fast foodların en sağlıklısı olarak görülüyor.
Anthony Bourdain bile döneri övüyor, dönersiz bir dünya kalmadığını söylüyor.
Dönerin anavatanı Türkiye ise bu yemeğe sahip çıkmak için atması gereken adımları atmıyor.
Standartlarının belirlenmesi, tariflerinin doğru düzgün reçetelenmesi ve yapımında kullanılan her türlü malzemenin Türkiye menşeli olmasının yemeğe katacağı değerin vurgulanması için çalışmalar, kampanyalar yapmak lazım.
Türkiye ile özdeşleştirmek gerek.
Mutfak gereçleri sanayimiz için iyi bir ihraç kapısı olabilecek bir durum yaratmak gerek.
ABD pazarında ise bunun Yunan GYRO’su değil, “Türk döneri” olduğunu anlatmak gerek.
Tabii biz bunu derken, bilmem biliyor musunuz ama bizim 1000 yıllık lahmacun New York’ta “Greek pizza” olarak satılmaya başlandı bile.
Lahmacunun da geleceğinin parlak olduğunu unutmamak gerek.
*************
BU FİYATA MÜCEVHER OLUR MU!
DÜN gazeteleri okuduktan sonra içinden çıkan ıvır zıvır broşürleri karıştırıyordum.
Bir kuyumcu tanıtım broşürü de vardı aralarında.
Şöyle bir göz atarken fiyatlar dikkatimi çekti.
Gözlerime inanamadım.
18 ayar 5.92 gramlık bir montür üzerine yerleştirilmiş 0.39 kıratlık pırlanta ve 8.33 kıratlık yakuttan oluşan bir yüzük 2 bin 999 TL.
Hadi pırlantaları kırıntı diye saymayalım.
Ama 8.33 kıratlık yakutun bu fiyata satılması mümkün görünmüyor.
Kırat başına fiyatı milyon dolarları bulan ve pırlantadan daha değerli Burma yakutlarını bırakın, en adisinden yakutları bile kıratı 100 dolardan aşağı bulmak pek olası değil.
Hal böyle olunca da bu yüzüğün bu fiyata satılmasının imkânı yok.
Bence Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bu kataloglardaki ürünleri incelemeye almalı.
*************
BEYAZ’A TAVSİYE
BEYAZIT Öztürk, nam-ı diğer Beyaz, Türk televizyonlarının en başarılı ve en uzun soluklu şovmeni.
1996 yılında Kanal 6’da başladığı şovunu, kısa süre sonra Kanal D’ye taşımıştı.
O gün bugündür düzenli olarak ekranda.
Performansı da her zaman iyi.
20 yıldır aynı kanalda, aynı programı, aynı isimle ve benzer formatla yapmak az uz bir iş değil.
Fakat Beyaz kardeşime bir uyarıda bulunmak istiyorum.
Sevgili Beyaz. Sen bir TV starısın.
Bir şovmensin.
Yakışıklılığınla da bilinen bir adamsın.
Çok kilo aldın.
Bu kilolar yaptığın iş için de iyi değil, sağlığın için de.
Acilen gırtlağını tutmayı becermen lazım.
Yoksa yakında Hüsmen Ağa tiplemeni yapmak için özel kostüm giymene gerek kalmayacak.
*************
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Zekâmızla alay edilmesine izin vermediğimiz zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce