Tokat hayvanlık, medyanın yaptığı ayıp
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi’nde makam sahibi olmuş bir “rezil”, astı olan bir zabıta memurunu sokak ortasında tokatlayarak dövdü.
Bu tipleri bilirsiniz.
Üstünün önünde köpektir, astının karşısında “aslan” kesilir.
Bu “cinse” genel olarak “Aşağılık” denilir. Tokadı yiyen memur, efendi adammış.
Bana böyle yapan biri olsa, iki tane de ben çakarım, astı-üstü görsün diye.
Bu rezil durum karşısında gerek geleneksel medyamız, gerekse sosyal medyamız üst düzeyde sert tepki gösterdi.
Ama bana sorarsanız, “tokatçı rezil” kadar olmasa da medyamız da ayıp etti.
Nasıl mı?
Söyleyeyim.
Tokat yiyen memuru, açık ve net görüntüsüyle, adıyla, sanıyla yayınladılar.
Bence ayıp ettiler.
Çünkü o zabıta memurunun da eşi var, çoluğu çocuğu var, yakını var, akrabası var, eşi dostu var.
Kendisine karşı yapılan “hayvanlık” da olsa, yine toplumun bir bireyini, kendisini sevenler, özellikle de ailesi, çocukları gözünde “sokak ortasında dayak yiyen” birine dönüştürmek hiç de hoş bir şey değil.
Sonuçta o adam evine gidecek, insan içine çıkacak.
Bu şekilde yayınlanmış olması, bence ikinci bir mağduriyet yaratmış, ikinci bir haksızlığa uğramasına neden olmuştur.
Haklı ve mağdur birini, bu şekilde utandırmaya hakkı yok medyanın.
İster sosyal olsun, ister asosyal...
*************
REZALETİ NORMALLEŞTİRMEK
SÜLEYMANCILAR isimli dini cemaate ait olduğu söylenen bir yurtta 9 çocuğa cinsel tacizde bulunan bir “görevlinin” söylediklerine inanamadım.
Ömer Faruk E. adındaki “çocuk istismarcısı”, yaptıklarını gizleme, saklama gereği bile duymuyor.
Kendinden emin.
“İstek üzerine yaptık” diyecek kadar fütursuz.
Bakın nasıl anlatıyor:
“Öğrencilerin din dersine de giriyordum. Bunlar arasında yer alan 12 yaşındaki bir çocukla 2 defa cinsel ilişki yaşadım. 12 yaşındaki diğer çocukla kendi rızasıyla birlikte oldum. WhatsApp konuşmalarından da anlaşıldığı gibi çocuk beni ilişkiye girmek için çağırdı. İddia edildiği gibi diğer çocukla ilişkim hiç olmadı.”
Çocuk istemiş, o da ilişkiye girmiş.
Yani diyor ki:
“Ne var bunda?”
Çocuk dediği, din dersine giren 12 yaşındaki öğrencisi.
Tahmin edebileceğiniz üzere erkek.
Bir rezalet bu kadar normal görülebiliyorsa, tek söyleyebileceğim, “Tarikat ve cemaat yurtlarından uzak durmak gerekir” olacaktır.
*************
BARTER YAPIN KEMAL BEY
KEMAL Kılaçdaroğlu, kızının evinin alımında yolsuzluk, haksızlık olduğu iddialarına karşı, “İsteyene kızımın evini 100 bin dolara satarız” dedi.
Evin olduğu sitedeki benzer dairelerin fiyatları 600 bin TL civarındaymış.
Yani 150 bin dolar.
Kemal Bey, kızının evini ederinden 50 bin dolar ucuza satıyor.
Zaten fiyatı duyan hükümet yanlısı bir gazete “Biz alalım” diye teklif yaptı.
Kılıçdaroğlu teklifi kabul edecekse “reklam karşılığı kabul etsin”.
Çünkü bildiğiniz gibi, o gazeteler CHP reklamlarını kabul etmiyor.
Belki bu yolla hükümete yakın medyada CHP reklamı yayınlatmaya muvaffak olurlar.
*************
ERTUĞRUL ABİ’NİN BALONU
ERTUĞRUL Özkök dünkü yazısında bir benzetme yaparken, “Kapadokya’daki helyum balonları” demiş.
Olmamış.
Ertuğrul Abiciğim, Kapadokya’daki balonlar çok güzel, çok hoş.
Balon deyince aklına onların gelmesi doğal.
Ama bilgin olsun, o balonlar “helyum balonu” değil.
Kapadokya’daki balonlar dünyadaki tüm benzerleri gibi, Montgolfier kardeşlerden bu yana kullanılan “sıcak hava balonları”.
Altındaki sepetin içinde bir sıcak hava kaynağı var. Ki bunlar modern balonlarda genelde propan yakarak ısı üretiyor.
Sıcak havanın, genleşerek soğuk havadan daha düşük bir yoğunluğuna sahip olması prensibine dayanarak uçuyor. Yani “Isınan hava yükselir” diye bilinen basit fizik gerçeğine.
Bunun dışında helyum ve hidrojen balonları da var.
Bu gazlar da havadan daha hafif olduğu için balonları uçuruyor ama tehlikeliler ve sadece meteoroloji balonlarında veya atmosferin üst katmanlarına çıkmak amacıyla kullanılıyorlar.
Ha bir de helyumla yükselen zeplinler var ama onların Kapadokya’yla alakası yok.
*************
OMEGA DÜNYAYI KURTARIR MI?
BOĞAZİÇİ Üniversitesi Rektörü Prof. Mehmed Özkan arayıp davet edince, kendimi Boğaziçi Üniversitesi’nde buldum.
Çünkü NASA’ya OMEGA adında bir proje üreten Prof. Dr. Jonathan Trent’le “Dünya, Mars ve OMEGA” başlıklı konuşması sonrası yemek yiyecektik.
Kennedy Lodge’da buluştuk.
Prof. Özkan ve OMEGA Projesi için Türkiye’de çalışan Berat Haznedaroğlu Hoca ile projeyi konuştuk.
OMEGA, “Offshore Membrane Enclosures for Growing Algae” kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor.
Kısacası şu: Yosun yetiştirerek çevre kirliliğiyle mücadele.
Sistem şöyle işliyor.
Deniz kıyısında bulunan kentlerin veya sanayi tesislerinin atık suları, deniz ortasında kurulan yüzen platformlardaki şeffaf borulara pompalanıyor.
Bu aşırı derecedeki kirli sular, boruları dolduruyor.
Yine aynı bölgede bulunan ve bacasından yüksek miktarda karbon gazı salan tesislerin bacaları da bu borulara yönlendiriliyor ve havaya değil boruların içine veriliyor.
Atık, kirli sulardaki maddeler yosunlara gübre oluyor, bacalardan alınan karbon salımı ise yosunlar tarafından emilerek içindeki oksijenden ayrıştırılıyor, oksijen salınıyor, karbon ise yosunları besliyor.
Yosunlar tarafından temizlenen su denize, oksijen ise havaya salınıyor.
Büyüyen yosunlar ise aynı yerde kurulacak balık çiftliklerine yem oluyor.
Bu sistemi önümüzdeki haftalarda bir Teke Tek Özel’de detaylı tanıtacağız.
Ama OMEGA’nın geniş ölçekli ilk örneği, Boğaziçi Üniversitesi tarafından, üniversitenin Kilyos Kampusu açıklarında Karadeniz’e kuruluyor.
Eğer verimli olursa, özellikle Kocaeli civarında hem havanın hem denizin temizlenmesi için büyük bir potansiyel olabilir.
*************
ARGONOT SEKSİ
YENİ bir şey öğrendim.
Argonot diye bir deniz canlısı.
Denizin dibinde kayalara tutunarak yaşayan bir deniz canlısıymış.
En ilginç olan tarafı ise döllenme yöntemi.
Bu canlı çiftleşme dönemine girdiğinde cinsel organı bedeninden ayrılıp bağımsız bir şekilde deniz dibinde dolaşarak dişiyi bulur, döller ve geri gelirmiş.
Bana bunu anlatan arkadaşıma göre, farklı kadınlarla beraber olup sonra da “Vallahi o kadını tanımam bile” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan çapkınlara “argonot” adı verilirmiş.
*************
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yatsı yaklaştığında kimin paniğe kapıldığını anlayabildiğimiz zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce