Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

TBMM’nin önünde bir vatandaş kendini yakmaya kalkışmış.

En abuk siyasi tepkiyi de anamuhalefet partisinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu vermiş.

“Git kendini Saray’ın önünde yak, ne buraya geliyorsun” diyerek.

Kendince, “Türkiye’de olan bitenin sorumlusu Meclis değil, Cumhurbaşkanı’dır” demek istemiş.

Vatandaşa ayıp olduğu kadar Meclis’e de ayıp.

Bugün de, yarın da Türkiye’de olan bitenin sorumlusu Meclis’tir.

Vatandaşın kendini Meclis’in önünde yakmaya kalkışması da vatandaşın Meclis’e verdiği önemin, Meclis’e gösterdiği saygının işaretidir.

Üstelik yürütme bugün fiili, 2019’dan itibaren hukuki olarak Cumhurbaşkanlığı’nda olacaksa bile, sonuç olarak cumhurbaşkanı adayını da TBMM belirleyeceği için, vatandaş gözünde sorumludur.

Meclis’i önemsizleştirmek, başkanlık sistemine karşı parlamenter sistemi savunan Kılıçdaroğlu için doğru bir tavır değildir.

Vatandaşa yönelik çıkışıyla ilgili olarak ise zaten Kılıçdaroğlu’na yapılmayan eleştiri kalmadı.

Benim üzerine söyleyecek tek sözüm yok. Her şey söylendi.

Ne var ki, ben yine de Kemal Kılıçdaroğlu’na “teşekkür” ederim.

Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kabalığı” olmasaydı, bir vatandaşın TBMM önünde kendini yakmaya kalkıştığından haberimiz olmayacaktı.

Onun cümlesi üzerine, bu olayı haber yapmaya değer bulmayan anlı şanlı televizyoncular bile Kılıçdaroğlu’nu vatandaşa yönelik tavrı yüzünden eleştiren yazıları tefrika haline getirdiler de, bizim de birinin kendini yakmaya kalkıştığından haberimiz oldu.

Bir densizlik, en azından bir işe yaradı.

***********

HEM ABD’YE, HEM RUSYA’YA, ALAYINA

SURİYE politikasında başlangıçta hata yapıldığı konusunda hemfikir olmayan kalmadı herhalde.

Bugün bu hatanın sonuçlarıyla cebelleşiyoruz, neredeyse ABD’ye savaş ilan edeceğimiz bir noktaya doğru gidiyoruz.

Gerçi ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, “YPG’ye hava desteği veren uçaklar, İncirlik’ten izinli kalkıyor” diyor ama bunun da sürebilecek bir durum olmadığını tahmin edebiliriz.

Çünkü ABD çok açık biçimde Suriye’yi bölüyor, en azından bir sonraki dönemde “Federal bir Suriye” ya da Suriye’de otonom veya özerk bir Kürt bölgesi oluşturmanın planlarını uyguluyor.

Biz de buna haliyle karşı çıkıyoruz.

ABD’yi destekleyenler ise İsrail ve Suudi Arabistan...

Peki son dönem itibarıyla “konjonktürel müttefikimiz” Rusya bu konuda ne düşünüyor?

Bu konuda açık, net ve uzun vadeli bir bilgimiz var mı?

Rusya’nın böyle bir gelişmeye “karşı” olduğu yolunda “açık ve anlaşılır” bir açıklamasını duydunuz mu?

Rusya’nın, “Suriye’de özerk bir Kürt bölgesi olamaz. Burada bir Kürt devletine karşıyız” şeklinde net bir ifadesi var mı?

Bunu niye soruyorum söyleyeyim.

Bölgede ABD ile çatışma ihtimalimizin olduğunu pazartesi günü öğrendik.

Aynı anda Rusya’yla da böyle bir ihtimalimiz var mı yok mu onu merak ediyorum.

Eğer varsa ortaya muazzam bir “kahramanlık hikâyesi” çıkabilir.

“İki süper güçle aynı savaşan ülke” olmak az uz bir şey değil!

***********

MACRON’A BU DA SORULUR MU?

SURİYE ’nin kuzeyinde ABD destekli bölgesel kontroller sağlayan PKK / YPG, DEAŞ ile savaşırken, bir bölümü Avrupa ülkelerinin vatandaşı bazı DEAŞ’lıları “esir almış”.

Ve şimdi bu “DEAŞ”lıları yargılıyormuş.

Bunu nereden öğreniyoruz?

Fransa Adalet Bakanı’nın yaptığı bir açıklamadan.

Fransız Bakan, iki gün önce yaptığı konuşmada şöyle diyor:

“Fransız vatandaşı DEAŞ üyelerinin YPG tarafından tutuklanıp yargılandığını biliyoruz. Eğer bu yargılama adil biçimde yapılırsa Fransız hükümeti olarak bu yargılama sonucuna saygı göstereceğiz”

ININININ ...

Çok acayip bir cümle değil mi?

Bir terörist grubun bir başka terörist gruptan esir aldığı kişileri yargılamasının Avrupa’nın güçlü, egemen ve BM Güvenlik Konseyi üyesi bir devleti tarafından “saygı görmesi” ne anlama gelir?

Macron’la bundan sonra yapılacak ilk görüşmede bu konu gündeme gelir mi acaba?

Bu cümlenin anlamı merak edilir mi?

***********

BYE BYE ZARA

ÜRÜNLERİ pek kaliteli olmasa da, bırakın yılları bir sezon boyu giyilecek türde olmasa da Zara, dünya modasında önemli bir oyuncu.

Hızla değişen moda akımlarına, erişilebilir moda kavramıyla herkesi ortak edebilen bir tekstil, daha doğrusu bir “lojistik” firması.

Dünya çapında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelerde toplam 6 bini aşkın mağazası var.

Ve bu dünya devi Zara, Türkiye’den çıkma kararı almış.

Tüm mağazalarını kapatacak ve Türkiye’de sadece online satış yapacakmış.

Daha önce de böyle dedikodular çıkmış, ancak Zara Türkiye’den çıkmamıştı.

Ancak bu kez bana bu bilgiyi veren, Türkiye’nin en önemli tekstil üreticilerinden biri.

Her ne kadar bu kararın gerekçesi “yüksek kiralar nedeniyle aşırı maliyetler” olarak gösterilse de ben pek de öyle düşünmüyorum.

***********

UTANDIM

DOĞRUSUNU söylemek gerekirse, Ece Sükan ismi bende pek pozitif duygular uyandırmazdı.

Niyesini bilmiyorum.

Soğuk, fazla mesafeli, çok bilmiş gibi görünen, ukala, havalı, her işin içinde bir kadın olarak algılardım kendisini.

Hiç tanımadan.

Üstelik de tanımadan benim hakkımda önyargıyla benzer düşüncelere sahip olanlara kızdığım halde.

Fakat dün kendisiyle yapılmış bir röportaj okudum.

Önyargılarımdan dolayı çok utandım.

Meğer son derece ayakları yere basan, meraklı, kendiyle dalga geçebilen, samimi, hatalarıyla yüzleşebilme cesaretine sahip son derece şeker biriymiş.

Kendi adıma çok utandım.

***********

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İnsan gibi davranmamak ayıp olduğu zaman

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar