Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Yanlış hatırlamıyorsam “Yeni havalimanında” temel atma töreni 2014 yılının Haziran ayında yapılmıştı.

Yani tam 4 yıl, üç ay önce.

Yüklenici firmalar, insanüstü bir çaba ve akılalmaz bir süratle işe giriştiler.

Dev inşaat inanılmaz bir hızla ilerledi.

Dev şantiye alanı tüm giriş çıkışlara kapatılmıştı ve inşaat ilerledikçe havalimanı inşaatını sürdüren firma zaman zaman basın kuruluşlarını davet ederek inşaattaki ilerlemeleri, gelinen aşamayı kamuoyuyla paylaşıyordu.

Proje görülmedik bir ivmeyle tamamlanma aşamasına geldi.

Hiçbir sorun görülmüyordu.

Şantiye tıkır tıkır işliyordu.

Arada iş kazaları ile ilgili haberler geliyordu ama bunlar somutlaştırılamıyordu.

Ve 4 yıl sessiz sedasız ve sorunsuz süren inşaatta, ilk kez iki gün önce olumsuzluklar kamuoyuna yansımaya başladı.

Açılışa 5 hafta gibi kısa bir süre kala, işler neredeyse tamamlanma aşamasına gelmişken, önümüzdeki hafta burada bir Teknoloji Festivali başlayacakken ve 29 Ekim günü resmi açılış yapılacakken.

Ardından da THY tarihin en büyük taşınma operasyonunu gerçekleştirecekken Yeni Havalimanı inşaatında kıyamet koptu.

4 yıl 3 aydır gıkını çıkarmadan çalışan işçiler, açılışa 5 hafta kala “Ayaklandılar”

Hem de sudan bir sebeplerden.

Açıklanan ilk neden işçileri şantiye alanına taşıyacak otobüslerin gecikmesi ve yetersiz olması nedeniyle işçilerin yağmur altında beklemesiydi.

Ardından bir başka gerekçe daha ortaya çıktı.

İşçilerin kaldıkları yatakhanelerin koşulları iyi değildi.

4 yıl üç aydır o koşullara itiraz etmeyen işçilerin, bitime 5 hafta kala, inşaatın yüzde 98’i tamamlanmışken koşulları beğenmeyip ayaklanması doğrusu bana çok mantıklı gelmiyor.

“4 yıl dayandık 5 hafta daha idare ederiz” demeleri daha makul bir insan tavrıyken, coplanma, gözaltına alınma, tazminatsız kapının önüne koyulma gibi riskleri bu kadar kısa bir süre için göze almaları son derece mantıksız görünüyor.

Kimse bana “Bıçak kemiğe dayanmıştır” demesin. Bıçağın geri çıkmasına bu kadar kısa zaman kala kimse kolunu kestirmez.

4 yıldır kimsenin giremediği şantiye alanının HDP’li milletvekilleri dahil bir sürü kişinin yol geçen hanına aniden dönmesi de mantıklı değil.

4 yıl 3 aydır tek kelime etmeyen sendikaların birdenbire aslan kesilmesi de!

Yeni Havalimanı inşaatında bitime bu kadar kısa süre kala bir şeyler oluyor.

Hayırdır inşallah!

***

Galatasaray’a yakışan bir adam

Galatasaray-Kasımpaşa maçından bu yana herkes Fatih Terim’in ilk 11’de sahaya çıkardığı 18 yaşındaki Ozan Kabak’ı konuşuyor.

Galatasaray’ın geleneğinde böyle gençleri sahaya çıkarmak vardır.

Mesela Bülent Korkmaz ilk kez Galatasaray forması ile sahaya çıktığında 17 yaşındaydı. Mustafa Denizli, yanlış hatırlamıyorsam Monaco maçında sonrasında “Büyük kaptan” olacak Bülent’i taraftarla tanıştırmıştı.

Sonrasında Emre Belözoğlu da, Arda Turan da çok genç yaşlarda alt yapıdan gelen gençler olarak sahaya sürüldüler.

Keza Okan Buruk Galatasaray forması ile Eintracht Frankfurt’a kök söktürüp ayakta alkışlandığı maçta 19 yaşına ya basmıştı, ya basmamıştı.

Ancak benim için Ozan Kabak’ın müthiş bir önemi, müthiş bir değeri var.

Niye mi?

Bakın genç Ozan, bu ülkenin kurucusuna saygısızlık yapmanın moda ve geçer akçe olmaya başladığı bir dönemde sosyal medya hesabından neler yazmış.

19 Mayıs’ta Atatürk’ün bir fotoğrafıyla yaptığı paylaşım şöyle:

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir ülkenin kurtuluş mücadelesinin başladığını günü gençlere armağan etti. Bu ülkenin gençleri de her zaman onun ilkeleri doğrultusunda yollarına devam edecek. Şükran ve saygıyla”

Aynı Ozan’ın 30 Ağustos’ta da şunu yazdığını görüyoruz:

“Zafer ‘Zafer benimdir’ diyebilenindir. Başarı ise ‘Başaracağım’ diye başlayarak sonunda ‘Başardım’ diyenindir.’ Mustafa Kemal Atatürk Ulu önderimizin hiçbir zaman akıldan çıkarılmaması gereken sözlerinden biri. Zafer Bayramı’mız kutlu olsun!”

Galatasaray’a yakışan, Galatasaraylı olarak bağrımıza basacağımız sporcu Ozan gibi sporculardır.

***

Efsane deyince…

Pazar günleri benim gibi otomobil severler için otomobil yazıları yazmak gibi bir niyetim vardı ama seyahatler falan derken otomobil deneyecek fırsat bulamadım.

Sonra düşündüm, “Otomobil yazman için ille denemem mi lazım, otomobillerin şanlı geçmişinden bir şeyler niye yazmıyorsun”

Sonra da kendime “Aferin Fatih” dedim. “İyi fikir.”

İnşallah bana bu görevi veren kendimi mahcup etmeden yazarım eskileri.

Eskiden kağıda basılı bir gazetemiz varken de yazmıştım arada bazı efsane araçları.

Bugün de bu efsanelerden birini anlatayım size.

Haliyle efsane deyince akla ilk gelen otomobil olan bir Ferrari’yi.

1950’li yıllarda da aynı bugün olduğu gibi otomobil sporlarında müthiş bir Ferrari-Mercedes Benz çekişmesi vardı.

Ve köklü Mercedes yine şimdilerde olduğu gibi üstünlüğü ele geçirmişti.

Sadece Formula yarışlarında değil, yol yarışlarında, Turing yarışlarında o günlerde yeni bir marka olan Ferrari’yi ezip geçiyordu.

Otomobil dünyasının gördüğü ve görebileceği en hırslı ve acımasız adam olan Enzo Ferrari buna bir son vermek için motor geliştirmeye çalışıyordu.

O günlerde Ferrari’nin üzerinde çalıştığı iki motor vardı.

Biri Aurelio Lampredi’in geliştirdiği sıralı 4 silindirli 2 litrelik motor, diğeri ise Gioacchino Colombo’nun üzerinde çalıştığı V12 motor.

Motorların özellikleri ve F1’ın o yılki kuralları nedeniyle Enzo 4 silindirli motoru tercih etti ve bu motorla yarışan Ferrari’ler 1952 yılında F1 şampiyonu oldular.

Şampiyonluğu takım lideri Alberto Ascari alırken, arkasındaki iki sürücü yine Ferrari ile yarışan Guiseppe Farina ve Piero Taruffi oldu.

Bir yıl sonra zirvede yine Ferrari ve Ascari vardı.

Ferrari bu motoru biraz daha değiştirerek sadece F1’de değil diğer yarışlarda da üstünlüğü sağlamak istedi.

Ve 1955 yılında ortaya bu sayfada fotoğraflarını gördüğünüz Ferrari 857 S çıktı.

Modenalı Scaglietti tarafından geliştirilen gövdesi, tübüler şasisi ve 3,4 litrelik sıralı 4 silindirli motoruyla çok iyi bir otomobildi.

Yapılış amacı 750 Monza, 118 LM ve 121 LM’in başaramadığını başarmak ve Mercedes’leri geçmekti.

4 silindirli motor çift boğazlı iki Weber karbüratörle besleniyordu. İki cam shaft ve silindir başına 2 valfle 280 beygir gücündeydi.

Hidrolik beslemeli tambur frenleri vardı.

“Duo posto” denilen iki kişilik bir araçtı.

Fotoğrafta gördüğünüz 857 S’in direksiyonuna yarış hayatı boyunca Taruffi, Castellotti, Tritignat ve Collins gibi sürücülerin yanı sıra De Portago ve Hill gibi efsanevi yarışçılar da oturdu.

Ancak 857 S ilk yarışında yapılış amacını gerçekleştiremedi ve Mercedes Benz 300 SLR’a geçilerek Enzo Ferrari’de büyük hayal kırıklığı yarattı.

Sayfadaki fotoğrafta gördüğünüz 857 S Ferrari’nin imal ettiği dört 857S’ten günümüze kalan 2 adetten biri.

Ferrari onaylı mükemmel bir restorasyondan geçmiş durumda.

Niye adı 857 diye soracak olursanız; efendim bu otomobilin motoru tam tamına 3431 santimetre küp. Her bir silindir ise 857 santimetre küp ve adı da oradan geliyor.

Gerçekten çok güzel değil mi!

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yeni bir yere taşınınca adımızı değil adresimizi değiştirdiğimizi unutmadığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar