Hangi kulüp başkanı dolandırıcı diye savcılığa verildi?
Geçmişte Galatasaray Spor Kulübü Başkanı’nın ticari yaklaşımlarını eleştiren pek çok yazım oldu.
Kimi okurlar bu eleştirilerimin Galatasaray’daki farklı konumlarımızdan, benim Aysal’a muhalif olmamdan kaynaklandığını düşündü.
Ben ise Ünal Aysal’a muhalif olmamın nedeninin, Aysal’ın kişiliği olduğunu anlatmaya çalıştım ama bir türlü anlatamadım.
Galatasaray Başkanlığı zırhının arkasına saklanarak kendini savunuyordu.
Sık sık beni dava etti, çok şükür hepsini kazandım.
Beni kulüpten ihraç etme girişimleri de hep sonuçsuz kaldı.
Oysa benim bu Aysal ile ilgili yazdıklarımın Galatasaray Başkanı olması ile ilgisi yoktu.
Aysal zaman zaman benim yazdıklarımı yalanlamak için Ciner Grubu’nun enerji işinde olmasını da öne sürüyor, sanki bu nedenle yazıyormuşum gibi bir algı yaratmak istiyordu.
Oysa Ciner Grubu’nun Aysal ile rakip bir durumu olmadığı gibi, Ciner Grubu'nun doğalgazla elektik üretmek gibi bir derdi falan da yoktu.
Benim Aysal’la ilgili yazılarımın tek nedeni Aysal’ın işadamlığındaki etik sorunlardı.
Neyse, aradan epey zaman geçti.
Son zamanlarda Aysal’ın Türkiye’deki bazı şirketlerinin bir süreden beri ekonomik sıkıntılar yaşadığı, bankalar ile arasında sorunlar olduğu, borçlarını ödemeye yanaşmadığı konuşuluyordu.
Düşene vurulmaz diye konuyla ilgili bir şey yazmadım.
Ancak Aysal işi öyle bir noktaya getirmiş ki, artık yazmamak olmaz.
Ünal Aysal’ın Türkiye’de birkaç otel yatırımı var.
Bir süredir bunları elden çıkarmaya çalıştığı biliniyordu.
Meğer Ünal Aysal orada da yapacağını yapmış.
Aysal’ın Göynük’te Ghazal Resort Thalasso adında bir oteli var.
Aysal bu oteli satmış.
Diyeceksiniz ki, ne var bunda?
Şu var.
Aynen dolandırıcı müteahhitler gibi aynı anda birden fazla kişiye.
Önce Kemal Kükrer şirketlerinin eski sahibi Sabri Gülel’e, sonra da Ankaralı işadamı ve Ankara Park Otel’in sahibi Mehmet Kılıçoğlu’na.
İkisiyle de farklı tarihlerde protokol yapmış ve birinden 7.5 milyon dolar, diğerinden de 5 milyon dolar avans almış.
Ancak bu dolandırıcılık bir süre sonra ortaya çıkmış.
Rezalet patlayınca Aysal her ikisine de “Paranızı geri ödeyeceğim” diye noterden bir yazı göndermiş.
Ancak ne para geri ödenmiş ne Aysal’a toplam 12.5 milyon dolar yani yaklaşık 70 milyon TL kaptıran iki alıcı da Ünal Aysal’a ulaşamaz olmuş.
Dolandırılan alıcılar konuyu önce Cimer’e, sonra Turizm Bakanlığı’na şikayet ederek sonuç almaya çalışmışlar.
Ve en sonunda Aysal’ı dolandırıcılık suçlamasıyla mahkemeye vermişler.
Bu arada benzer şekilde para kaptırmış başka alıcılar da olduğu rivayet ediliyor ama onlar mahkemeye başvurmadığı için kesin bir şey söylemek mümkün değil.
Galatasaray başkanlığı yapmış birine, Sülün Osmanvari bu tavrın hiç yakışmadığı aşikar.
***
Yeni Zelanda’ya değil, İngiliz basınına kızalım
Türkiye, Yeni Zelanda’daki saldırı sonrasında çok sert tepkiler gösterdi.
Hâlâ da gösteriyor.
“Yeni Zelanda gerekeni yapmazsa, biz yaparız” diyoruz.
Bana sorarsanız bu olayda Yeni Zelanda’yı suçlamak çok doğru değil.
Çünkü saldırı sonrası Yeni Zelanda Hükümetinin ve özellikle Başbakanı’nın gösterdiği tepki ve aldığı tavır tüm dünyaya örnek teşkil edecek türden.
Empati dozu yüksek, makul, insani bir tavır içinde Yeni Zelanda.
Kızılacak, öfkelenecek bir durumları yok.
Tam aksine alkışı hak eden bir duyarlılık gösteriyorlar.
İlle birine kızılacaksa, bence Batı basınından, hatta İngiliz basınından başlamak gerek.
Saldırının olduğu günün ertesi, 50 kişiyi öldüren teröristi “sempatik göstermek” için elinden geleni yapan bir İngiliz basını var ortada.
Daily Mirror, insanı insan yapan tüm özellikleri ayaklar altına alan bir yayıncılık anlayışı içinde, terörist katili aklama çabasında.
Sadece Mirror mı?
Daily Mail de en az rakibi kadar katili aklama peşinde.
Ölenlerden bahsetmiyor bile.
Katilin ne kadar tatlı bir adam olduğunu anlatıyor.
Çok satan İngiliz gazetelerinin büyük bölümü aynı havada.
Bu öylesine garip, öylesine alışılmadık bir tavır ki, anlam vermek imkansız.
Sanki suç ortağını aklar gibi bir yayıncılık.
Yani ille birine kızacaksak, İngiliz medyasına kızalım.
Bu meselede sesini çıkarmayan Trump’a kızalım.
Batılı liderlerin düşük tonlu tepkilerine kızalım.
Ama asla Yeni Zelanda’ya değil.
Türkiye’de Sinagog saldırıları bizim için ne ise, bu terör eylemi de Yeni Zelanda için aynı şey.
***
Hatırlarlar mı acaba!
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kimin kazanacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Anketlerin büyük bölümü Mansur Yavaş derken, birkaçı da Özhaseki’yi önde gösteriyordu.
Gazeteci her şeyden haberdardır diye bana soranlara “Hiçbir fikrim yok” diyordum.
Ancak iktidar kanadı Mansur Yavaş için öylesine cansiperane çalışmaya başladı ki, artık “Galiba Mansur Yavaş kazanacak” demeye başladım.
Önce seçime kısa süre kala ortaya bir takım iddialar attılar.
Sonra da Yavaş hakkında bir soruşturma açıldığı haberleri yayıldı.
Çok açık ki, bunlar Mansur Yavaş’a yarayacak şeyler.
Mağduriyet ne kadar artarsa, güçlünün zayıfa yönelik tavrı ne kadar sertleşirse halkın desteği o kadar artıyor.
Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığına aday olduğu zaman, ona da benzer suçlamalarla saldırmıştı güçlü olan taraf.
Bu saldırı Tayyip Bey’e seçimi kazandırmıştı.
Herhalde hatırlıyorlardır.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Unutturulmaya çalışılan şeylerin daha çok hatırlandığını unutmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce