Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İstanbul Emniyet Müdürü, değerli dost Dr. Mustafa Çalışkan aradı dün.

Yazıyı okumuş.

“Ancak siz bir şey yazınca görüşüyoruz” diye girdi söze.

“İstanbul Emniyet Müdürü’nün boş vakti olmaz ki, bir araya gelip, sohbet edelim” dedim.

Güldü.

“Gece gündüz çalışıp, on bin tane iyi iş yapıyoruz. Bir çekici işi çıkıyor, bir memurumuz bir hata yapıyor, bizim yaptığımız tüm iyi şeyler unutuluyor” dedi Çalışkan.

“Haklısınız. Kamu görevi böyle bir şey Mustafa Bey, yaptıklarınız için minnetimizi dile getirmeyiz ama kusuru affetmeyiz” dedim.

“Haklısınız. Yazın ki, biz de hatamız var ise eksiğimiz var ise görelim” dedi.

Çekiciler konusunda çok şikayet varmış.

“Bunlar arasında bize ait olan var, bizim vakfa ait olan var, başka yerlere ait olanlar var. Ama hepsinin günahı bize yazılır. Şunu hemen söyleyeyim, bazı vatandaşların düşündüğü gibi oradan bir gelir elde etmek için çekilmiyor o araçlar. O çekicilerden gelen para devede kulak bile değil İstanbul Emniyeti için” dedi.

Ben de bana ulaşan ve bizzat gördüğüm olayları, şikayetleri aktardım kendisine.

“Bir ricam var” dedi, “Vatandaş hatalı gördüğü uygulamaları bildirsin. Size veya bize. Adını vermesine gerek yok. Anonim kalsın şikayetçi ama nerede ne hata yapılıyor bilelim. İlgili arkadaşları uyaralım. Binlerce polis canla başla gece gündüz çalışıyor, üç beş arkadaşımız görevinde hata yapıyor, görevini eksik veya fazla yapıyor, durduk yere vatandaş şikayet ediyor. Bildirsinler” dedi.

Emniyetin de çekici ve ceza uygulamaları ile ilgili bir aplikasyonu varmış.

Araç nereden çekildi, niye çekildi, nereye çekildi, hangi yasağa uymadığı için çekildi hepsi orada fotoğraflı olarak belgeleniyormuş.

“Müdür Bey, elbette çekilir, elbette yasağa uymayana ceza yazılır. Ama sorun şu ki, bir standart yok. Trafiği engellemeyen aracı çekiyorlar, engelleyene dokunmuyorlar. Oysa evrensel kuraldır. Trafiği engelleyen çekilir, engellemeyen ama yasağa da uymayana ceza yazılır” dedim.

“Haklısınız” dedi.

Hemen, anında bundan sonraki uygulamanın böyle olması için tüm birimlere talimat yazılmasını istedi.

Kulaklarımla duydum.

İSPARK uygulama olan yollarda çift şeridin park haline geldiğini hatırlattım.

O konuda da gerekeni yapacaklarını söyledi.

Ben de kendisine ve teşkilatına teşekkür ettim.

***

Yeni oluşumlara eski evden bir bakış

Birkaç gün önce, AK Parti’nin ağırlığı yüksek isimlerinden biriyle karşılaştık.

Epey sohbet ettik.

Konumuz elbette ki, siyasetteki yeni oluşumlar ve AK Parti’nin bölünmesi ile ilgili tartışmalardı.

Önce Davutoğlu ile ilgili fikirlerini anlattı:

“Sayın Davutoğlu, 17 yıldır önce danışman, sonra bakan, sonra başbakan ve genel başkan olarak bu harekete çok hizmet etti. Çok emeği var. Genel başkan olarak girdiği seçimde yüzde 50’yi zorlayan bir oy da aldı. Ve sonrasında nedenini kimsenin anlamadığı bir şekilde hem başbakanlığı, hem genel başkanlığı bırakması istendi.

Mesele Kürt açılımı idiyse, burada herkesin bilgisi dahilinde işler yapılıyordu.

Mesele dış politika ise bu da Ahmet Bey’in tek başına uyguladığı bir iş değildi.

Kimse anlamadı doğrusu niye bırakmasının istendiğini.

Üstelik de genel başkanlığı ve başbakanlığı boyunca pek çok ayak oyunu ile de karşılaştı.

Tüm başarısına rağmen, kendi MYK’sını bile oluşturamadı.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu partideki önemi ve ağırlığı tartışılmaz. Bunu talep de edebilir ama her şey usulünce olmalıydı. Paldır küldür değil.

O noktada Ahmet Bey de hatalar yaptı. Daha demokratik bir algı yaratacak şekilde bırakabilirdi. O da olmaması gereken bir şekilde ayrıldı görevlerinden.

Bu elbette bir kırgınlık yaratmıştır kendisinde.

Partide de yarattı. Çünkü Ahmet Davutoğlu’nun partide, teşkilatta, il başkanlıklarında bir karşılığı vardı ve hâlâ var. Sayılır, sevilir, fikrine değer verilir, önemsenir. Günah keçisi haline getirilmesi de doğru bulunmuyor. Bu açıdan AK Parti’den ayrılması hoşa giden bir şey değildir.

Buna karşın Davutoğlu’nun dışarda, yani özellikle yurt dışında bir karşılığı yok.”

Bunun üzerine sordum.

“Parti kurarsa ne olur?”

“Başarılı olabilir mi, emin değilim. Zannetmiyorum. Bugün için zor. “

Ali Babacan ve Abdullah Gül hareketi için söyledikleri ise şöyle:

“O hareketin başı kim? Abdullah Bey mi, Ali Bey mi? Başkası mı? Bir çok isim var orada adı geçen ama öne çıkan yok gibi.

Ali Bey çok başarılı teknik bir arkadaşımız. Çok iyi hizmetleri de oldu vaktiyle. Ama siyasetçi tarafı zayıf. Yarın parti kursalar mitinglerde Ali Babacan’ı gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz kitlenin karşısında!

Ben getiremiyorum.

Keza Abdullah Bey de o şekilde.

Bana sorarsanız o hareketin AK Parti’de karşılığı yok.

Ama Davutoğlu’nun aksine onların da dışarda karşılığı var. Yurt dışından çok desteklendiklerini biliyorum. İçerde de kendilerine destek veren çevreler olacaktır ama onlar AK Parti çevreleri olmayacaktır.”

Abdullah Bey’in AK Parti’de karşılığı yok mu diye soruyorum.

“Artık yok. Cumhurbaşkanlığı sürecinde ve kritik zamanlardaki söylemleri tabanda hoş karşılanmadı.”

Bu fazlasıyla AK Parti içinden bir görüş.

Ne kadar gerçekçi göreceğiz!

***

Bir büyük tavsiyesi

CNN Türk televizyonu, daha doğrusu bir bütün halinde Demirören Medya Grubu, İhlas kökenli Mehmet Soysal’ın yönetiminde eski Türkiye gazetesi ve İhlas grubu ağırlıklı bir yapıya bürünmüştü.

Bir anlamda “Yeni Türkiye Gazetesi” olmuştu Hürriyet ve bütün grup ve tabii CNN Türk.

Şimdi ise A Haber ağırlıklı oluyormuş.

Yönetime A Haber kökenli isimler geliyormuş.

Kendilerine bir tavsiyem var.

Medyanın gelirlerinin en düşük olduğu zamanları yaşıyoruz.

Bence masrafları azaltmak için iki grubu toptan birleştirsinler.

Haber ajanslarını, haber merkezlerini tüm birimleri.

Hatta binaları da.

Aynı kaynakta hazırlanan haberleri, her kanalın kendi spikeri okusun.

Gerisi bir olsun.

Keza gazeteler de aynı şekilde.

Küçük bir yazı işleri dışında her şey ortak olsun.

Masraflar çok düşer.

Çok rahat ederler.

***

San’at Güneşiniz kimdi sizin!

Bayılıyorum bu televizyon programlarının en cinselliği teşvik ettiği, özendirdiği yolundaki saçma sapan iddialara.

O kanalları ben de izliyorum.

Hiç de beni teşvik ettiği falan yok.

Eğer böyle bir hisse kapılan var ise mesele dizide değil bence.

Kendinde.

Çok da eşcinsel tanıdığım, arkadaşım var.

Onlara bakarak da özenmiyorum açıkçası.

Onlar da bana bakarak heteroseksüel olmaya özenmiyorlar eminim ki!

Ayrıca da bu toplumun iki yüzlülüğünden, arsızlığından bana gına geldi.

Ulan bu ülkenin sanat güneşi Zeki Müren’di.

Bu ülkenin “Divası” hâlâ Bülent Ersoy.

Hayatımıza da renk kattılar yıllarca.

Onlara özenmediniz de, şimdi Netflix’e bakınca mı içiniz bir hoş oluyor.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

En iyi yönetimin vatandaşlarını mutlu eden yönetim olduğunu anladığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar