Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bir okurun uyarısı ile konuya vakıf oldum. Zülfü Livaneli, “Livaneli’nin penceresinden” adlı söyleşi kitabının bir yerinde televizyon programlarına katılan akademisyenlerin her konuda laf söylemesini eleştirmek istemiş.

Ve bula bula da benim Prof. İlber Ortaylı ve Prof. Celal Şengör ile yaptığım Teke Tek Bilim programını bulmuş örnek olarak.

Livaneli program adı vermeden, jeolog olanın yani Celal Şengör’ün İncil’in Yunanca yazıldığını söylediğini, sunucunun yani benim ve tarihçi olanın yani İlber Ortaylı’nın buna itiraz etmek yerine onayladığımızı söylemiş.

Livaneli’ye göre büyük bir hataya imza atmışız.

Hatta Livaneli’ye göre öylesine cahilmişiz ki, İsa’nın dilini de Yunanca zannetmiş olabilirmişiz!

Sevgili Livaneli’nin haklı olduğu bir şey var.

Evet cahiliz.

Dünyadaki bilgi miktarına bakınca cahil olduğumuz su götürmez bir gerçek.

Ancak bizi Zülfü Livaneli’den ayıran bir şey var.

Bilmediğimizi bilecek kadar edepliyiz.

Sevgili Zülfü Abimiz.

Benden sana tavsiye.

Birilerini bilmemekle, cahillikle, bilmediği konularda konuşmakla suçlamayı planlıyorsan öncelikle doğrusunu öğren.

Az biraz evet, Celal Şengör İncil’in Yunanca yazıldığını söylediği zaman ne ben ne İlber Hoca itiraz ettik.

Çünkü bu konularda az biraz bilgi sahibi biri bile bilir ki, “Yeni Ahit” Yunanca yazılmıştır.

İsa’nın dili Aramca’dır ve bunu da defaatle farklı programlarda dile getirdik ama İncil’i kaleme alan İsa olmadığı gibi, dilinin de Aramca olmadığı bilinen bir gerçektir.

Bu nedenle senden ricam, kendi iyiliğin için o kitabı piyasadan toplattır.

Bu yanlışını düzelttir.

Yeniden bastır ve öyle yayımla.

Çünkü kitap kalıcı bir eserdir.

Gelecek nesillerin seni hak etmediğin şekilde cahil biri olarak tanımasını istemem.

NOT: Celal Şengör’ün bilimsel yanıtını ise biraz aşağıda okuyabilirsiniz.

***

Denetimsiz güç güç değildir

Son günlerin en abuk tartışması “Tarikatler ve cemaatler denetlenmeli mi?” şeklinde sürüp giden tartışma olsa gerek.

Bu tartışmayı bir şeye benzetecek olursak, Devlet’in “Kumarhaneleri denetlemek için bir Kumar Denetim Kurulu oluşturmak istemesi”ne benzetebiliriz.

Yasa dışı bir şeye çekidüzen vermek ve bu yasa dışı işin devlet denetiminde düzen içinde yapılmasını sağlamak için bir denetim mekanizması kuramazsınız.

Bunu yapmak için öncelikle o yasa dışı işi “yasa içi” hale getirmeniz yani yasallaştırmanız gerekir.

Yani kumarhaneleri denetlemek ve bu işin devlet kontrolünde yapılmasını istiyorsanız öncelikle kumarı ve kumarhaneleri serbest bırakmanız gerekir.

Aynı durum tarikatlar için de geçerlidir.

1925 yılında yayınlanan 677 sayılı kanuna göre bu iş yasaklanmıştır.

Yasak olan bir şeyi yapanlara denetim olmaz.

Olsa olsa ceza olur.

Denetim yapmak istiyorsanız, yasağı kaldırırsınız. Tekke faaliyetlerini serbest bırakırsınız.

Sonra da bunu denetlersiniz.

Ki zaten zannımca yapılmak istenen de budur.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde kurulan bir kurumu, Meclis-i Meşayih’i yeniden kurmak amaçlanıyor.

1864’e kadar Osmanlı’da da böyle bir kurum yoktu.

Devlet ve Sultan tarikatları denetlemez, ancak tehlikeli gördüğü anda üzerine çöker, dağıtırdı.

1864’te tarikat faaliyetlerini denetleyecek Meclis-i Meşayih’in kurulmasına karar verildi.

Kuruluş ise ancak 1866’da gerçekleşti.

5 tarikatın temsilcilerinden oluşuyordu ancak bir süre sonra bu sayı 6’ya çıkarıldı.

Önüne gelenin kendini şeyh ilan etmesini engellemek, kimin posta oturacağını belirlemek bu kurulun göreviydi.

Dostum Murat Bardakçı bu konuları çok çok iyi bilir.

Yazmak ona yakışır ama anlaşılan o kurumu yeniden tesis etmek istiyorlar.

Bugünkü durum buna ne kadar elverişli?

Bunu en iyi Murat anlatır.

Anlatır mı onu bilemem!

***

İftiranın yakışanından kork

Kuleli Askeri Lisesi satıldı iddiaları her tarafa yayılıp epey de inanan olunca Kültür ve Turizm Bakanlığı bir açıklama yaptı ve “Satılmadı” dedi.

Ben de satıldığını zannetmiyorum.

Ancak acı olan şu.

Bu iddiaya bu kadar insanın inanmış olması.

Böyle bir binanın, böyle tarihi bir yapının, kimsenin haberi dahi olmadan, bir Arap ülkesine satılma ihtimalinin bu kadar geniş bir kabul görmesi.

Memleketimiz açısından acı olan budur.

Satılması kadar acı vericidir.

***

En güvenilirler, en güvenilmezler

Ben "Milli Piyango’nun yılbaşı ikramiyesi ne oldu, hâlâ talihli ortaya çıkmadı mı" diye sorup dururken bazı okurlar “Taktın Milli Piyango'ya" diye kızıyorlardı.

Evet taktım Milli Piyango’ya.

Bir zamanlar Türkiye’nin en güvenilir kurumları olan kimi kurumlar, büyük bir hızla erozyona uğrarken Milli Piyango’nun da bundan nasibini aldığını düşünüyorum.

Nasıl ki, bir zamanlar doğruluğun ve adil yarışmanın sembolü olan ÖSYM artık soru hırsızlığının, kurumlara yandaş sokmanın, üniversitelere bir cemaati doldurmanın yolu haline getirildiyse, Milli Piyango’ya da güven sıfıra indi.

Benim yılbaşı ikramiyesi hakkındaki sorularımda ne kadar haklı olduğum da ortaya çıktı.

Sözde talihliler ortaya çıkıyor, sonra bir anda yok oluyor, bilet çalındı iddiaları ortaya atılıyor.

Allah aşkına söyleyin bana eskiden Milli Piyango’da böyle bir rezalet hatırlıyor musunuz!

***

Celal Şengör’den Zülfü Livaneli’ye ders gibi yanıt

Sevgili dostlarım Fatih Altaylı ve İlber Ortaylı ile Habertürk ekranlarında yaptığımız Teke Tek Özel bilim programlarını izleyen bir seyircimiz Fatih’e şunu yazmış...

Zülfü Livaneli, yeni çıkan söyleşi kitabı "Livaneli'nin Penceresinden" kitabının 218. sayfasında akademik unvanlı kişilerin televizyonda her konu hakkında konuşmalarını eleştirmek için İlber Ortaylı ve Celal Şengör hocalarla yaptığınız bir programı isim vermeden örnek gösteriyor. Söz konusu bölümde kendi ifadesiyle "jeolog" olanın "İncil'in Yunanca yazıldığını söylediğini" ve karşısındaki sunucuyla tarih profesörünün "buna itiraz etmek bir yana onayladıklarını belirtir bir şekilde sohbete devam ettiklerini" dile getiriyor. Devamında ise İsa'nın dilinin de Yunanca olduğunu sanmış olabileceğiniz (!) anlamına gelecek ifadeler var.

Sayın Livaneli bir musikî san’atkârıdır ve İncil’in tarihini bilmemesi doğal karşılanabilir. Ama bu konudaki bir yanlışını, sanki bizler İncil’in tarihini yanlış biliyormuşuz gibi kitabında, hiç kontrol etmeden, yazıya dökmesi doğal karşılanamaz.

‘İncil’ kelimesi, dilimize Yunanca ‘iyi haberler’ anlamına gelen εὐαγγέλιον kelimesinden alınmıştır. Bu kelime ile ifâde edilen, İncil’deki ilk dört kitap, yani Matta, Markos, Lukas ve Yoannis’in İsa’nın yaşamını ve peygamberliğini/tanrılığını anlattıkları kitaplardır. Ancak Müslüman dünyasının genellikle İncil dediği Yeni Ahit 27 kitaptan oluşur. Bunların hepsi Yunanca’nın koine diyalektiğinde (κοινὴ διάλεκτοϛ) yazılmıştır. Hiçbirinin başka herhangi bir dilde önceli yoktur. Bu kitapların hepsi İsa’nın ölümünden yaklaşık bir ve iki yüzyıl sonra kaleme alınmıştır (bazı muhafazakâr Hristiyan yazarların bunların hepsinin MS 70’den önce yazıldıklarını söylemeleri yanlıştır). İsa kendisi bir Sâmi dili olan Aramice dilini konuşmuştur. Ancak bu dil İncil’in hiçbir metninin yazılmasında kullanılmamıştır.

Zülfü Bey’in her önüne gelen akademik unvanlı kişilerin bilip bilmeden televizyonda konuşmalarını tenkidi fevkalâde haklıdır. Biz kendimiz de bu durumdan sık sık şikayetçi oluyoruz. Ama kendisinin de bilip bilmeden ülkesinin en önde gelen iki bilim insanının bu kadar fâhiş bir hatâ yaptıklarını hiçbir kontrole gerek duymadan yazması, kendisini, bir san’atkâr olarak, boş konuşan akademisyenlerin arkasında sıraya sokmuştur.

Prof. Dr. Dr. h. c. mult. A. M. Celâl Şengör

ABD, Rusya, Avusturya Bilimler Akademileri yabancı üyesi; Academia Europaea, Leopoldina Alman Milli Bilimler Akademisi ve İstanbul Bilim Akademisi üyesi.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Tatilin bittiğini fark ettiğimiz zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar