Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

F-35 krizinin ilk patladığı günlerdi galiba.

Burada “F-35 vermiyorlarsa, SU-57 alalım. Şahane uçak” diye yazmıştım.

Nereden bilebilirdim işin bu kadar hızlıca gerçeğe döneceğini.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyaretinde iki lider, Erdoğan ve Putin birlikte havacılık fuarı gezdiler.

Bizim Cumhurbaşkanı, Rus tayyarelerine alıcı gözle baktı.

Henüz daha geliştirme aşamasını tamamlamamış olan SU-57’nin yanı sıra, Rusya’nın uçmakta olan “Star” uçağı SU-35’le de ilgilendiğini okuduk.

SU-57 hâlâ geliştirme aşamasında olsa da, SU-35, 1980’lerin sonundan beri büyük başarı ile uçmakta olan SU-27’nin çok geliştirilmiş bir versiyonu.

Ve Amerikan F-22 ile birlikte, havadaki en iyi iki uçaktan biri olarak görülüyor.

Gerçek bir süper savaş uçağı ve F-35’ten çok daha ucuz.

İlginçtir, soğuk savaş döneminde, bölgemizde Irak, Suriye ve Mısır’da MİG’lerin hakimiyeti vardı.

Baas rejimleri ve Arap sosyalistlerinin yönetimindeki ülkeler İsrail-ABD karşıtlığının da etkisiyle Sovyet Rusya’nın silah endüstrisine müşteri olmuşlardı hep.

Şimdi artık biz de belli ki, Rus silah sanayinin giderek daha iyi müşterisi olacağız gibi görünüyor.

Sadece SU-35 ve 57’lere değil, yanında Rus Rolls Royce’u Aurus promosyonlu helikopterlere bile bakıyoruz.

Ancak Rusların ilginç bir pazarlama taktiği var.

Önceki gün fuarda Rus uçaklarına baktık.

“Bunlar nasıl uçuyor” falan diye sorduk.

Dün hemen bir “Demo” yaptılar.

Rus uçakları İdlib’deki Türk gözlem noktalarından birini vurdular.

Bence birisi Ruslara bunun iyi bir pazarlama taktiği olmadığını anlatsın.

Dünkü saldırıda kimse ölmedi çok şükür ama...

Müşteriyi vurarak silah pazarlamak yine de hoş değil.

Rus Rolls Royce’u Aurus

***

Niye gizleniyor?

Fetullahçı Terör Örgütü’nün Türkiye imamı yakalanmış.

Darbe girişiminden iki yıl sonra hâlâ Türkiye’de kalan bu denli üst düzey bir FETÖ’cü olduğunu bilmiyorduk doğrusu.

Bizim bildiğimiz, bize “bildirilen” üst düzey herkesin kaçtığı yolundaydı.

Ama bu kalmış burada.

Ve 2 yıl sonra yakalanmış.

Yakalayanların eline sağlık da, anlamadığım bir şey var.

Niye yakalanan kişinin adı, soyadı belirtilmiyor da, M.Y. diye açıklanıyor yakalama.

Bu örgütle ilgili her şey açık açık yazılıyorken, böylesine önemli bir isimde bu gizem niye?

Kim bu M.Y.?

Niye saklanıyor bu isim, inisyaller arkasına.

Hâlâ…

***

İstanbul’da

İstanbul’da iyi bir şeyler oluyor.

Bir süredir gazını kaybeden, tatsızlaşan, Araplaşan kent sanki kendine gelmeye çalışıyor.

Galataport’un tamamlanma aşamasına gelmesi, projenin oldukça iyi olması umut verici.

İçinde yepyeni oteller, yeni lüks otel zincirleri ile birlikte açılacak Galataport’un İstanbul’un çehresini değiştireceği aşikar.

Kent adına heyecan verici bir iş çıkacak ortaya sanki.

Hem Doğuş’a hem Bilgili’ye teşekkür etmek lazım.

Bir diğer iyi haber, Taksim Meydanı’nın yeniden düzenlenecek olması.

Tatsız, tuzsuz, renksiz, zevksiz bir meydan haline gelen Taksim yeniden yapılacak.

Ve üstelik bu kez “Ben böyle istedim” şeklinde değil, İstanbulluların da fikri alınarak, iyi mimarların, önemli mimari büroların da katılacağı bir yarışma ile.

Muhtemeldir ki, meydan ile eşzamanlı olarak Yeni Atatürk Kültür Merkezi de tamamlanmış olacak. Diğer yanda da Taksim Camii bitiyor ki, hiç de fena olmadı, oldukça şık, proporsiyonları meydana uyan bir eser çıktı ortaya.

Belki meydandaki Atatürk ve Kurtuluş Savaşı anıtı da şimdi olduğu yerden kaldırılıp Atatürk Kültür Merkezi’nin önüne doğru bir yere taşınırsa daha da iyi olabilir.

Atatürk Kültür Merkezi’nin İstanbul açısından çok önemli olduğunu söylememe gerek yok.

Galataport ile birlikte İstanbul Modern de yeni bir mekana kavuşacak.

Dolapdere’de Koç Vakfı’nın müze inşaatı da hemen hemen bitti.

Tüm bunlar İstanbul’un son birkaç yıldır sönen yıldızını parlatacak.

Kent yeniden Batılı turistlerin de gözdesi olacak.

Arap turistlerden rahatsız duyanlara ise çok kızıyorum.

Bugün gidin Londra’da da, Paris’te de aynı Arap turistler var ve kentlerin ekonomilerine hayat katıyorlar.

Oradaki mesele bence turistler değil.

Başımızın üzerinde yerleri var.

Sorun yaratan ise kentin Arap turistlere kucak açarken, özelliğini kaybederek Araplaşması.

Yanlış olan bu.

Taksim, Laleli, Beyazıt hatta Bakırköy ve Yeşilköy’de yerel otoritelerin de boşvermişliği ve aymazlığı yüzünden büyük bir düzensizlik, büyük bir keşmekeş var.

Seyyar satıcılar, düzensiz piknikçiler, dünya yıldızı kenti, kötü bir Ortadoğu kenti havasına sokuyor.

Bunun kabahati Arap turistlerde değil, bizde.

Yine de İstanbul yeni bir dinamizmle hareketlenmeye başlıyor gibi görünüyor.

Açıkçası bu durum umut veriyor.

***

İptal yok mu!

Ambulansa yol vermeyerek hatta ambulansın yolunu keserek ünlenen trafik magandası yine yapacağını yapmış.

Bu kez yine trafikte terör estirirken üç otomobilin birbirine girmesine ve pek çok kişinin yaralanmasına yol açmış.

51 promil alkolle yakalananın ehliyetine 6 ay, tekrarında 2 yıl el koyulurken, ki buna hiçbir itirazım yok, bu tehlikeli maddenin bu işlerden iki basit para cezası ile kurtulmasına kaç puan verirsiniz peki!

Sizce bu tiplerin ehliyetinin iptali gerekmez mi!

Bu yönde bir yasal düzenleme yapmak çok mu zor?

***

Metalik bir düzeltme

Dün Doğa Kolejleri ile ilgili yazımda, Turkven’den Doğa Koleji’ni satın alan ve neredeyse batma noktasına getiren Metal Yapı’ya fonların haciz uygulamasından söz ettim.

Burada bir isim benzerliği var .

Metal Yapı Holding, sektörün saygın bir firması.

Doğa Kolejleri’ni satın alan ise Metal Yapı Konut.

Yani Metal Yapı Holding ile alakası yok.

Bunu belirteyim.

Turkven danışmanlığındaki fonlar ise bir açıklama yollamış ve “Biz Doğa Kolejleri’ne değil, Metal Yapı Konut’a haciz uyguladık. Eğitime değil, bize borçlu firmaya haciz yolladık” demiş.

Şunu da ben hatırlatayım.

Bu fon, Doğa Kolejleri’ni yasada yapılan bir değişiklik nedeniyle satmak zorunda kalmıştı.

Fonların okul sahibi olmasını engelleyen bir yasa nedeniyle belirli bir süre içinde burayı elden çıkarmak zorundaydı ve anladığım kadarıyla bu apar topar satış yüzünden bir kısım nakit, bir kısım çek senet satmak zorunda kalmışlar.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yönetmenin ilk şartının korumak olduğunu unutmadığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar