Amerika bizi yine mi kandırdı!
Hükümet destekçisi medyaya bakarsanız, muazzam bir iş başarılmıştı.
ABD ile varılan “Güvenli Bölge” mutabakatı, Türkiye’nin Suriye’de başından beri istediği noktaya ABD’nin gelmiş olmasıydı ve Türkiye’nin diplomasi zaferiydi.
Müthiş öngörülü Türkiye, bunu diretmiş, istemiş ve elde etmişti.
YPG/PKK’nın işi bitmişti.
Allah aşkına, bunlar geçen haftaya kadar bizim kafamızı bu teraneyle ütülemediler mi?
Biz ise burada ne dedik hep:
- Bu Güvenli Bölge bizim için iyi olmaz. 1991’de uçuşa yasak bölge adı altında ABD Kuzey Irak’ta PKK’yı palazlandırdı, besledi büyüttü.
- Güvenli Bölge dedikleri yerde ne olup bittiğini biz bilemeyeceğiz. 1991’de “uçuşa yasak” Kuzey Irak’tan toplayıp Guam’a götürdükleri Kürtleri eğitip Kürt devletinin ve ordusunun temelini attılar.
- Suriye’de kurulacak Güvenli Bölge, bizim için değil YPG/PKK için güvenli bölge olur.
Şimdi nereye geldi Güvenli Bölge savunucuları.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ne dedi dün: “ABD, YPG ile girdiği angajmanlardan ötürü burada bize verdiği sözleri tutmamıştır. Gerekirse Güvenli Bölge’ye gireriz”
Türkiye’yi bugün yöneten mantığın en önemli sıkıntısı bu zaten.
Türk tarihini kendileri ile başlattıkları için geçmişin deneyimlerinden öğrenmeyi, bunlara kulak verenleri dinlemeyi, en azından fikri bir tartışma yapmayı, kendi inançlarından başka opsiyonlar da olabileceğini düşünmeyi sevmiyorlar.
Önce yapıyorlar.
Sonra düşünüyorlar.
Sonuç genelde “Aldatıldık” oluyor.
Anlamadıkları şu: Farklı fikir söylemek muhalif olmak değil, düşünmektir.
Ne kadar geniş açılı düşünürseniz o kadar az aldatılırsınız.
***
Dağ!
Ben 15’i demiştim, Babacan biraz daha öne çekti kamuoyu önüne çıkmayı.
Dün Karar gazetesi yazarlarına konuştu.
Dakika 1, hata 1.
Niye Karar demeyeceğim ama niye sadece Karar?
Çağır farklı gazetelerden, farklı fikirlerden isimleri.
Onlara konuş.
İçerik ise büyük bir boşluk.
Okudum okudum, niye AK Parti’yle olmazı anlamadım.
Niye kızdıklarını, neyi eksik gördüklerini çözemedim.
Söylememişler.
Ürkek, korkak bir tavır.
Akılda kalacak, motto alacak tek kelime bulamadım.
Boşluğa atılmış bir adım gibi oldu bu ilk hareket.
Beklentiler dağ idi.
Fare bile doğurmadı!
***
Davutoğlu TÜSİAD’la buluşmuş
Ali Babacan’ın TÜSİAD üyeleri ile buluşup konuştuğunu haftalar önce yazdım hatırlarsanız.
Parti kurma hazırlığındaki bir diğer isim, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da epeydir TÜSİAD üyelerinden randevu istiyordu.
Ahmet Davutoğlu’na pek de özel bir hayranlığı olmayan TÜSİAD ise bu talebe biraz da yaz mevsimi olması nedeniyle çok sıcak bakmıyor, deyim yerindeyse Davutoğlu’nu atlatıyordu.
Ancak duyduğum kadarı ile bu buluşma en sonunda dün akşam gerçekleşmiş.
Davutoğlu, 20 kadar TÜSİAD mensubu ile buluşmuş ve fikirlerini, planlarını aktarmış.
TÜSİAD’çıları dinlemiş mi bilmiyorum.
Çünkü Ahmet Bey’in dinlemeyi değil, konuşmayı seven biri olduğunu biliyorum.
***
Futbolun değil bankaların federasyonu!
Önceki akşam Spor Saati programında iki saat konuştum. Medyanın sporun gerçek sorunlarını anlamakta yetersiz kaldığını ya da korktuğunu anlattım.
Dün haklılığım kanıtlandı.
2 saatlik konuşmadan medyaya yansıyan şey, Demet Akalın ile ilgili söylediğim birkaç cümle oldu.
Akalın’ın Voleybol Milli Takımı Teknik Direktörü Guidetti ile ilgili sözlerinin haksızlık olduğunu, Guidetti’nin iyi bir hoca olduğunu, başarılı olduğunu anlattım ve Akalın’ın Voleybol Teknik Direktörü’nü eleştirecek yetkinlikte olup olmadığını sordum.
Yapılanın da bir tür “mikro ırkçılık” olduğuna değindim.
Oysa programda söylediğim asıl önemli konu o değildi.
Federasyonun büyük umutlarla başlatılan bir işi nasıl murdar ettiğini anlattım.
Türkiye’deki kulüplerin toplam borcunun yüzde 90’ı olan 10 milyar TL borçlu 3 büyük kulübe Federasyon Mali Disiplin Kurulu’nun verdiği akıl dışı harcama yetkisinin yanlış olduğunu, bu durumun kulüplerin sonsuza kadar borçlu kalmasına neden olacağını ve bunun kulüplerin değil kulüpler üzerinden büyük gelir elde eden bankaları kurtarma amaçlı olduğunu anlattım.
Bu yolla kulüplerin sonsuza kadar borçlu kalacağını ve sürekli olarak yüksek faizler ödeyerek bankaları abad edeceğini söyledim.
Federasyon Başkanı’nın ise tüm bu olan bitenden haberi bile olmadığını, bu uygulama için “Benim bir alakam yok, bankalar belirliyor bunları” dediğini duyurdum.
Spor medyası bile öyle bir baskı altındaki bunları yazma söyleme cesaretleri yok.
Ama Demet Akalın’dan bahsetmek kolay.
Sanki Türk sporunu batıran Demet Akalın’mış gibi.
***
Zam sürücüye yaramadı
Taksi tarifelerine yapılan zammın, taksici esnafına tek kuruş faydası olmadı desem ne dersiniz!
Emin olun ki, olmadı.
Taksi tarifelerine yapılan zamdan faydalanan yevmiyeyi zar zor denkleştiren taksi şoförleri değil, oturduğu yerden parayı götüren “plaka ağaları” oldu.
Taksi sürücülerinden aldıkları günlük paraya anında yüzde 25 zam yaptılar.
Tarifeden gelen para sürücüye fayda sağlamadı, plaka sahibinin cebine gitti.
***
Çakma rezalet
Arada Instagram’a girip eş dost ne yapıyor diye bakıyorum.
Önümüze Instagram’ın aldığı ilanlar da geliyor haliyle.
Dün gördüğüm bir reklama inanamadım.
Açık açık “çakma” yani sahte markalı saat ilanı vardı.
Sahte Rolex satan birileri Instagram’a ilan vermiş.
Onlar da bu ilanı hiç korkusuzca alıp kullanmışlar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Herkesin aynı düşündüğü yerde aslında hiçbir düşüncenin olmadığını anladığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce