Harekat bitti, hareketi yazalım
Değerli okurlar, aşağıda okuyacağınız bilgileri aslında geçen haftalarda topladım ama araya Barış Pınarı Harekatı girince yazmak mümkün olmadı.
Oradaki cephe en azından şimdilik kapandığına ve ABD ile varılan uzlaşma sonucu oradaki harekat bittiğine göre, şimdi Ali Babacan cephesindeki harekete biraz göz atalım.
BABACAN GERİ VİTESE Mİ TAKTI?
Yeni bir siyasi hareket başlatmak ve yeni bir partinin kuruluşuna öncülük etmek için AK Parti Kurucular Kurulu’ndan ve dolayısı ile AK Parti’den istifa eden Ali Babacan, Karar gazetesine verdiği röportajdan bu yana oldukça sessiz.
Bu da “Acaba Ali Babacan geri vitese mi taktı, bu işten vaz mı geçti?” gibi sorulara neden oluyor.
Doğrusunu isterseniz bu sorular benim kafamda da olduğu için, birkaç gündür Babacan cephesinden ne olup bittiğini öğrenmeye çalışıyordum.
Çabalarım sonucunda epey bir bilgi topladım.
Bunları da sizinle paylaşmak istiyorum.
1. Ali Babacan milletvekilliği bittiğinden bu yana ne yapıyor?
Babacan 2 yıldır o konferans senin, bu toplantı benim koşturuyor. Çeşitli ülkelerde basına kapalı toplantılarda konuşmalar yapıyor, dünya ekonomisi ile ilgili toplantılara davet ediliyor. Oralarda yuvarlak masa toplantılarında yer alıyor. Amerikan CFR’ın Avrupalı karşılığı olan European Concil of Foreign Relations’ın eş başkanı Carl Blind ile Avrupa meseleleri üzerine çalışıyor. Aynı zamanda G-20 içinde “Dünya ekonomisinin sorunlarını araştırmak” üzere kurulmuş 6 kişilik bir komisyondaki en genç üye olarak yer alıyor ve duayen ekonomi yöneticileri ile birlikte G-20 için bir rapor hazırlanması işinde yer alıyor. Bir yandan da parti çalışmalarını yürütüyor, partiye katılmak isteyen isimlerle veya partiye davet etmeyi düşündüğü kişilerle görüşüyor.
2. AK Parti’den istifa etmekte niye bu kadar geç kaldı?
Babacan arkadaşları ile yaptığı istişareler sonucunda partiden istifa etmek için yerel seçimlerin geçmesini beklemiş. Bunun nedeni de AK Parti’nin Mart sonunda alacağı bir yenilginin faturasının kendisine çıkarılmasını ve istifasına farklı anlamlar yüklenmesini engellemek olarak söylüyor herkes. Niyeti Nisan ayı içinde istifa etmekmiş. Ancak İstanbul seçimlerinin belirsizliği, gündemin tamamen buna odaklanması üzerine “Bu arada ben de istifa ediyorum” demiş olmamak için Haziran ayında tekrarlanan seçimlerden sonra istifa etmeyi tercih etmiş.
DAVUTOĞLU İLE BİRLEŞİRLER Mİ?
3. Davutoğlu ile yolları niye ayrıldı?
Bana aktarıldığı kadarı ile Davutoğlu ile yolları hiç kesişmemiş ki, ayrılsın. Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu birkaç kez AK Parti’nin artık ülke sorunlarını çözemeyeceği konusunda konuştuklarını ama Ali Babacan’ın asla Davutoğlu ile birlikte hareket etmedikleri söyleyenler, “Davutoğlu apar topar öne geçme çabası içine girdi ve hemen ortaya attı kendini. Büyük olasılıkla önce o yola çıkarsa Ali Bey’in de onun yanında yer almak zorunda kalacağını düşündü. Ama Ali Bey böyle bir yaklaşım içinde değil. Çok temel farklılıkları var” diyor bana gelen bilgiler.
4. Bundan sonra Babacan ile Davutoğlu’nun yolları birleşir mi?
Edindiğim izlenim asla böyle bir şeyin olmayacağı. Davutoğlu birkaç kez birleşme teklifinde bulunmuş. Hatta sonuncusunda “Ben çekileyim, benim ekibim size geçsin. Ben arkada durayım” diye gelmiş Babacan tarafına.
Ancak Babacan ve arkadaşları buna yanaşmamışlar. Bana bu bilgiyi veren dostuma “Niye kabul görmedi. Daha iyi olmaz mıydı?” dedim. “Sen Ahmet Davutoğlu’nun arka planda kalmayı uzun süre kabul edeceğine inanıyor musun! Kendi açıklaması var ‘Davutoğlu asla low profile olmaz’ diye. Oysa Ali Bey’in kafasında bir kadro hareketi var. Bu kadronun programını uygulamak var. Davutoğlu gelip masaya kitaplarını koyduğu zaman kadronun fikri mikri kalmaz. Emin ol ki, Ahmet Bey de o kitapları masaya koyar”
NİYE BU KADAR ÇEKİNGEN
5. Ali Babacan ve ekibi biraz yavaş hareket etmiyor mu? Ne oluyor, korkuyor mu, çok mu çekingen davranıyor?
Kimine göre yavaş hareket ediyor olabilir. Ama Babacan ve arkadaşları böyle düşünmüyormuş. Çünkü bunun bir kişi değil, bir kadro hareketi olduğunu o yüzden de öncelikle kadronun bir araya gelip, bir program, bir manifesto yazması gerektiğine inanıyorlarmış. Bunun bir “Ali Babacan Partisi” gibi görünmesini ya da “Ali Babacan’ın düşüncelerinin kağıda dökülmüş halinden ibaret bir parti programı” olmasını istemiyorlarmış. Çok yakın tarihte bir seçim görünmediği için de partileşmek için bir aceleye gerek görmüyorlar anladığım kadarı ile.
6. Partileşme ne zaman olacak peki?
Öğrenebildiğim kadarı ile kadrolaşma Kasım ayı sonuna kadar tamamlanacak. Yani kurucu kadro ve fikir altyapısını oluşturacak kadro bu yıl sonundan önce ortaya çıkacak. “Parti olmak bir dilekçe işi. Çok da önemli değil” düşüncesi hakim. Büyük ihtimalle 2020 yılının Ocak ayının ilk yarısında Babacan ve arkadaşları partinin kuruluşunu açıklayacaklar. Muhtemelen manifestoları daha önce ortaya çıkacak gibi. Sonrasında da düzenli olarak çözüm odaklı politika açıklamaları yapmayı planlıyorlar.
7. AK Parti içinde kalarak ülke sorunlarını çözmeye yardımcı olamazlar mıydı?
Burada çok netler. “Mümkün değildi” diyor konuştuklarım. “Çünkü AK Parti eski istişare geleneğinden koptu. Artık kimsenin fikrinin bir önemi kalmadı. AK Parti içinde bir şey yapmak bu saatten sonra mümkün değil. Mevcut sistem artık hem içerde hem dışarda inandırıcılığını yitirdi” diye de ekliyorlar.
GÜL’ÜN POZİSYONU NE?
8. Parti içinde Abdullah Gül’ün pozisyonu ne?
Hiçbir resmi pozisyonu olmayacakmış. Tecrübeli bir aile büyüğü gibi, önerilerini yapıyormuş, soru sorulursa yanıt veriyormuş, bilgi paylaşıyor, olası sorunlara işaret ediyormuş. Bunun dışında parti içinde aktif olarak yer alması söz konusu değilmiş. Bu konu konuşulmuş zaten anladığım kadarı ile ve Gül, “Bu sizin işiniz. Siz yapacaksınız” demiş. Konu orada kapanmış.
9. Eski AK Partililerden kimler var?
Değişen bir şey yok. Beşir Atalay, Sadullah Ergin ve Nihat Ergün. Üç eski bakan. Başkaları olmayacak mı diye sorduğumda şu anda AK Parti içinde aktif siyaset yapan hiç kimseye teklif götürmeyecekleri bilgisini aldım. Kapı kapalı değil ama gelin demeyecekler. Ve anladığım kadarı ile kapı sadece AK Parti’den geleceklere değil, tüm partilere açık. Ama AK Parti söz konusu olunca biraz da müstehzi bir şekilde “Kendi dönemindeki kimi vekillere ve ve ilk ilçe başkanlarına teklif götüren Davutoğlu var. Biz yokuz” diyorlar.
10. Bu isimler daha kuruluş aşamasında partiye zarar vermez mi?
Bu isimlerin hiçbirinin bir beklentisi yokmuş. Milletvekili olalım, kurucu olalım, şu olalım bu olalım demiyormuş hiçbiri. “Yarın öbür gün AK Parti cephesinden bu isimlere suçlamalar gelirse zor olmaz mı?” diye sordum haliyle. “Suçlanacak bir şeyleri yok. Her suçlamaya da verecek yanıtları var” diye iddialı bir yanıt aldım.
GİZLİ İLGİ
11. Partiye kuruluş öncesi bir ilgi var mı?
Beklenenin ötesinde bir ilgi varmış. Akademisyenler, hukukçular, finansçılar, iş dünyası, çok sayıda randevu talebi geliyormuş. Hepsi ile Babacan mı görüşüyor soruma verilen yanıt şu oldu: “Ali Bey’in herkesle görüşmesi mümkün olamıyor. Ama mümkün olduğunca çok kişi ile doğrudan görüşmeye çalışıyor. Yurt dışındaki önemli Türkiyeli akademisyenlerle yakın temaslar varmış. Keza ekonomi çevreleri ile. İlgi iki türlü imiş. “Her türlü desteği veririz ama adımız çok öne çıkmasın” diyenler, “Taşın altına ben de elimi koyarım. Açık açık buradayım” diyenler.
12. Anladığım kadarı ile parti manifestosu için istişareler başlamış bile. Peki partinin ağırlıklı olarak eğileceği meseleler neler olacak?
Partinin kurucu fikrinin özgürlük ve hukukun üstünlüğü olacakmış gibi algıladım. Avrupa’daki ekonomik sıkıntıların, Brexit’in Avrupa’nın dünyaya sunduğu evrensel değerler olan hukuk ve insan hakları ve demokrasiyi örselediğini, Avrupa’nın gerilediğini düşünüyorlar. Bu değerlerin yeniden yükselmesi gerektiği, bunun için de Avrupa ile beraber çalışmak gerektiği inancındalar.
Partinin en önem vereceği üç şey: Adalete güveni tesis edip, hukuku siyasetin bir enstrümanı olmaktan çıkarmak, özgürlüklere saygılı bir tutum ve değişen dünyaya uygun bir eğitim.
Ama herkesin aklına Ali Babacan deyince ekonomi geliyor!
İlginç biçimde ekonomi meselesine kafayı takmış değiller. “Ekonomi çok hızlı toparlanır. Üç günde her şey değişir” düşüncesi hakim. Bugünkü ekonomik sıkıntıların temelinde hukukun ve güvenin yattığına inanmışlar. “Ali Babacan ekonomiyi yönetirken dünyada bir para bolluğu vardı. Bugün o bolluk yok” diyorum. Tam aksi bir fikir hakim Babacan’ın yol arkadaşlarında. “Hayır. Bugün de ortalıkta çok büyük miktarda para var. Avusturya daha yeni çok büyük borçlanma yaptı. Neredeyse sıfır maliyetle. Komşumuz Bulgaristan negatif faizle borçlandı. Türkiye bunlardan daha önemli bir ülke. Para gelir. Yeter ki, güven duysun. Para bulmak en kolay iş” diyorlar.
Şimdilik edinebildiğim bilgiler bunlar.
Oldukça sessiz ve derinden giden bir hareketten bunları öğrenmek bile kolay olmadı.
Ama anladığım kadarıyla Ocak ayından itibaren çok daha erişilebilir olacaklar.
*
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Soruya kızmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce