Bir başarı öyküsü
Türkiye son zamanlarda savunma sanayiindeki bir “olumsuz” örneği tartışıyor. Haklı bir tartışma bence.
Açık olmayan ihale süreçleri, ihale sonrası ortaya çıkan “kamu destekleri”, tartışmalı tahsisler ve ortaklıklar elbette tartışılacaktır.
Kimse yanlış anlamasın, savunma sanayiinde devlet desteği olması gerektiğine inananlardanım.
Dünyanın her yerinde söz konusu olan savunma sanayii ise işin içinde devletin desteği, yardımı vardır.
Ancak bunun kişilere değil, sektöre yönelik olması gerekir.
Bu mesele daha tartışılacak ve taraflar tüm sözlerini söyledikten sonra ben de bu tartışmayla ilgili fikirlerimi söyleyeceğim elbet.
Ancak ondan öncesinde bir de savunma sanayiinde iyi örneğe bakmak gerekiyor.
O iyi örneğin adı Baykar.
Geleceğin savunma sanayiinde en önemli güç olacak olan insansız hava araçları kategorisinde Türkiye’yi ilk 5’in içine sokan firma.
Baykar, 1984 yılında yola bir KOBİ olarak çıkıyor.
Otomotiv yan sanayiinde üretim yapacak bir küçük işletme olarak.
Uzun yıllar boyunca da bu işi yapıyor.
Bu arada kurucu patron Makina Mühendisi Özdemir Bayraktar çocuklarını yetiştiriyor, kendi imkanları ile okutuyor ve çocuklar gelip aile işinin içine giriyorlar.
2000 yılında Baykar çok önemli bir değişim yaşıyor.
Çok yerinde bir öngörü ile insansız hava aracı işine yöneliyorlar.
İşin içine yabancı bir ortak sokma gereği duymadan dizayn, yazılım gibi en temel unsurları da kendi içlerinde geliştirerek İHA üretmeye evriliyor Baykar.
4 yıl sonra ilk mini İHA’larını uçuruyorlar.
Ardından döner kanatlı yani helikopter İHA’larını yapıyorlar.
2009’da taktik İHA’ların yapımı aşamasına geçiyorlar.
2011’de ilk uluslararası satış anlaşmasını yapıyorlar.
Aynı yıl taktik İHA’larda seri üretime geçiyorlar.
2014’te TB2 teslimatları başlıyor.
2015’te SİHA yani silahlı insansız hava araçlarını uçurup, mühimmat denemesini yapıyorlar.
2016 ve 2017’de TSK’nın harekatlarında önemli roller oynamaya başlıyor Bayraktar İHA’ları.
Terörle mücadelenin de vazgeçilmez unsuru haline geliyorlar.
Farklı ülkelere ihracatlar başlıyor.
Tam bir başarı hikayesi.
Baba Özdemir Bayraktar, Necmettin Erbakan’ın dostu.
Ama Baykar’ı kurduğu zaman Erbakan siyasi yasaklı.
Yani bir siyasi destek falan yok.
2000 yılında İHA yapmaya karar verdiklerinde de arkalarında siyasi bir güç yok.
Akıl var, bilgi var ve hak edilmiş bir başarı var.
Ve işlerini o kadar iyi yapıyorlar ki, hiç kimse birkaç yıl önce oluşan akrabalık ilişkilerini gündeme bile getirmiyor, sorgulamıyor.
Çünkü akılla, bilgi ile, sabırla yapılmış, alınmış bir mesafe ve yazılmış bir başarı öyküsü var.
Ülkeye katkı var.
Nepotizm yok.
Liyakat var.
*
Sunum farkı
Yerli otomobil konusunda ciddi bir hayal kırıklığı yaşamaya hazırlıyorum kendimi.
Bunun nedeni ise iki adet fotoğraf.
Dün belki gözünüze çarpmıştır internette dolanırken.
Üzeri en sıradanından otomobil örtüsü ile örtülmüş iki otomobil ve önünde duran bir grup adam.
İkinci fotoğrafta ise aynı örtülü araçların önünde bu kez tek başına poz vermiş bir başkası, ilgili Bakan Mustafa Varank.
Çok değil birkaç hafta önce ABD’de bizim yerli elektrikli otomobilin rakibi olacak olan Tesla’nın yeni kamyonetinin tanıtımı vardı.
İzlediniz tahmin ederim.
İzlemediyseniz açın izleyin.
Bir de bu fotoğraflara bakın.
Diyeceksiniz ki “Yahu dur bir daha tanıtım değil, ilk fotoğraf. İmalatçı babayiğitler poz vermişler”
Bakın size şunu söyleyeyim.
50 yıldır bu otomobil işinin hastasıyım.
Çok tanıtım gördüm, çok lansman gördüm.
Hiçbirinde önden çekilmiş böyle bir fotoğraf görmedim.
Fotoğrafa bakınca 21. Yüzyılın otomobili geliyor diye bir heyecana kapılmadım, tam aksine “Bozulmuş bir otomobili kaldırıp götürmeye gelmiş” bir gruba rastladım.
Elbette otomobilin yapıcıları ya da yatırımcıları otomobilleri ile ilgili heyecan yaratıcı bir poz verebilir.
Ama o pozun da bir heyecanı bir kalitesi olur.
Beyaz boyalı gri kepenkli bir garaj benzeri yerde floresan ışığı altında, yaka bağır açık özensiz bir fotoğraf olmaz.
Babayiğitlerin lansman öncesi tanıtım fotoğrafı
Bu da Tesla’nın lansman öncesi tanıtım fotoğrafı
*
Telefonla sağlık tacizi
Bu bir şikayettir.
İlgili tüm kurumlara.
İki gündür cep telefonumu tanımadığım bir numara arayıp duruyor.
Numara şu: 0212 945 95 22
Tanımadığım numaraları açmadığım için yanıt vermiyorum numaraya.
Bir iki üç beş on.
Sonunda ısrarlı aramalara dayanamayıp açıyorum.
Belli ki hayat memat meselesi.
Açtığımda karşımda bir kayıt.
“İyi günler. Sağlıklı bir hayat için check up yaptırın” diyerek başlayan bir bant. En sonunda “İlgilendiyseniz 1’i tuşlayın”
1’i tuşluyorum.
Kayıt devam ediyor.
“Arkadaşlarımız sizi arayacak”
5 dakika sonra aynı numara bir daha arıyor.
Açıyorum.
Karşımda bir kadın.
“Check up talebiniz için geri dönüş yaptık” diyor.
Hangi hastane olduğunu soruyorum.
“Biyomedikal Sağlık Merkezi” diyor kadın.
Bunun üzerine “Hanımefendi beni rahatsız etme hakkınız yok. Zırt pırt telefonumu aradınız. Kim olduğunuzu öğrenmek için ilgilendiğimi söyledim. İlgilenmiyorum ve sizden şikayetçi olacağım” diyorum.
Kadıncağız “Özür dileriz” falan diyerek kapatıyor.
Ben de “Artık aramazlar herhalde” diye rahatlıyorum.
15 dakika sonra aynı numara bir kez daha arıyor.
Bu kez farklı bir kayıt.
“Kanser taraması yaptırmak istiyorsanız....” diye başlıyor.
Karşımdaki bant olmasa sülale boyu dalacağım. Kapatıyorum telefonu.
Arsızlığın, hayasızlığın bu kadarına şapka çıkartıyorum.
*
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
PİSA sonuçlarına göre yüzde 60’ı okuduğunu anlamayan bir topluluğun sosyal medya okuru olduğunu unutmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce