Kabile devletine doğru
Değerli okurlar, birkaç gün tatil yapalım dedik, daha tatilin başında öyle bir gündem ortaya çıktı ki, “Acaba yapmasak mı?” dedirtti.
Yine de inat ettim. 5 gün yazmadım.
Ama bana neredeyse tatilimi yarıda kestirecek kadar önemli gelişmeler hakkında aradan 5 gün geçmiş olsa da yazmadan duramayacağım.
Çünkü konu önemli. Türkiye’nin hukuk değilse de en azından bir “Kanun Devleti” olması ile bir “Kabile devleti” ya da bir “Muz Cumhuriyeti” olması arasındaki farkı belirleyecek kadar mühim.
Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi, Enis Berberoğlu ile ilgili bir karar aldı ve Berberoğlu’nun yargılanma yönteminden ötürü hak ihlaline uğradığını, oy birliği ile kararlaştırdı.
Kararı da yargılamayı yapan mahkemeye bildirdi.
Kararı alan mahkeme ise, yargı tarihinde eşi görülmemiş bir uygulamaya imza atarak kararı tanımadı, Anayasamıza göre en üst yargı organı olan Anayasa Mahkemesi kararını kale bile almadı ve “Bu karar bizi ilgilendirmez” diye adlandırılabilecek bir şekilde yapması gereken yeniden yargılamayı yapmadı.
Tabii ardından tartışma başladı.
Yargıtay’ın onayladığı bir konuda Anayasa Mahkemesi yargıyı bağlayıcı karar alabilir mi, Anayasa Mahkemesi mahkemelere emir verebilir mi gibi saçma sapan tartışmalar.
Konuyla ilgili en doğru analizi ise Prof. Dr. Kemal Gözler yaptı.
Yıllardır her biri bir ders niteliğinde hukuki makaleler yazan Kemal Gözler bu konuya ayırdığı makalesinde durumu bütün netliği ile ortaya koydu. Bakın hoca ne diyor:
“Anayasamızın 153’üncü maddesinin ilk fıkrasında ‘Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir’; son fıkrasında ise ‘Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar’ denmektedir.
Aynı hüküm aynen 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 66’ncı maddesinde de vardır.
Keza 6216 sayılı Kanunun 50’nci maddesinde bireysel başvuru kararlarının yerine getirilmesine ilişkin olarak şöyle denmektedir:
‘Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. … Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir’.
Anayasadaki hüküm açık. 6216 sayılı Kanundaki hüküm apaçık. Hem Anayasamıza (m.153), hem de 6216 sayılı Kanuna (m.50, 66) göre, Anayasa Mahkemesi kararları kesin ve bağlayıcıdır. Yine 6216 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesi ihlâl kararı vermişse ve “ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir” diyor (m.50/1). Yine aynı Kanun, mahkeme ‘yeniden yargılama yapmakla yükümlüdür’ diyor (m.50/2). Daha ne desin?
Bundan daha açık nasıl hüküm getirilebilir?”
(Prof. Dr. Gözler'in makalesinin tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz.)Gözler’in çok açık biçimde ortaya koyduğu gibi, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi çok açık biçimde hem Anayasa’yı hem de yasaları ihlal etmiştir.
Eğer bu durum sessiz sedasız kabullenilecekse Türkiye’de artık kimse yasalardan, devlet düzeninden, hukukun üstünlüğünden söz edemez.
Dahası devlet hiyerarşisi de yok olmuştur.
Yarın bir memur amirinin yasadan kaynaklanan üstünlüğünü dinlemeyebilir, genel müdürler müsteşarları, müsteşarlar bakanları, bakanlar Cumhurbaşkanı’nı takmıyor, tanımıyor olabilir.
14. Ağır Ceza Mahkemesi kararı devletin çöküşü olabilir.
Bazıları işine geldiği için bu kararı hoş ve benimsenebilir bulabilir.
Ama emin olsunlar, bu yarın herkesin başına çok iş açar.
Çünkü bu karar hukuka ve yasalara karşı bir kalkışmadır.
Hani 15 Temmuz’da olunca çok şaşırdığınız kalkışma benzeri bir kalkışma.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce