Porsche Taycan, heyecan için birebir
Futbol ve otomobil birbirine benzer mi?
Allah selamet versin Gary Lineker, Almanya ile oynayıp kaybettikleri Dünya Kupası maçı sonrası “Futbol 22 kişi ile oynanan ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur” diyerek tarihi bir cümle sarf etmişti.
Galiba aynı şeyi otomobiller için de söylemek mümkün.
Otomobil herkesin yaptığı ama en iyisini her zaman Almanların ürettiği bir araçtır dersek acaba abartmış sayılır mıyız!
Markaları şöyle bir gözünüzün önünden geçirince bu cümlede doğruluk payının büyük olduğunu siz de kabul edeceksiniz.
Belki bazılarınız “Rolls Royce, Bentley, Bugatti” falan diye geveleyecektir ama unutmayın ki, artık onları da Almanlar yapıyor.
Yazıya bu girişi yapmamın nedeni ise geçen hafta denediğim bir otomobil.
Bir Porsche Taycan.
Türkçe isimli Porsche diye bilinen ve “Genç ve kuvvetli kişi” anlamında olduğu iddia edilen Taycan isminin verildiği Alman otomobili.
Bizim otomobil yazılarını okuyan hafızası kuvvetli okurlar hatırlayacaktır, daha önce burada Porsche’nin “Panamera TurboS plug in Hybrid” modelini yazmış ve Porsche’nin kullandığım en iyi Hybrid otomobili yaptığını, Porsche’nin elektrikliye geçme planlarının bir parçası olan bu otomobilin markanın elektrikli otomobilde de çok iddialı olacağının göstergesi olduğunu yazmıştım.
Gerçekten de Panamera Turba S Hybrid müthiş bir otomobildi.
Ancak bunu yazarken daha Porsche Taycan’ı görmemiştim.
Ve sonunda gördüm.
Ve açık söyleyeyim hiç de mutlu olmadım.
Çünkü içten yanmalı motorların hastası olan ve benzin kokusu vermeyen, egzozu olmayan otomobillere asla otomobil dememeyi planlayan ben, bu otomobil karşısında susmaya ve bu konuda bir daha konuşmamaya karar verdim.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim.
Porsche Taycan şahane bir otomobil.
Hemen anlatmaya başlayalım.
Taycan tüm modern haline rağmen otomobile benzeyen bir otomobil ve çizgileri çok hoş.
Yandan ve arkadan muazzam görünüyor.
Aynı şeyi önden görünüşü için söyleyemeyeceğim.
Önden görünüm biraz zayıf. Hatta dandik diyebilirim. Çok daha Porsche olabilirmiş. Olmamış. Öyle bir hisse kapıldım ki, sanki otomobilin önünü başkası çizmiş, arkasını başkası.
Cebinizde son derece şık Taycan anahtarı ile otomobile yaklaştığınız anda, anahtarın kokusunu alan Taycan’ın gövdeye gömülü kapı kolları bir anda dışarı çıkarak “Hoşgeldin sahip” diyor.
Bunu Mercedes’in yeni S serisinin de yaptığını düşünürsek büyük olay değil ama Aston Martin’e de bu sistemi öneririm.
Kapıyı açıp içeriye yöneldiğiniz anda gerçekten değişik bir otomobille karşılaştığınızı anlıyorsunuz.
Hava olarak biraz Panamera’yı andırsa da iç dizayn modern bir sadelik ya da dijital bir minimalizme sahip.
Otomobilin gelecek tasavvurunun iç mekan görsellerini andıran bir görüntü.
En alışılmadık olan öndeki dashboard.
Otomobili çalıştırma daha doğrusu aktive etme düğmesine bastığınız anda dashboard boydan boya ışıklarla donanıyor ve sürücü kapısından başlayıp, yolcu kapısına kadar uzayan bir bütün ekran aydınlanıyor ama o kadarla da kalmıyor, orta konsolun da yeni model Audi’lere benzeyen bir şekilde ekrana dönüştüğünü görüyorsunuz.
Yola çıkıp işe mi gideceksiniz, yoksa roketleri ateşleyip aya mı gideceksiniz şaşırıyor insan.
Sıradışı bir otomobilde olduğunuzun ilk emaresi aslında bunlar.
Aslında bu kadar ekranın ne işe yaradığı da belirsiz.
Çünkü bazı görseller ve sistem kumandaları da ekranlarda ve çift olarak var. Sanki bir uçak kokpiti ve yardımcı pilot da duruma hakim olsun diye yapılmış gibi.
Bana göre bu rahatsız edici bir durum.
Mesela ben asla eşimin oturduğu yerin önünde de bir gösterge olsun istemem.
Zaten her otomobil yolculuğumuzda, yolculuk boyunca sürekli fırça yiyorum, bir de hız göstergesi falan önünde olursa neler olacağını tahmin etmek mümkün değil.
Muhtemelen böyle bir yolculuk beraber yapacağımız son yolculuk olur.
Zaten sürücünün yolcunun önündeki ekrana uzanması da mümkün değil hatta sağlıklı bir biçimde görmesi de.
Yani bana göre o ekran tam bir işlevsiz baş belası.
Kapatmak mümkün ama kapatmanın açacağı sorunlar da açık kalmasının açacağı sorunlardan az değil.
Bu arada ekranların sunduğu işlevlerin sayısı, benim tüm lise hayatım boyunca öğrendiğim şeylerden muhtemelen daha fazla.
Zaten yeni otomobillerin sürücülere yüklediği yük inanılmaz.
Ben son 10 yıldır kullandığım hiçbir otomobilin tüm bir elektronik kapasitesine asla hakim olamadım. Bu kadar fazla fonksiyon ve seçenek bana fazla geldi hep.
Porsche Taycan bu işin cılkını çıkarmış diyebilirim.
Bana göre bunca gösterge ve kumandanın işe yaradığı tek yer sıkışık trafikte sıkılmadan oynayabileceğiniz ve keşfetmeye çalışıp, sonra hızla unutacağınız bir sürü fonksiyonla eğlenmek.
Bunların yanı sıra direksiyon üzerinde de bir sürü kumanda var ama onların kullanımı biraz daha mümkün.
Tüm bu kumanda ve fonksiyon bolluğu içinde en işime yarayan, direksiyonun göbeğinin altına sıkıştırılmış sürüş modu kumandası idi ve çok işe yaradığını söylemeliyim.
Taycan’la yola çıkabilmek için öncelikle bir Porsche klasiği olarak direksiyonun solunda bulunan otomobili devreye sokan düğmeye basmak gerekiyor ama bu düğmeye basınca ekranların aydınlanması dışında bir şey olmuyor.
Bir şeyler olması için dashboarddaki bir minik kolu aşağı doğru iterek D yani Drive konumuna getirmeniz gerekiyor.
Sonra gaza basıyorsunuz ve otomobil sessizce ilerlemeye başlıyor.
Size tavsiyem gaz pedalına dikkatlice basmanız.
Aslında bastığınız bir gaz değil.
Bir potansiyometre. Bu potansiyometre ile otomobilin ilerlemesini sağlayan elektrik motorlarına gidecek elektrik miktarını ve motorların buna bağlı olarak üreteceği güç miktarını belirliyorsunuz.
Motorların diyorum çünkü Taycan 4S’de biri önde diğeri arkada iki motor var.
Amper mamper hesaplarına girip, elektronik mühendisi havalarında konuşmak istemiyorum ama arkadaki motor öndeki motorun iki katı güç üretme kapasitesine sahip diyeyim yeter.
Taycan 4S’in motor güçleri toplamı 530 beygir.
Sürüş modlarına göre bu 530 beygir çok farklı davranış biçimleri sergileyebiliyor.
Taycan, sürüş olarak gerçek bir Porsche hatta daha iyisi diyebilirim.
Aktif şasi kontrol sistemi sayesinde müthiş bir rijidite ve şahane bir yol tutuş sağlıyor.
Hızlanmalar ise korkunç.
Fabrika verisi 0’dan 100'e 4 saniye olarak görünüyor.
Ancak benim yaptığım üç deneme de bunun 2 saniye kadar altında bir sürede sıfırdan yüze çıkmayı başardı Taycan.
Açıkçası hızlanma insani değil.
Ve beklemediğiniz kadar iyi hızlandığı ve bir de bunu sessiz sedasız yaptığı için ilk anda içiniz kalkıyor.
Son sürati deneme fırsatım olmadı ama çok rahatlıkla 300 kms’nin üzerine çıkabilir gibi duruyor. Muhtemelen elektronik olarak sınırlamışlardır.
Porche Taycan iki açıdan çok heyecan verici.
Bir performans, iki menzil.
Menzil derken tarikattan bahsetmiyorum. Otomobilin gidebileceği mesafeden söz ediyorum.
Menzil İstanbul’un havası gibi. Çok oynak ve güvenilmez.
Evden çıkıyorum. Menzil göstergesinde 380 km yazıyor.
8 kilometre gittiğimde 340’a düşüyor.
Sonra yeniden 377 oluyor.
Otoyola çıkıp gazladığımda birdenbire 285’e iniyor.
Sonra yeniden şehir trafiğine girdiğimde 350’ye çıkıreviriyor.
Çok acayip bir durum.
Müthiş bir belirsizlik.
Sürekli bir heyecan.
Ben bu otomobille kaç kilometre gidebilirim bilgisine sahip olmadan yapılan bir yolculuk.
Her an yolda kalma kaygısı ve yolda kalırsanız elinize bir bidon alıp en yakın benzinciye gitme şansınız da yok.
Neyse ki, bu heyecan otomobili birkaç gün kullanınca azalıyor. Çünkü anlıyorsunuz ki, aslında o kadar da dengesiz değil.
Gün sonunda bir ortalama menzil var ve ilk yazılan bilgi doğruya yakın.
Ancak çok açık biçimde bu otomobiller uzun yol için değil.
Çünkü şehir içinde oldukça iyi ve yeterli olan menzil şehirlerarası yolda tam bir kabusa dönüşüyor.
Hızlandıkça menzil büyük bir hızla azalıyor.
İçten yanmalı motorların aksine uzun yol tüketimi daha fazla.
Bir diğer bela ise şehir yönetimi.
Koskoca İstanbul’da otomobilinizi şarj edeceğiniz nokta sayısı o kadar kısıtlı ki, neredeyse yok gibi.
Şehrin en modern, en uygar noktalarında bile şarj noktası bulamıyorsunuz.
Bulduğunuz zaman da önünde elektrikli olmayan bir otomobil park etmiş oluyor zaten.
Şöyle söyleyeyim 4 gün kullandım ve bir kez olsun şarj edemedim.
Ama menzil şehir içinde birkaç gün rahatça yetebilir. Günde 100 km yapsanız 4 gün idare edersiniz.
Ama şarj yine de sorun ve belediyelerin belli ki umurunda değil.
Yalandan modern belediyecilik yapıyorlar.
Oysa bu bir gelir kaynağı bile olabilir belediyeler için.
Modern otoparkların çoğunda şarj istasyonu yok o da ayrı rezalet.
Taycan’ı isterseniz evinizde alternatif akımla da şarj edebilirsiniz.
Ama bu yaklaşık 10 saat sürüyor.
Oysa ideal koşulları sağlayan bir doğru akım şarj istasyonunda 25 dakikada full şarj mümkün.
Yani uzun yolda böyle şarj istasyonları olsa ihtiyaç molası sırasında bile yeterli şarj mümkün.
Yani anlayacağınız sorun otomobilde değil, sorun memlekette.
Porsche Taycan’ı çok farklı seçeneklerle üretmiş ve hepsini Türkiye’de de bulabilirsiniz.
En basit model Taycan 408 beygir gücünde.
Steyşına benzeyen Crosstourismo’su 476.
Bir üst model olan 4S 530 beygir gücünde.
4S’in Crosstourismo’su 571.
Taycan Turbo 680 beygir gücünde
Turbo S ise 761 beygir.
Bu kadar güce gerek var mı ondan da emin değilim.
Bence Taycan ve Taycan 4S son erece yeterli.
Ve şunu da söyleyeyim.
Porsche elektrik işinde herkesin önünde.
Şu anda Tesla ile kafa kafaya dersem çok da abartmış sayılmam.
Son Tesla’ları denemedim ama son kullandığım Tesla’ya oranla Taycan çok daha güvenilir bir araç diyebilirim.
Üstelik güç fiyat oranlamasında Taycan bu gücü ve bu konforu çok iyi bir fiyata sağlıyor.
Zaten elektrikli araçların vergilerinin arttırılmasının nedeni de muhtemelen Taycan.
Muhtemelen aklınıza şu soru geliyordur.
Bu araç alınır mı?
2 milyon liraya yaklaşan fiyatı ile ucuz değil.
Ancak aynı gücü ve konforu sağlayan başka otomobillerle kıyaslanınca makul.
400 km civarındaki menzil de iyi aslında.
Hayatınızın büyük bölümü şehir içinde geçiyorsa bu araç kesinlikle alınır.
Ama uzun yola gidiyorsanız şimdilik beklemek lazım.
Evdeki iki otomobilden biri olmak içinse ideal.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce