Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Galiba 1980 yılı idi.

Darbe olmuş.

Ben de Mektebi Sultani’de son sınıf talebesiyim.

Levent Büfe’de yediğimiz öğlen yemeği sonrası okulun önünde, o zamanlar trafiğe açık olan İstiklal Caddesi’nin Boğazkesen’den gelen yolla birleştiği yerde birkaç arkadaş dikiliyoruz.

Birden etrafımızı polisler sardı.

Ne olduğunu anlamadan bizi bir minibüse tıktılar.

Minibüste biz yaşlarda birkaç genç daha.

Niye oraya tıkıldık bilmiyoruz.

Sonra anladık ki, İngiliz Konsolosluğunun karşısında bir yere bir pankart asılmış, polis de şüphelileri topluyor.

Polislere “Abi bizim alakamız yok” falan diyoruz ama dinleyen yok. “O zaman kim astı gösterin” diyor polis.

Biz hala işin gırgırındayız, Ayı Mustafa “Bak abi bu astı galiba” falan diyor, polis onları da topluyor.

Polis minibüsü bir anda tıka basa Taşlıtarla minibüsüne döndü.

Sonra kalktık ve o sırada Artizler Kahvesi yakınında, Papirüs Bar’ın karşısındaki Beyoğlu Karakolu’na geldik.

Karakolda ifademiz alınacak ama rahatız.

Polisler bizi tanıyor. Mahallenin çocuğuyuz ya.

Neyse ifade için bir odaya sokulduk.

Dönem gereği ayakta ifade veriyoruz.

Tam nasıl minibüse tıkıldığımızı anlatıyorum, odadaki komiser olduğunu tahmin ettiğim zat birden köpürdü.

Masasından kalktı, öfkeyle yanıma geldi ve “Çek ulan ellerini g.tünden” diyerek bir tekme patlattı kuyruk sokumuma doğru.

O gün anladım ki, “Devletin karşısında eli kıçında durmak doğru bir iş değil.”

O gün bugündür ne zaman devlet görsem elimi önümde birleştiririm.

Elleri arkandaki organın üzerinde birleştirirsen saygısızlık, önündeki organın üzerinde birleştirirsen saygılı olursun.

Vergi kaçır, uyuşturucu sat, yetim hakkı dahil her türlü herzeyi ye devlete saygısızlık olmaz ama ellerini asla kıçına koyma.

Benim bildiğim, tecrübe ile öğrendiğim budur.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar