Mercedes elektrikli dünyaya "Rest" çekmiş: Metaverse aleminin otomobili
Aslında dün yani Pazar günü için niyetim, keyifli bir otomobil yazısıyla sizlerle beraber olmaktı.
Mercedes, yeni daha doğrusu yepyeni bir otomobil olan EQS’ini yollamıştı geçen hafta ve ben de birkaç gün süre ile bu otomobili denemiştim.
Ne var ki, cumartesi günü yazı yazmayınca, yazı bugüne kaldı.
Belki de iyi oldu, haftaya iyi bir başlangıç olabilir, pazartesi sendromunu hafif geçirmenizi sağlayabilir.
Sevgili okurlar ve otomobil meraklıları muhtemelen biliyordur ki, Mercedes bir süreden beri elektrikli otomobillere yatırım yapıyor.
Bunun için de her yıl yaklaşık 15 milyar avroluk bir yatırım ve araştırma-geliştirme bütçesi ayırıyor.
Bunun sonucu olarak da son birkaç yılda peş peşe elektrikli modeller çıkardı.
EQC, EQV, EQC ve EQB gibi içten yanmalı modellerin elektrikli motorlu hale getirilmiş olanlarıydı daha doğrusu zaten mevcut olan yapıların elektrikliye çevrilmiş haliydi.
Bu açıdan bakıldığında da benim için hayal kırıklığı idi ve Mercedes gibi bir marka açısından olumlu bir tablo yaratmıyordu.
Bu yüzden de benim için elektrikli otomobillerde dünyanın en iyisi Tesla, Avrupa’nın en iyisi ise Porsche idi.
Diğerleri geriden geliyordu.
Muhtemelen bu fikrimi bildikleri için Sevgili Şükrü Bekdikhan, EQS’i Türkiye’de ilk olarak benim denememi rica etti.
Söz konusu olan otomobil dünyasındaki bir yenilik olunca elbette ki, kıramazdım.
EQS, gazetenin kapısına geldiğinde önce otomobili biraz dışardan incelemek istedim.
Bir S Classe’den daha çok AMG GT4’ü andıran, oldukça sportif bir hali vardı.
Ama ondan daha heybetli duruyordu.
S Classe’den daha uzundu. Az buz değil 3,7 mm daha uzun, 9 milimetre daha yüksekti.
28 milimetre daha dardı ama aks aralığı 106 mm daha fazla olduğu için otomobilin içindeki alan çok çok daha genişti ve ortadan bir şaft mili geçmediği için içerisi müthiş bir ferahlık sunuyordu.
Aerodinamik verimliliği şimdiye kadar hiçbir otomobilde görmediğim şekilde 0,20 cd idi.
Tabii bunda öndeki alışıldık Mercedes ızgarasının ve hava girişlerinin yerinde siyah bir panel olması da etkendi.
Meraktan bagajı da açınca doğrusu gözlerime inanamadım.
Bu denli büyük bir hacim sunan bagajı 1970’lerin devasa Amerikan otomobillerinden, Lincoln ve Cadillac’larından beri görmemiştim.
Bagaj Mercedes S sınıfı araçların bagajından bile 60 litre daha fazla hacim sunuyordu.
EQS’e özel olarak tasarlanmış jantlar ise şimdiye kadar gördüğüm hiçbir janta benzemiyordu.
Otomobil dışardan oldukça çekici, klasik çizgilerinden ödün vermeden yenilikçi bir görüntüye sahipti.
İçi ise dışardan ilk bakışta bildik S sınıfını andırsa da, özellikle hemen hemen hiçbir butonun olmadığı dashboard ve orta konsol ile farklı bir cins yaratık olduğunu göstermeye çalışıyordu.
Otomobilin içine girince, gerçekten kendimi çok ama çok iyi hissettim.
Açık renk döşeme ve minimalist iç tasarım sanki İskandinav bir iç mimarın elinden çıkmış gibiydi.
Çok şık ve modern görünen koltuklar, orta konsolun üzerinde kapaklı bir göz, onun altındaki boşlukta fazladan saklama alanları.
Ortada boydan boya uzanan siyahlık ise ben otomobilin çalıştırma düğmesine basınca birden bire aydınlandı ve boydan boya 140 santimlik üç bölünmüş dev bir led ekran ortaya çıktı.
Benim önümde kişiselleştirilebilir klasik göstergeler, ortada Tesla’ları andıran büyük dev bir ekran ve üzerinde otomobilin tüm verileri ve kontrolleri ve yolcu koltuğunun önünde yine yolcuya otomobilin verilerin görebileceği veya arzusuna göre başka işlerde kullanabileceği büyükçe bir ekran.
Porsche Taycan’da gördüğümüz yapının daha büyük hali ve daha şık hali.
Üzerindeki dokunmatik buton ve sensörlerle tüm bunları kumanda etmenizi sağlayacak bir direksiyon ve direksiyonun sağında Mercedes’in alışıldık vites kolu, solunda ise sinyal ve silecek kolu.
Ve bir elektrikli otomobilde görülmedik şekilde direksiyonun sağında ve solunda otomatik vitesli araçlardan gördüğümüz vites küçültme ve büyütme padleri. Elektrikli otomobilde ne alaka ise!
Allah biliyor ya, hala benzinli motor ve mümkün olduğunca az elektronik seven benim gibi bir klasikçi için alışılmadık derecede modern, ömrüm boyunca yetişemeyeceğimi düşündüğüm kadar ilerici bir hali vardı.
İlk hissiyatım “Ben kim, bu kadar teknolojiyi kullanabilmek kim” oldu.
Otomobilin orta konsoldaki çalıştırma düğmesine basınca olan tek şey ekranların aydınlanması ve ekranda bir yazının “Sistemi aktif hale getireyim mi?” diye sorması oldu.
“Getir bakalım ne olacak” diyerek dokunmatik ekrandaki yere dokundum.
Orta ve yolcu önündeki ekranda önce ana ekran çıktı.
Sonra dokunmaya başlayarak türlü türlü fonksiyona ulaşmaya başladım.
Yazılımların kolaylığı va anlaşılırlığı hayret vericiydi.
Benim gibi teknoloji özürlü biri için bile fazlası ile anlaşılabilirdi.
Her şey ama aklınıza gelebilecek daha doğrusu aklınıza bile gelmeyecek her şeyle ilgili bir bilgi veya olasılık sunuyordu EQS.
Çok modern otomobiller görmüştüm ama böylesini görmemiştim.
Yola çıkamıyordum, çünkü ekranlar ve yapabildiğim ayarlar aklımı başımdan almıştı.
Metaverse döneminin otomobili böyle bir şey olmalıydı ve olmuştu.
İşin daha acayip tarafı ise tüm bu fonksiyonlara sesli kumanda ile ulaşabiliyor olmamdı.
Yemin ederim otomobili yerinden kıpırdatamadan 20 dakika kadar ekranlara odaklandım, fonksiyonları keşfettim.
Kolaylığı akıl alır gibi değildi.
Sonunda bunun bir bilgisayar değil, bir otomobil olduğunu hatırladım ve D moduna alıp yola çıktım.
516 beygir gücü ve 840 Nm torku anında hissettirdi.
Anladım ki, gaza dikkatli basacağız.
Otomobil çıt çıkarmadan yola koyuldu.
Bilirsiniz, şimdiye dek kullanmadığım otomobil neredeyse yok desem yeridir.
Böylesi bir yumuşak başlangıç hayatımda görmedim.
Ekranda tüketimi, Mercedes'in reküperasyon dediği enerji geri kazanımını ve menzil detaylarını gösteren bölümü açtım.
Çok iyiydi.
Kullanım stiline ve sürate bağlı olarak otomobilin en düşük ve en yüksek menzilini gösteriyordu ki, elektrikli otomobillerde kabusum olan “Ya akü biterse” tedirginliğimi hemen hemen yok etti.
Şehir içinde çok düşük bir tüketimli bir süre yol aldıktan sonra otoyola çıkmayı başardım ve gazladım.
Gazlayınca tüketim haliyle arttı ve menzil azalmaya başladı.
Ancak yine de umduğumdan daha tutumluydu.
Ve ilginçtir, 32 km yol gittim ve otomobilin başlangıçta bana verdiği tüketim verisi bire bir aynı çıktı.
Milim şaşmadı.
Tabii daha sonra süper zekalı bu otomobilin başka fonksiyonlarını da öğrenecektim.
Mercedes EQS bildiğim ve bindiğim tüm otomobillerden daha iyi giden, daha iyi yol tutan, daha iyi dönen bir otomobil olmuş.
Buna diğer Mercedes’ler de dahil.
Mesela koskoca otomobilin dönüş yarı çapı, küçük A sınıfı bir Mercedes’ten daha dar.
Bu da devasa aracı şehir içinde çok kıvrak ve kullanımı çok kolay bir otomobil haline getiriyor.
Ancak şehir dışında da akılalmaz bir viraj kabiliyeti var.
EQS 580’nin bir önde bir de arkada iki elektrik motoru var.
Düşük güç gerektiren zamanlarda bu motorlardan sadece öndeki çalışıyor, ki arkadan itmesine alıştığımız Mercedes için ilginç bir durum.
Gaza yüklenince iki motor da devreye giriyor ve otomobile S 63 AMG benzeri bir performans sağlıyor.
2,5 tonluk araç 0’dan 100’e 4,3 saniyede çıkıyor.
Akselerasyon hiç kesinti vermeden son sürat olan 215 kms’ye kadar devam ediyor.
Bu kadar yüksek güç acemi eller için biraz riskli ama otomobilin yol tutuş performansı ve elektronik destek sistemleri çok çok iyi.
Hızlı süratlenme kafanızı koltuğun kafalığına çarptırırken, bir yandan da hava yastığı üzerinde gidermişiniz hissi sürüyor.
Yüksek süratte şerit değiştirmek ve viraj almak o kadar başarılı ki, yanımda oturan eski ralli şampiyonu Faruk Süren bu durumu benim iyi sürücülüğüme bağlıyor.
Daha sessiz bir araç şimdilik yok sanki.
Motor sesi olmadığı gibi lastik sürtünme sesi de içeriye çok az geliyor.
İlk sert frenimde otomobil beni biraz şaşırtıyor.
Fren diğer Mercedes’lerden farklı.
Değişik bir tepkisi var.
Ancak iki frenden sonra alışıyorsunuz ve oldukça iyi olduğunu anlıyorsunuz.
Bu arada direksiyondaki vites pedallarının ne işe yaradığını da anlıyorum.
Otomobilin iki hatta üç farklı enerji geri dönüştürme kademesi var.
Normal ve yüksek.
Bir de dönüştürmeme.
Bu pedallar ona yarıyor.
Yani isterseniz fren anında vites küçültür gibi yüksek reküperasyon moduna geçip, motor freninden faydalanabilir ya da dik yokuşlarda bu moda geçip hem frenlerinizi korur hem de daha çok enerji geri kazanabilirsiniz.
Mercedes EQS’in otonom sürüşe çok yakın bir de cruise sistemi var.
Devreye aldığınız anda otomobil yolda kendi kendine gidiyor, öndeki araçla mesafeyi ayarlıyor, sıkışık trafikte durup kalkıyor, şeritleri takip ediyor, sollamanıza yardımcı oluyor, tabelaları kendi okuyup hızı arttırıp azaltıyor.
Ancak bu tabela okuma meselesi Türkiye’de biraz sıkıntılı. Çünkü tabelalar Allahlık.
Ancak sistem mükemmel.
Fakat şunu görüyorum ki, bütün medeni dünya full otonom araçlara geçse bile Türkiye’de iş zor çünkü yollar otonomluğa izin verecek noktada değil.
Ve bu durum kimsenin umurunda değil.
Belki de ilerde bu konuda çok yazmam gerekecek.
Tabii bunları yazınca dış güçlerin adamı olarak suçlanacağım muhtemelen.
Mercedes EQS’i kullandıkça sürekli bir şeyler öğreniyorum.
Mesela otomobilin büyük ihtimalle benden daha akıllı olduğunu.
EQS’in kalbinde ciddi bir bilgisayar var.
1 terabayt’lık bilgi barındıran bir alet.
Bu bilgisayar gücü size pek çok sorunu halletme kolaylığı da sağlıyor.
Mesela uzun yola gideceksiniz.
Bunu otomobile söylediğiniz anda size ne kadar enerji harcayacağınızı, bataryaların durumuna göre hangi noktada şarj etmeniz gerektiğini ve ne kadar sürelik bir şarj ile menzilinize ulaşacağınızı söylüyor.
Dahası altyapının uygun olduğu yerlerde size şarj istasyonu rezervasyonu bile yapıyor ancak bu Türkiye’de mümkün değil.
Nedenlerini başka bir bölümde anlatırım.
MBUX işletim sistemi otomobile pek çok kolaylık ve fonksiyonu sağladığı gibi çok da büyük bir bilgi işleme hızı sağlıyor.
Bunun sonuçlarını ön cama yansıyan bilgilerde, ekranlardaki fonksiyonların kullanımında ve arttırılmış gerçeklik uygulamalarında görebiliyorsunuz.
Otomobilin dashboardunu kaplayan “hiperekran”ların bir başka özelliğinin de güneş ışığını yansıtmaması ve güneşe göre kendi parlaklığını ayarlaması olduğunu da zamanla görüyor, anlıyorsunuz.
Otomobilin konforuna gelirsek.
Normal bir S sınıfı Mercedes ne kadar konforlu ise bu ondan biraz daha konforlu.
Alıştığınız, bildiğiniz her şey var.
Sadece iç mekan daha geniş.
Normal bir S Class ile S Long arası bir şey.
İçerdeki ışıklandırma, ses düzeni, kontroller, havalandırma her şey çok çok iyi.
Mercedes bu elektrikli otomobili ile tüm elektrikli otomobil markalarının önüne geçmiş.
620 kilometrelik menzili ile de epey bir sorunu çözmüş.
Bu araçla İstanbul’dan Ankara’ya durmadan gitmek mümkün.
Ben 5 gün boyunca kullandım, bir kez bile şarj etmem gerekmediği gibi, otomobili geri verdiğimde hala yaklaşık 300 kilometrelik menzili vardı.
Tabii asıl soru şu.
Bu otomobil alınır mı?
Bütçeme uygun olsaydı ben hiç düşünmeden alırdım.
Çünkü bence şu anda dünyada teknolojik olarak en ileri düzeydeki otomobil bu.
Mercedes S sınıfı ve onun neredeyse yarı fiyatı.
7 milyon TL’lik S sınıfına karşı bunun fiyatı 3,8 milyon TL.
Tabii ki pahalı.
Ama en azından vergiden dolayı kazık yediğiniz hissine kapılmıyorsunuz.
Mesela normal bir S sınıfında bir Alman’ın 100 bin avroya bindiği araca siz 400-500 bin avroya binerken bunda Alman'la aranızdaki makas bu kadar açık değil.
EQS’e Alman 100 bin avroya binerken siz de 200 bin avro civarında bir fiyata biniyorsunuz.
Zaten EQS’in kendine rakip olarak gördüğü araç Porsche Taycan değil Audi A8 Hybrid BMW 745 Hybrid ve Tesla S.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce