Enerjide nasıl dışa bağımlı olduk: Bir Bakan felaketi 2
Sevgili okurlar, madem Türkiye’ye enerji konusunda oynanan oyunları, bu dönemde Türkiye’nin nasıl enerjide tek kaynağa bağımlı hale getirildiğini yavaş yavaş anlatacağım diye söz verdim, anlatmaya devam.
Dediğim gibi yavaş yavaş.
Siga siga.
Dünkü yazımda Türkiye’nin ve Türk şirketlerinin bir Bakan’ın yaklaşımları nedeniyle Akkuyu Nükleer Santrali’nden nasıl uzaklaştırıldığını, santralin bu Bakan tarafından nasıl Rus malı haline getirildiğini, bu santrale 3. Havalimanı’nı da yapan grubun nasıl ortak yapılmaya çalışıldığını, bunların sermaye koymaya yanaşmaması nedeniyle Rusların bunu kabul etmediğini anlattım.
Eski Bakan Hilmi Güler’in hem yüzde 50 yerli hem de teknoloji transferi şartı ile kotardığı iş, arkasından gelen Bakan tarafından bozulmuş Türkiye’nin başına bugünkü Akkuyu çorabı takipçisi Bakan tarafından örülmüştü.
Gelelim aynı Bakan’ın, Taner Yıldız’ın bir başka icraatına.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin ihaleye çıktığı dönemde yani bundan neredeyse 15 yıl önce, Enerji Bakanı Hilmi Güler muhtemelen eski bir Enerji Bakanlığı bürokratı olması nedeniyle, enerji yatırımları konusunda tedbirli adımlar atmaya çalışıyor, tek kaynağa ve tek ülkeye bağımlı olmamak için politika geliştiriyordu.
Bu adımlardan biri de, enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için farklı ve yerli kaynaklara yönelmekti.
Eldeki en büyük kaynak ise Afşin Elbistan’daki linyit yataklarıydı.
2008 yılında Afşin Elbistan’da her biri 1200 Mw gücünde iki santralin YİD yöntemiyle inşa edilmesi için ihaleye çıkıldı.
Çevreye zararı çok daha az olan ve Batı’da halen yapılmakta olan akışkan yatak teknolojili iki santral kurulacak, bu santraller sayesinde doğalgaz faturası yıllık 5-6 milyar dolar azalacaktı.
İhaleyi iki Türk firması kazandı.
Ancak Hilmi Güler gidip, yerine Taner Yıldız geldikten hemen sonra bu ihale de iptal edildi.
Peki ne mi oldu!
Onu da anlatalım.
İki Türk firmasının ihalesi iptal edildi, Afşin Elbistan rezerv sahası ve üzerinde bulunan santraller ve yeni santraller yapma hakkı yaklaşık 13 milyar dolarlık bir anlaşma ile Birleşik Arap Emirlikleri’ne, BAE’nin devlet şirketi TAQA’ya özel bir anlaşma ile devredildi.
Tabii ki ihalesiz. (Buna bir süre önce yine değinmiştim.)
Yerli firmalar yine devre dışıydı. İş yine yabancılara verilmişti.
Yine de hiç yoktan iyiydi. En azından kaynak çeşitliğine gidiliyor ve yerli kaynaklar yabancılar eliyle de olsa devreye sokuluyordu.
Birleşik Arap Emirlikleri firması Türkiye’de işe girişti.
Yeni yapılacak santraller için köklü bir Türk inşaat firması ile ön anlaşma imzaladı.
Bu sırada ilginç bir gelişme oldu.
Arap firmasına bir talep iletildi.
Türk firmalarla yapmış olduğu anlaşmaları iptal edecekti. O firmalar makbul firmalar değildi. Onların yerine bir başka firma önerildi. Adını gayet iyi bildiğiniz, son dönemin popüler firmalarından biri ile anlaşma yapmaları önerildi.
Arap firmasının yetkilileri, bu firmanın patronu ile İstanbul’da bir toplantı gerçekleştirdiler.
Görüşmenin ardından iktidara bir mektup yazıp, teminatlarını da yakarak çıkıp gittiler.
13 milyar dolarlık anlaşma çöp oldu, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkiler o gün koptu.
Türkiye’nin tek ülkeye ve tek kaynağa enerji bağımlılığı o gün bir felakete dönüştü.
Dün anlattığım olay da, bu olay da ülkeye yapılmış büyük kötülüklerdir.
Hukuki hesabını bilemem ama vicdanı hesabı ağırdır.
Elbette dahası da vardır.
Ama siz önce bunları bir hazmedin.
Bu konuda bilgisi olanlar, tanıklığı olanlar biraz konuşsunlar.
Sonra gerisini de yazarız.
Ama hazmede hazmede.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce