Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Geçmiş yazılarımda şarkıcı Gülşen Çolakoğlu'nun sahne kıyafetlerine yapılan saldırılar üzerine şarkıcı kadını savunan yazılar yazmıştım.

Dün bazıları gerek iletişim mailim üzerinden, gerekse sosyal medya üzerinden "Savunduğun kadını gördün mü, buna da mı evet. Eşin kızın böyle gezsin ister misin!" gibisinden abuk sabuk yorumlar yapmışlar.

Bunları yazanların gerçek okurlar değil, troller olduğunu biliyorum.

Sosyal medyadaki hesaplarına bakınca zaten ne mal olduklarını anlıyorsunuz ama yine de kalın kafalarına belki girer diye birkaç şey yazayım.

Ben kimsenin giyimini savunmuyorum.

Çünkü haddim değil.

Benim söylediğim "Kimsenin giyimine, kuşamına karışma hakkımız yok."

Yarın başı örtülü kızları, kadınları savunmak zorunda kalsak eşimize kızımıza türban giydirmemiz mi gerekecek?

Ben sadece kadınların giyim kuşamına karışmaya hakkımız olmadığını, herkesin özgürce istediği gibi giyinebileceğini, hele hele sahnede ne giyeceğinin bambaşka bir konu olduğun söylüyorum.

Gülşen Çolakoğlu o kıyafetleri sokakta giymiyor.

Kendisini dinlemek ve izlemek için gelenlerin olduğu konserlerde giyiyor.

Gülşen'in sesini ya da kıyafetlerini beğenmeyen gitmez oraya.

Çözüm bu kadar basit.

Ben kadının bedeni üzerinden eleştirilmesini ve kalıplara sokulmak istenmesini eleştiriyorum.

Gülşen Çolakoğlu'nu takdir etmemin nedeni ise çok farklı.

Baskıya karşı azimli direnişini ve zorla dayatılan sahte bir muhafazakarlığa karşı baş eğmezliğini takdir ediyorum.

Baskılara karşı başörtüsünü çıkarmayan kadınla, Gülşen Çolakoğlu arasında hiçbir fark yoktur.

Tek fark dönem farkıdır.

Kıyafete karışan rejim ne olursa osun baskı rejimidir.

Güngör Bayrak'ın ve Bülent Ersoy'un hangi dönemlerde yasaklanmaya çalışıldığını unutmayın.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar