Bu yasa ABD'de olsa Nixon düşmezdi
Ana muhalefet partimiz iktidar partisinden daha muhafazakar olduğu mesajını vermeye çalışırken TBMM’den bir yasa geçiyor.
Çok açık bir sansür yasası.
Medyayı baskı altına almak, zaten pek bir iş yapmayan basının, iş yapmaya niyetli olanlarını da iş yapamaz hale getirmek, sosyal medyanın gazeteciliğin eksiğini kapamasını engellemek için düşünülmüş ve geliştirilmiş bir yasa.
Sakın yanlış anlamayın, medyanın sınırsız ve sorumsuz bir özgürlüğe sahip olması gerektiğini savunuyor değilim.
Özellikle hiçbir etik kurala bağlı olmayan kimi medyanın ve sosyal medya trollerinin basının evrensel kurallarına uyması gerektiğini her zaman söyledim.
Ancak hazırlanan ve geçmekte olan yasa ne yazık ki, bu amaca hizmet edermiş görüntüsü altında iktidarların halkın haber alma özgürlüğüne evrilmesinin önünde hiçbir engel olmayan bir yasa.
Gazetecileri hiçbir şey yazamaz, hiçbir haber yapamaz hale getirmek, her türlü yolsuzluğun, hırsızlığın, haksızlığın yazılmasının önüne geçmek için hazırlanmış izlenimi veren bir yasanın, iktidarı zaten biliyoruz ama muhalefetin gıkı çıkmadan TBMM’den geçiyor olması akıl alır gibi değil.
Şöyle basit bir örnek vereyim.
Eğer böyle bir yasa ABD’de yürürlükte olsa idi, siyasi tarihin en büyük skandallarından biri olan Watergate rezaleti asla yazılamaz, bu haberi yapan iki gazeteci basın tarihinin en önemli haberlerinden birinin altına imza atamazlardı.
Çünkü yasa, bu iki gazeteciye kolluk kuvvetlerinin ve savcılığın da sorumluluğunu yüklemiş olur o haber asla yasaya uygun bir biçimde yayınlamazdı.
Oysa evrensel gazetecilik kurallarına ve Yargıtay’ın Cumhuriyet tarihi boyunca oluşmuş içtihatlarına göre “Gazeteci haberinin görünür gerçeğe uygun olması ile sorumludur.”
Dahası “Araştırma yapmak ve elde ettiği haberin doğru olup olmadığını denetlemek görevi yoktur, ilk beyanları üslubuna dikkat ederek ve kamu menfaatini gözeterek yazar. Duyumlara, tanıklardan elde edilen bilgilere dayanan haberin görünür gerçekliğe uygun olduğundan emin olan basın mensubundan haberin detaylı araştırmasını yapması beklenemez.”
Bunlar Yargıtay’ın cümleleri. Benim değil.
Ve bu kadarla da sınırlı değil.
Türk hukuku şunu da söylemiş:
“Gazeteciden haber kaynağını belirtmesi de istenemez. Bir haberin yapıldığı sıradaki görünür gerçeklikle uyumlu olması, o haberin basın hukukuna uygun kabul edilmesi bakımından yeterlidir.”
Bu kadar net.
Bunun dışında “Hakaret, iftira, menfaat temini için doğru olmayan haber üretmek” yasalarımızda zaten suç.
Bu yasa ile gerçekten gazetecilik yapmak isteyenler engellenecek ama otellerde, yatlarda ağırlanan, karanlık zenginlere övgüler düzmeyi iş edinen, bu tiplerle dostluklarını sergileyerek kendini önemli zanneden reziller ortalıkta gazeteci gibi dolaşmaya devam edebilecektir.
Başta da dediğim gibi muhalefetimizin bu yasa karşısındaki sessizliği düşündürücüdür.
“Yarın öbür gün iktidar olursak bizim de işimize yarar” düşüncesinden kaynaklanan bilinçli bir sessizlik değilse, o sessizlik aymazlığın sessizliğidir.
Şimdi bazıları “Muhalefetten ne istiyorsun kardeşim” diyebilir.
İktidardan umut kesilmiş ise umut muhalefettedir.
Muhalefetten de umut kesilmiş ise zaten durum felakettedir.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce