Salgın sonrasında neler değişecek - II: Homo-Covidus
Devamlı olarak dijitalleşmeden bahsedip durduk. Online alışverişin büyümesini konuştuk; şirketlerin fiziki varlıklarını sanal platformlar üstüne taşıyıp burada da bir varlık oluşturduklarını düşündük.
Alternatif ödeme sistemleri geliştirdik. Birileri para basıp, ardındaki teknolojiye işaret ederek bunu bile değerli hale getirdi hatta.
Endüstri 4.0, büyük veri... Sizce de hepsi önemli değil mi?
Peki bugüne kadar gerçekten bunu hissettiniz mi? Yani birilerinin anlattığı kadar bunu yaşadınız mı?
Bazılarımız için yanıt evet olabilir. Ancak eğitim düzeyi, coğrafi konum, mesleki dağılım değiştikçe cevaplar eminim ki olumsuza kayacaktır. Van’daki bayiniz ile ya da Afyon’daki iş ortağınız ile Skype yapmazsınız. 25 mümessilinize derdinizi Zoom üzerinden anlatmazsınız.
Fiziki varlığını sürdürmenin bir yolunun artık online olduğunu ve bunun bir seçenek olmadığını aile şirketi de anladı. Bu bir zorunluluk.
İşte şimdi gerçekten dijitalleştik. Bu alana yatırımların önündeki şüphe bulutu şimdi kalktı. Krizden sonra herhangi bir boyuttaki işletmeyi dijital yatırıma ikna etmek kolaylaşacak. Bu uzun süredir konuştuğumuz dijitalleşmenin fikir sofralarından, ilgili çevrelerden reel sektöre nüfuzu demektir.
Dijital, dijitale yakın, online ve depolanabilir her şeyin yükselişini göreceğiz. Bu köklü bir değişiklik olacak. Teknoloji, telekom gibi şirketlerin kapsama alanları, penetrasyonları ve data servisleri, güvenlik hizmetleri, saklama birimleri büyüyecek.
Görüldü ki fiziki temasın olmadığı yerlerde sanal kimliklerimiz çok önemli hale geldi. Şirketlerin web siteleri, iletişim ağları, internette ya da sosyal medyadaki profilleri yaşamsal fonksiyon sunar hale geldiler. Bireyler için sanal kimlikler gerçek kimliğin önüne geçti. Siz sokağa çıkamadınız ama yarattığınız karakter dünyayı gezdi. Üstelik sizin fiziken sunacak hiçbir referansınız yokken. O kimlik kendini kolaylıkla kabul ettirebildi. Dijitaldeki sizin yansımanız siz oldu.
Sanırım bunca yaşanan sırasında devlet, otorite ya da ‘her şeye gücü yeten’ bir yapı ihtiyacı da doğuyor. Sosyal medya, bağlanabilirlik, küresel vatandaşlık hepsi tamam ama bir üst otoriteye gitmeye ihtiyaç duyuyor insanlar.
Bu yeni ihtiyacın nasıl doldurulacağı epeyce kritik. Birey için de kritik, toplum için de böyle.
Bireyin belki bundan sonra sağlığına ilişkin verileri kendiliğinden paylaştığını göreceğiz.
Bunca veri...
Tercihlerinizi manipüle etmek ve sizi ‘hacklemek’ için de kullanılabilir. Sağlıklı, kendisi için önlem alınan bir toplum için de.
Devlet aygıtı nasıl hareket edecek? Bu çok önemli. Daha fazla otoriterleşme mi olacak dünyada? Daha demokratik ve şeffaf yönetime mi meyledeceğiz?
Küresel demokrasi açığı gönüllü olarak daha da genişleyecek mi yoksa ihtiyaçtan kapanacak mı...
Bunların hiçbirinin yanıtının otomatik olmadığı kanaatindeyim. Hindistan’da yükselen milliyetçiliğin önünü covid nasıl kesebilir? Hakikat ötesi çağı nasıl bitirebilir? Avrupa’da aşırı sağın yükselişi virüs sonrasında nasıl hafifleyebilir?
Bunlara verilecek cevaplar henüz prematüre. Hastalık nerde, ne kadar sürecek ve bunda politik akımların etkileri ne olacak? Bunu görmeliyiz. Uluslar arası iş birliği ne ölçüde gerçekleşecek? Bunu da görmeliyiz. Küreselleşmeyi bitirmek için de onu öldürmek için henüz karar gününün kuşluk vaktidir.
Hastalık sonrası bir homo-covidus olacak mı bilmek zor. Ancak teknolojiye daha fazla adapte olmuş, tasarruf eğilimi artmış ancak harcayamamaktan mutsuz, verilerini gönüllü paylaşmaya hazır, devlete olan inancı ve gereksinimi artmış bir birey olacak. Ancak bu bireyin ilişkilerini ve bilgilerini gönüllü devrederken karşılığında hangi talepleri olacağını da kestiremiyoruz.
Daha fazla şeffaflık mı daha fazla katılım payına sahip olmak mı... Bu yüzden birey – birey, birey – şirket, birey – devlet ilişkileri nasıl tanzim edilecek kısa bir süre beklemek gerekiyor.
Salgın sonrası insan / vatandaş / tüketici konusunda bildiklerimizi ve bilmeye çalıştıklarımızı tartışmaya devam edeceğim.