Böyle ilk yardım, kurtarma olur mu?
Hezarfen Havaalanı’nda meydana gelen eğitim uçağı kazasında yaşanan rezaletleri görmüş olmalısınız. Hadisenin neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Her adımı tuhaflıklarla dolu. Tek kişinin kokpitinde olduğu bir eğitim uçağı kaza yaptı, nasıl olduysa televizyonlar da canlı yayın için Türkiye gibi olayı, aksiyonu bol bir ülkede kameraları Hezarfen’e çevirdiler.
Normal zamanda alt yazıyla geçilecek bir haber bir kaç saatliğine Türkiye gündemine oturdu. Ve tüm gerçeklere canlı canlı şahit olduk. İlk yardım ve kurtarma operasyonundaki tuhaflıklar yaşandı. Kaza Kırım Heyeti inceleme yapmadan, kazanın neticesi resmi makamlarca ilanı edildi. Kaza yapan uçak el yordamıyla ve yetkililer olmadan yerinden çıkarıldı. Bir kazayla böyle müdahale edilirse bu tür kazaların sonu gelmez.
Eğitim uçağı düşüyor, ama hadise mahalline lastik tekerlekli kara aracı gönderiliyor. Adı üzerinde uçak. Üstelik eğitim uçağı. Karayoluyla ulaşılabilecek bir noktaya düşme ihtimali ne olabilir? Yüzde 10 bile değil. Prosedürler gereği ilk önce kara ambülans olay mahalline gönderiliyor. Canlı yayında görüldüğü üzere kara ambülans başarılı olamayınca havadan yardım devreye giriyor.
Pilot yetiştirmek üzere kullanılan bir uçakla, pilot olmak için çalışan bir uçucu adayı ikinci solo, yalnız uçuşunu yapmak için havalanıyor. Pisti terk etmesinin akabinde sorun yaşıyor ve uçağı piste varamadan meydana yakın bir yere düşüyor. Ancak acil yardım ve kurtarmada, aracı yerinden çıkarmada sergilenenler, kaydettiğimiz gelişmeler Türkiye gerçeğiyle uyuşmuyor.
Şöyle düşünün; Yaklaşık 500 adet yolcu uçağı filosu olan, 100’den fazla iş jetine sahip olan bir ülkede bir hava aracı kazasına böyle mi müdahale edilir?
Eğitim uçağı dahil diğer tüm hava araçlarının hangisi karayoluyla ulaşabilecek yerlere düşüyor, buralara yakın yerlerde kaza yapıyor ki ilk yardım olarak karayoluyla ambulans gönderiliyor. Hava ambulansı, havadan kurtarma ve yardım ekibi göndermeyi halen daha becermiyorsak çok büyük ayıp.
Eğitim uçakları sadece Türkiye’de değil yurtdışında da arası sıra kaza haberleriyle gündeme gelir. Süzülerek tarlaya, dağa, bayıra, göle, denize inerler. Ölümcül hadiseler az olmakla birlikte kazalar oluyor. Eğitimde kaza oranlarını azaltan, neredeyse hiç yaşanmayacak hale getiren ülke ve uçuş okulları da var. Aslında bu durumun ülkelerin yaptıkları işe verdikleri önemle, denetimle, gelişmişlikleriyle ilgili bir husus olarak karşımıza çıkıyor.
THY, Pegasus, Onur, SunExpress gibi havayollarımızın yaşadığı kazalar, düşen iş jetlerimiz, sıkça karşılaştığımız sivil veya devlet filosundaki ölümcül hadiseleriyle helikopterlerimiz ve kırıma uğrayan eğitim uçaklarımızın oranı yüksekse sorun merkezdedir.
Bu işleri düzenleyen, denetleyen kurumların daha dikkatli olması, mevzuatlarını, yönergelerini gözden geçirmesi, liyakate, disipline, müeyyideye ve kontrollere azami özeni göstermesi icap eder.
Yaşanan kazalara müdahale tarafı ise ayrı ele alınması gereken konu. Dün eğitim uçağı Hezarfen Havaalanı’nda düşünce bir uçuş okuluna konuyla ilgili mevzuatı sordum. Böyle bir kazan anında kimler haber verileceği sıralanıyor; Ambülans, itfaiye, Kaza Kırım Heyeti ve uçuş okulu yetkilisi. Yönergede eğitim uçağı kaza yapınca, havadan ilk yardım ve kurtarma yapacak birimlere haber verme şeklinde bir husus yok. Sağlık yardımı için ambulansa çağrılıyor. TEM otoyolunda kaza yapmış otomobil gibi.
Büyükçekmece Gölü kıyısına, sazlığa düşen uçağın ve pilot adayının nasıl kurtarıldığı umarım yetkili makamlar için bir ders olur. Ancak bu yetkili makamlar ne İstanbul Valiliği ne de Cumhuriyet Savcılığı’dır.
Artık bu tür kazalara hiç ilgisi olmayan, aydınlatılmasına donanımları ve yetkileri itibariyle katkı sunamayan makamlar yerine Ulaştırma Bakanlığı Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu (KAİK) müdahil olması için yasal düzenlemeler gerekli. Sivil Havacılık Yasası’nın çıkması, pilotların da “Hizmet Görevlisi” tanımından kurtulması lazım.
Eğer bir uçak kazasının başına Cumhuriyet Savcısı gitmek zorundaysa, kazalar bu yaklaşımla ne kadar aydınlanabilir ve ne derece kaza oranlarında azalma olur. Savcıların önüne Kazı Kırım Heyetlerinin raporları gidecek bir yaklaşım gerekiyor. Havacılık sektöründe iddialı hale gelmiş Türkiye’nin bu meseleleri acilen medeni ülkeler gibi çözmesi şart. Son olarak Pegasus kazasında yaşadık. Yaralı haldeki pilotu savcı ölüme sebebiyet vermekten gözaltına aldı. Halen daha bu tarz suçlamalarla yargılanıyor.
Netice itibariyle kazanın nedeninin motor arızası olduğunun açıklaması da yanlıştı, kazaya müdahale de başından sonuna problemliydi. Ancak Türkiye’de uçuş eğitimlerinin de sorunlu olduğunu söylemek gerekiyor. Uçuş okullarıyla Ulaştırma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) yakından ilgili. Çok yer ilgili olunca da ortaya böyle neticeler çıkıyor.
Not: Dün eğitim uçuşu sırasında yaşanan kaza sonucu hastanede tedavisi süren pilot adayı Beytullah Nart'ın vefatını yazım yayına alınacağı sırada üzülerek öğrenmiş bulunmaktayım. Merhuma Allah'tan rahmet kederli ailesine başsağlığı dilerim.
- Siber Güvenlik için önemli adım!13 dakika önce
- Eurofighter ve Bayraktar TB2 yarışı!5 saat önce
- Uçakta istenmeyen 7 yolcu tipi…1 gün önce
- Turkcell'i zarardan Ukrayna kurtarmış!1 hafta önce
- THY'ye Trump'ın etkisi nasıl olacak?1 hafta önce
- Yenilenebilir enerjiyle ne kadar bağımsız olabiliriz?1 hafta önce
- Türkiye Kart ve Troy1 hafta önce
- THY ve Pegasus engelli dostu değil mi?2 hafta önce
- İstanbul iki güzel eser kazanmak üzere…2 hafta önce
- Çelik Kubbe'den TUSAŞ'ın GÖKBEY'ine…2 hafta önce