Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Yeni yıla yeni bir savaşla girdik. Fransa, eski sömürgesi Mali'ye askeri müdahaleye başladı. Müdahaleyi ABD ve ingiltere ile Batı'nın siyasi ve askeri yörüngesindeki Afrika ülkeleri de destekliyor.

Müdahalenin görünür gerekçesi, El Kaide uzantısı politik yapıların ülkenin üçte ikisini kontrol etmesi ve bazı bölgelerde şeriat devleti ilan etmeleri. ABD ve Avrupa ülkeleri, durumu "terörist El Kaide'nin ilk kez bir devleti kontrol eder hale gelmesi" şeklinde tarif ediyor. Bunun tüm dünya demokrasileri ve güvenliği için bir tehdit olacağını ileri sürerek, müdahalenin sorunlu olduğunu ileri sürüyorlar. Oysa ayrılıkçı Tuareg güçlerinin kontrolü ele geçirdiği bölgede şeriat devleti ilan edenler, daha iki yıl önce NATO'nun Kaddafi'yi devirmek için silahlandırdığı El Kaide uzantıları.

Bu ikiyüzlülük işin dışarıdan görünen tarafı. Ama asıl ikiyüzlülük işin ekonomik nedeninde yatıyor. Çünkü asıl gizlenen amaç, Afrika'daki zengin uranyum, petrol ve doğalgaz kaynaklarına hâkim olabilmek ve Afrika'da ekonomik etkinliğini hızla artıran Çin'in önünü kesmek. Dünyanın en yoksul ülkelerinden birisi olan Mali çok zengin uranyum, petrol, altın, boksit, demir, manganez, kalay ve bakır rezervlerine sahip ve önemli bir pamuk üreticisi.

Çin son yıllarda Afrika ile ekonomik ilişkilerini olağanüstü bir hızla artırarak ABD'yi geride bırakarak ilk sıraya çıktı. Çin sadece ticareti geliştirmekle kalmıyor, çok yoğun maden ve enerji yatırımları gerçekleştiriyor. Afrika ülkelerindeki birçok temel altyapı yatırımlarını finanse ediyor ve bunların Çin firmaları tarafından yapılmasını sağlıyor.

Örneğin Çin, Nijer ile dev bir petrol araştırma ve geliştirme anlaşması da yaptı. Bir zamanlar Fransa'nın işlettiği Nijer uranyumu, şimdi Çin'in en büyük uranyum madeni haline geldi. Çin, Çad'a 1 milyar dolarlık ve 300 kilometre uzunluğunda bir petrol boru hattı inşa edecek. Çin, Fildişi Sahili ile 500 milyon dolarlık bir hidro elektrik santralı projesine imza attı. Çin, Kamerun'da petrol arıyor, Moritanya'da liman ve havaalanları inşa ediyor, Burkina Faso'dan pamuk ithal ediyor, Gine ve Siera Leone ile büyük demir anlaşmaları imzalıyor, kıtanın her yanında okullar, hastaneler, stadyumlar, demiryolları inşa ediyor.

2000'de sadece 10 milyar dolar olan Çin-Afrika ticaret hacmi 2011'de 160 milyar doları buldu. 2012'de 200 milyar dolara ulaştığı hesaplanıyor. Çin'in Afrika'daki doğrudan yatırımları 50 milyar doları aştı. Çin'in 2010'dan bu yana Afrika ile yaptığı ticari anlaşma veya tekliflerin toplamı 101 milyar dolar. Bunun 90 milyar dolarını inşaat projeleri ve maden alım anlaşmaları oluşturuyor.

Tüm bu ekonomik etkinliklere paralel olarak Çin'in Afrika'daki politik etkinliği de sessiz ve derinden giderek artıyor. ABD ve Fransa gibi Afrika'nın eski sömürgecileri bu gelişmeden rahatsız. Çünkü ABD enerji ihtiyacının yüzde 18'ini Afrika'dan sağlıyor. Bunun 2015'te yüzde 25'e çıkacağı hesaplanıyor. Çin ise enerji, bakır, platin, demir ve kereste ihtiyacının üçte birini Afrika'dan temin ediyor.

Hillary Clinton, Afrika'ya yaptığı gezilerde bu rahatsızlığını açıkça dile getirerek, Afrika ülkelerine Çin'i kastederek "anti-demokratik" ülkelerle ekonomik ilişkilerden uzak durmaları çağrısı yapmıştı. ABD ve Fransa'nın Afrika poitikası ve Mali müdahalesinin arkasında bunlar yatıyor. Fransa'nın bir nedeni de Kaddafi'nin Libya'nın gıda ihtiyacını karşılamak için Nijer Nehri havzasında gizlice satın alıp kurduğu dev çiftlik ve su kanalı şebekesini elden kaçırmama arzusu.

Özetle Çin'in Afrika'daki etkinliğini artırma hamlelerine, ekonomik güçleriyle cevap veremeyen ABD ve Avrupa ülkeleri, askeri hamlelerle Çin'in önünü kesmeye çabalıyorlar. Böylece ekonomik güç savaşı, dünyanın bir bölgesinde daha askeri güç savaşına dönmeye başlamış oluyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar