Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Cemre toprağa düştüğünden beri canlandı hepsi. Dün sabah aralarında yürüdüğümde, farklı farklı uyanışlarına şahit oldum.

Bir kısmının rengi soluk gri renginden, canlı kahve rengine dönmeye başlamış.

Bazıları dallarının ucunda minik tomurcuklar vermiş. Kırmızı kırmızı… Yaşama dönüşünün küçük ama çok derin uçları bunlar.

En neşeliler erik ve kiraz ağaçları. Bunlar aynı zamanda en aceleci olanlar.

Beyaz çiçekler açarak bayrak sallıyorlar adeta bahara. “Ben uyandım, ben yaşıyorum, canlıyım, mutluyum” der gibiler…

Narin beyaz yaprakların ardından yeşil yaprakları büyüyecek. Şimdiden minik minik başlarını çıkarmışlar. Yeşil dediysem, sadece baharda göreceğiniz bir renk bu. Parlak, açık yeşil ve çok canlı. Yaza girdikçe parlaklığı gidecek, koyulaşacak renkleri.

Daha bir ay önce kuru, kahve rengi, ölmüş zannettiğiniz bu dallar, hayata dönmeye başladılar.

Her şeyin bittiğini sandığımız bir anda toprak, hava ve su ısınınca yeniden canlanıyor ağaçlar.

İnsan gibiler. En umutsuz bir zamanda, cemre gibi müjdeli bir haberle hayata dönmemize benziyor...

Ağaçlar diktim köyde. Nasıl kök saldıklarını, toprakla nasıl buluştuğunu, sonra insanla nasıl iletişim kurduklarına şahit oldum.

Ağacın canlılığını ona dokununca, meyvelerini toplayınca, yapraklarını okşayınca anlıyorsunuz.

Ağaç cömert ve adildir. Ona iyi bakarsanız size karşılığını fazlasıyla öder. Canını yakarsanız küser, içine kapanır, sonra toprağa karışıp gider.

Bu yıl ağaçlardan öğrendiğim şeyler farklılaştı.

Marangozluğa merak saldım. Hafta sonlarımı ağaçtan araç gereç yaparak geçiriyorum.

Merakım derinleşti ve bu yüzden bana bu işin inceliklerini öğretecek bir usta aramaya başladım.

Epey uğraştan sonra Sapanca’da Nazım Usta’yı buldum sonunda.

Bana ağacı öğreterek başladı işe.

“Ağaçlar canlıdır, kesildikten sonra bile…” Şaşırdım.

Kesilmiş bir kayın ağacının parçasını aldı eline. Ağacın suyu taşıdığı damarları gösterdi. Hepsi yukarı doğru çıkıyor. Bu damarlar kesildikten sonra bile havadaki nemi algılayıp onu içine alıyor. Böylece ağaç enine doğru genleşiyor. Hareket ediyor yani.

Bu hareketi bilmeyenlerin ağaçtan yaptıkları her ürün sonradan sorun çıkartır. Çatlar ya da bükülür.

Ne kadar şaşırtıcı değil mi?

Ağaçlara olan sevgim ve ilgim daha da arttı.

Nazım Usta’nın bana ilk öğüdü, sabırlı olmak. “Sabırlı olmazsan, bu işi öğrenemezsin, iyi eserler de yapamazsın.” Her kadim ve iyi meslekte olduğu gibi…

Bir sehpa tasarlayarak ilk eğitimimi almaya başladım. Sehpanın parçalarını kestik ve sobaya yakın bir yere koyduk.

Ağaç yaşadığı için kestiğimiz parçanın içiyle, dışı arasındaki nem dengelenecek bir süre sonra.

Sabırla bekleyeceğiz... Ağacın kendini bulmasını bekleyeceğiz.

Bir mobilyacıda gördüğünüz onlarca ağaç ürünün arkasında ne kadar büyük zahmetlerin olduğunu, nasıl ince bir işçiliğin olduğunu çoğumuz fark etmiyordur.

Fark etmediğimiz bir şey daha var: Ağacın bir dokusu var ve ona dokununca ruhunu hissedebilirsiniz.

Bu yüzden Nazım Usta vernik ve boya kullanmayı yasakladı bana.

“Bunları sürersek ağacın yüzeyi bir tabakayla kaplanır ve onun gerçek dokusunu hissedemeyiz.”

Sadece “ağaç yağı” denen bir şey süreceğiz yüzeye. O da dokusunu hissetmemize engel değil.

Ağaçların kokusu var biliyorsunuz. Ama canlı ağaçta var zannediyoruz.

Şuna şaşırdım, ıhlamur ağacı kerestesinden bir parça kestiğimizde, ortam bir anda ıhlamur koktu. “Ağaçları bir süre sonra kokusunda tanıyacaksın” dedi usta. Dişbudak, gürgen, kayın, kavak… hepsinin kendine özgü bir kokusu var.

Öğreniyorum... Öğrendikçe mutlu oluyorum.

Ağaçların dünyasıyla, insanın dünyası arasında şaşırtıcı benzerlikleri görüyorum.

Bugün anladım ki, insan da öldükten sonra yaşamaya devam eder. Geride bıraktığı hatıraları, eserleri, çocukları, itibarı… canlı olarak dünyada varlığını sürdürür.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar