Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İnsan fikren zayıfsa, zamanla düşmanına benzer…

Güçlü bir ideali yoksa, insan düşmanına benzer…

Ütopyası, gelecek hayali olmayan insan, bir süre sonra düşmanına benzer…

Başlıkta kullandığım cümleyi bu şekilde yazdığımda, tezim biraz daha belirgin oluyor sanırım.

Ancak yine de insanın düşmanına benzediği iddiası, ilk bakışta pek de kabul edilecek bir tez gibi gelmiyor değil mi?

Aslında savaşların, toplumlar arası etkileşimin en başat aktörü olduğunu tarihten öğrendik.

Haçlı Savaşları’nda Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında oldukça yoğun siyasi, kültürel, bilimsel, askeri ve sosyal etkileşimler yaşanmıştı.

Yine Müslümanlarla Persler ve Bizanslar arasındaki savaşlarda aynı durum yaşandı.

Osmanlı ile Bizans arasında yıllarca süren mücadelede kurumsallaşmadan, devlet yönetimine, mimariden bilime kadar, çok önemli etkileşimler oldu.

İnsan düşmanından çok şey öğrenir. Bu bir gerçek.

Ancak kast ettiğim bu sosyal etkileşim değil.

Kast ettiğim; fikrine, yaptıklarına, zulmüne, haksızlığına karşı çıkıp, sonra savaştığın bu düşmana her yönüyle benzemek.

Düşünün uğruna savaştığınız, bedel ödediğiniz ve can verdiğiniz bir mücadelenin sonunda, düşmanı yenmenize rağmen, sonunda onun gibi oluyorsunuz.

Böyle bir şey mümkün müdür?

George Orwell’ın Hayvan Çiftliği kitabı bu tezi en iyi anlatan eserlerden biridir.

“Düşman” olarak tanımladıkları insanoğluna savaş açan hayvanların, iktidarı ele geçirdiklerinde yaşadıkları dönüşüm ve değişim müthiştir.

Sömürü, diktatörlük, adaletsizlik, haksızlık ve eşitsizlik nedeniyle başlattıkları savaşı kazanmalarına rağmen, bir süre sonra tüm bunları yapan bir çiftliğe (devlete) dönüşmeleri, tam olarak düşmanına benzemektir.

“Bütün hayvanlar eşittir” ilkesinden, “bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir” ilkesine dönüş, “dört ayaklılar iyi, iki ayaklılar kötüdür” kuralından, “dört ayak iyi, iki ayak daha da iyi” kuralına geçiş, domuzların (iktidar sahibi elitlerin) düşmanına benzediğini ve ona dönüştüğünü çarpıcı şekilde gösterir bize.

İnsanın yaşadığı tecrübeye bakın, benzer şeyler göreceksiniz.

Mücadele ettikleri bir örgüte, bir düşman topluluğuna, bir hasım ülkeye zamanla nasıl benzediğini fark edeceksiniz.

Ölümüne savundukları ilkelerinden nasıl vazgeçtiklerini, düşmanlarının bir zamanlar eleştirdikleri yaşam biçimini nasıl benimsediklerini şaşkınla göreceksiniz.

Peki neden insan düşmanına benzer?

Hayvanlar Çiftliği’nde insana karşı savaş açan hayvanlar hareketi, reaksiyoner bir harekettir.

Yani insanın yaptığı zulme karşı bir tepkidir.

Peki düşmanının kurduğu düzeni yıktıklarında, yerine inşa edecekleri ideal toplum, devlet nedir? Yani ütopyaları nedir? İşte bu yoktu.

Eğer kuvvetli bir fikre, güçlü bir ideale, sarsılmaz ahlaki prensiplere, uygulanabilir bir toplumsal düzen önermesine sahip değilseniz, reaksiyoner hareketiniz bittiğinde, bir süre sonra daha güçlü olan başka bir fikre, ütopyaya kapılırsınız.

Teziniz yoksa, bir antitez olarak yola çıkmışsanız, karşı çıktığınız teze dönüşürsünüz sonunda.

Eğer düşmanınız sizden daha güçlü tezlere, fikirlere, sistemlere, kültürel yapıya sahipse, o zaman ona benzemeye başlarsınız.

Fikren zayıfsanız, fiziksel üstünlüğünüz geçicidir.

Sunduğunuz ütopyanın fikri alt yapısı kuvvetli değilse, fiziken kazandığınız savaşlar sizi bir süre ayakta tutar. Bu bir zafer değil, uzun vadede belki bir hezimet bile olabilir.

Bu yüzden düşmanınıza benzemeniz kaçınılmaz olur.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar