Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Ankara’da ilk göreve başladığım yıllardan itibaren bir kurala hep itiraz etmiştim. Siyasette dostluklar, ittifaklar ve çıkarlar üzerine söylenen bir sözdü bu. Sözün kaynağı ise İngiltere’ydi.

İngilizlerin, "Lord Palmerston" olarak bilinen, asıl adı Henry John Temple olan (1784 –1865), meşhur bir Başbakanları vardı.

Agresif, hatta saldırgan bir dış politika izleyen Lord Palmerston’un bir sözü dünya diplomasisini ve sonraları da siyaseti derinden etkilemiştir:

"İngiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır."

Bu söz istisnasız tüm ülkelerin diplomasilerine etki etti. Ne ilginçtir ki, daha sonraları iç siyasette de benzer bir kural geçerli oldu.

İlkesel olarak karşı çıktığım bu kuralı idealler, ilkeler ve ahlaki değerler açısından son derece sorunlu bulurdum.

Doğrusu AK Parti’nin ve Erdoğan’ın ilk on yılda bu kurala itiraz eden ve daha fazla ideallerini önceleyen politikalarını da hep alkışlamışımdır.

OYUNU KURALINA GÖRE OYNAMAK

Uluslararası ilişkileri bir "diplomasi oyununa" benzetirsek, konulmuş en önemli kural, Lord Palmerston’un bu pragmatist kuralıdır.

Tüm devletler ilkelerini, ideallerini bir kenara bırakıp, sadece çıkarlarını merkeze alan bir oyun planı yapınca, doğal olarak dostluklar ve düşmanlıklar hızlı bir şekilde değişebiliyor.

Böyle bir oyunun içine giren devletlerin, kendi kurallarına göre oynama lüksü var mıdır?

Yıllar geçtikçe Ankara’da gördüğüm şey şu oldu: Oyunu kuralına göre oynamak lazım.

Sizin oyun kurma, kuralları belirleme gücünüz yoksa, o zaman başkalarının kurallarını belirlediği oyunda, onların belirlediği şekilde oynamak zorundasınız.

Yani futbolda ofsayt kuralını beğenmeyebilirsiniz, ancak ona uymazsanız maçı kazanamıyorsunuz.

Belki bir gün bizim cirit oyunumuz dünyada yaygınlaşırsa o zaman da kuralları biz koyarız!

DEVLETLERİN ÇELİŞKİLERİ BİREYLERDEN FARKLIDIR

Mısır’da askeri darbe olduktan sonra General Sisi Almanya’ya gittiğinde kırmızı halı ile karşılanmıştı. Aynı günlerde, Alman parlamentosunda ve medyasında Türkiye’de iktidarın otoriter tutumları olduğu iddiasıyla eleştiriler oluyordu.

ABD, Sisi ile yakın ilişki kurduğunda benzer durum orada da vardı.

Kimse devletlerinin, demokrasiyi askıya alan eli kanlı bir diktatörle neden ilişki kurduğunu sorgulamıyor, ülke çıkarlarının bunun gerektirdiğini tuhaf bir şekilde kabulleniyor nedense.

20 yıl Taliban’la savaşan ABD’nin havaalanını korumak için Taliban’la birlikte nöbet tutması da garip gelmiyor kimseye. Taliban’la işbirliği yapmak, şu an için ABD çıkarına olduğu için böyle düşünüyor herkes.

Devletlerin dış politikada dost ve müttefiklerini yer değiştirmesi çelişki değil, diplomasinin gereği olarak görülür.

Oysa bir insan, düşman dediği biriyle bir hafta sonra dost olsa "ilkesiz" diye damgalanır.

Bireyle devlet arasında böyle bir fark vardır.

İÇİME SİNMEYEN KURALLAR

Reel politik olarak düşündüğünüzde, oyunu kuralına göre oynamak zorunda olduğunuzu anlıyorsunuz.

Mısır’da Sisi, Suriye’de Esed, Afganistan’da Taliban, Birleşik Arap Emirlikleri’nde Zayed, İsrail’de Benet ile ilişki kurmanın diplomasinin ve ülke çıkarlarınızın gereği olduğu aşikar.

Ancak bunu içimize sindirmenin, düşmanken birden göklere çıkartılan dost övgüsü yapmanın gereği de yoktur sanırım.

En azından birey olarak, devlet böyle bir manevra yaptıysa da diktatöre, diktatör demeye devam edebiliriz.

Ya da katile katil.

Sanırım Türkiye’de diplomasi dünyadaki geçerli kurallara göre oyunu oynuyor da, iktidara yakın medyanın ayarında bir sorun olsa gerek.

Abartılı övgüler ve abartılı yergiler sonucunda manevra yapıp, oradan dönmeye çalışmak pek bir sırıtıyor doğrusu…

Şahsen içime sinmiyor bu kural hala. Ancak ben bireyim, devlet başka bir şey.

Yine de oyunun kuralını bizim belirleyeceğimiz bir günün hayaliyle yaşamayı sürdüreceğim.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar