Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Seçim yaklaştıkça dozu artan bir siyasi atmosferde kavramların anlamını, siyasetin felsefesini konuşmak çok zordur.

Kimsenin de ilgiyle okuyacağını sanmıyorum.

Ancak önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski yol arkadaşları Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu hakkında söylediği ağır sözlerden sonra bu yazıyı yazmak istedim.

Zira itirazım var.

İNSANLAR NEDEN SİYASET YAPAR?

İnsanlar neden siyasi parti kurar ve neden siyaset yaparlar?

Türkiye’nin en saygın siyaset bilimcilerinden biri olan Münci Kapani’nin neredeyse tüm fakültelerin birinci sınıfında okutulan “Politika Bilimine Giriş” kitabında bu soruya şöyle cevap verir:

“Siyasal partiler, bir program etrafında toplanmış, siyasal iktidarı elde etmek ya da paylaşmak amacını güden, sürekli bir örgüte sahip kuruluşlardır.”

Bu bilimsel açıklamanın haricinde partilerine büyük ideolojik anlamlar, dava misyonları yükleyenler ve siyasi hareketlerini kutsallaştıranlar olmuştur.

Ancak bunun şık bir makyaj olduğunu siyasi tarih bize birçok kez öğretmiştir.

Zira siyaset pragmatisttir ve çoğu kez oportünizme (siyasi fırsatçılık) kayar.

Bu açıdan idealler, prensipler, dava ve yol arkadaşlıkları çoğu kez siyasi pragmatizme kolayca kurban edilir. Bu siyasetin doğasında vardır.

Sol, sağ ya da muhafazakar partilerin tamamında bu acı gerçek görülmüştür.

Unutmayalım siyasi partilerin “kutsal dava” misyonu olamaz.

İnsanlar siyaseti hayatlarının ana gayesi, varlık nedeni ve yaşamın en önemli işi olarak gördükleri zaman büyük sorunlar yaşanır.

HANGİ PARTİ BÖLÜNMEDİ?

Belki de en disiplinli, dava ve ideolojiye sıkı sıkıya bağlı olan iki hareket vardır Türkiye'de: Milliyetçi siyasi hareket ve Milli Görüş hareketi.

Her iki hareket de birkaç defa bölünmüş ve kendi içinden başka siyasi partiler doğurmuştur.

Her ayrılana “davaya ihanet etti” yaftası yapıştırılmasının nedeni, kendi siyasi partilerini davanın ana merkezi ve ideolojinin asıl temsilcisi olarak görmeleridir.

Sol siyasette bu bölümeler daha sık görülür.

Muhafazakar camiada siyasetin kurucu babası sayılan Erbakan, ömrünün son yıllarında partisinden kopan Erdoğan ve yenilikçi hareket üyelerini partiyi bölmek ve davaya ihanet etmekle suçlamıştı.

O zaman kimse bu ithamlara inanmadı.

İHANET SİYASİ BİR TERİM DEĞİL, İDEOLOJİKTİR

İnsanlar siyasetin doğası gereği, iktidarı elde etmek ya da paylaşmak için farklı yollar deneyebilir, farklı partiler kurabilirler.

Buna “ihanet” denemez, zira ihanet siyasi bir terim değildir, ideolojik bir terimdir. Partileri ideolojinin, davanın ana merkezi görürseniz, ayrılanları “ihanetle” suçlarsınız. Oysa bu yanlıştır.

Bugün Erbakan’ın başlattığı hareketten 6 farklı siyasi parti doğdu ve 5’i aktif olarak siyasetin içinde hala.

Hangisi Milli Görüş davasının ve idealinin gerçek temsilcisidir?

Bence hiçbiri.

Milli Görüş bir fikirdir ve kendine göre idealleri vardır. Kimi bunu vakıf kurarak, kimi Avrupa’da teşkilat kurarak, kimi de parti kurarak yaşatmaya çalışıyor.

AK Parti her ne kadar milli görüş gömleğini çıkardık dese de o misyonun ilkelerini ve ideallerini her zaman siyasi argüman olarak kullanmıştır, Erbakan’ı da hep hayırla anmıştır.

HERKESE HAİN DENEBİLİR Mİ?

Recep Tayyip Erdoğan'ın 84 arkadaşıyla kurduğu AK Parti ilk on senesinde Türkiye’ye altın yıllar yaşatmıştır. Ülkeyi başka bir boyuta ve düzeye çekmiştir. Bu açıdan siyasi tarihte hep takdirle anılacaktır.

Her partide olduğu gibi orada sorunlar çıkmıştır.

84 kurucu üyeden 74’ü, onlarca bakan, genel başkan yardımcısı ve yüzlerce bürokrat, yüzbinlerce partiye gönül veren insan bugün partiden ayrılmış gözüküyor.

Tüm bu insanları "hainlikle" suçlamak akla zarar bir tutum olur değil mi?

Oysa sorulması gereken soru, "Bu insanlar neden ayrıldı ve geri dönmeleri için ne yapmak gerekiyor?" olmalıydı.

DAVUTOĞLU VE BABACAN

Bu ayrılanlar arasında yer alan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan farklı partiler kurarak siyasi hayatlarına devam etme kararı aldı.

Bu kararlarından dolayı haklarında söylenmedik söz, edilmedik hakaret kalmadı.

Siyaset yapma tarzlarına, görüşlerine, parti programlarına eleştiri getirmek herkesin hakkı olabilir.

Ancak kişiliklerine yönelik, “ahlaksız, liyakatsiz, hain, dış güçlerin adamı” gibi yaftalamalar hakkaniyete sığmaz.

Davutoğlu’nun jeopolitik ve uluslararası ilişkiler, Babacan’ın da ekonomi alanında dünyada tanınan, saygı duyulan ve sözü dinlenen değerler olduğunu herkes bilir.

Başka siyasi partiler kurdukları için bu insanların değerleri düşmez.

Şahsen her iki ismin siyaset tarzına ve parti politikalarına itirazlarım oluyor ve eleştiriyorum.

Fakat bu isimlerin kişiliklerine, şahsiyetlerine laf söylemeyi nezaketen doğru bulmuyorum.

Müslüman değerlerine sahip olanların, siyaset yaparken nezaketi, saygıyı, hakkaniyeti elden bırakmasını çok yanlış görüyorum.

Siyasi düşüncelerime yakın partilerin kurulmasını, rekabet ortamının artmasını, seçeneklerin çoğalmasını ülke için zenginlik olduğu kanaatindeyim.

Seçim zamanı bu partilerden hangisinin ülkeye daha iyi hizmet edeceğine karar verdiğimde ona oy vereceğim.

Bir başka partiyi tercih edeni de ne hainlikle, ne vefasızlıkla, ne de ahlaksızlıkla suçlayacağım.

Siyaset dostlarımı, yol arkadaşlarımı ve değer verdiğim insanları kaybettirecek kadar hayati bir konu değildir benim için.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar