'Annabelle 3': Müzede bir gece
Annabelle ile ilk kez 2013 tarihli “The Conjuring”de tanıştık. Sinema tarihinin belki de en ürpertici oyuncak bebeklerinden biriydi... Filmin “gizli yıldızı” olduğu için 2014'te kendi adını taşıyan solo filmle karşımıza gelmesi şaşırtıcı olmadı.
İlk “Annabelle”i seyrettikten sonra eleştiri yazımın başlığını “Chucky'ye kardeş geldi” diye atmıştım... 30 yıldır sürüp giden Chucky serisi kadar başarılı olur mu bilemem ama beş yılda üç film fena bir ortalama değil...
Daha önemlisi, Annabelle günümüzün popüler kültürüne damgasını vurmuş durumda. Sözgelimi, yaşı tutmayan ve filmlerini henüz seyredemeyen çocuklar arasında bile büyük şöhreti var. 1980'ler ve 90'larda Chucky ve Freddy neyse Annabelle de günümüzde o...
Sinema tarihi, herhangi bir yüze sahip bütün cansız nesnelerin bağlamına göre çok korkutucu olabileceğine dair örneklerle doludur... Masum, zararsız bir yüz karanlıkta ürpertici olabilir. Dolayısıyla çok yeni bir fikir değil... Ama Annabelle'in kendine göre farklılıkları var.
Sözgelimi, yüzünde artık masumiyete dair bir iz kaldığı söylenemez. Tam aksine, ürpertici gülümseyişiyle içindeki kötücül varlığı yansıtan korkutucu bir ifadeye sahip. Annabelle'in gerçekten başarılı bir tasarım olduğu kesin.
Tasarım kadar çekim tekniklerinin katkısını da unutmamak gerek. Serinin ilk filminden bu yana, Annabelle ile ilgili uyulması gereken standart çekim kuralları var... Lens, ışıklandırma gibi teknik özellikler bir yana, serinin yönetmenleri Annabelle'i genelde bir oyuncu gibi konumlandırıyorlar filmde...
Sinema dili açısından bakıldığında, filmde korkutucu bir nesneden ziyade bir karakter gibi yer alıyor.
Mesela, “Annabelle 3”ün ilk bölümünde gece yolculuğu sırasında otomobilin arka koltuğunda oturduğu sahne... Varlığından kaynaklanan tekinsizlik hissi o kadar güçlü ki, Warren çiftinin gündelik şeyler konuşması bile bizi rahatlatamıyor. Annabelle'in farklı açılardan çekimlerini gördükçe onun otomobildeki üçüncü kişi olduğunu hissediyoruz.
Yönetmen Gary Dauberman, film boyunca defalarca kamerayı Annabelle'in bakış açısına yerleştiriyor. Sözgelimi otomobil sahnesinde kamera Warren çiftini arka koltuğun tam ortasından, yani Annabelle'in oturduğu yerden görüntülüyor. Daha başka bir sahnede, cam muhafazaya yaklaşan Daniela'yı onun açısından görüyoruz... Özetle, diğer karakterlere Annabelle'in gözlerinden bakmak onun canlı bir kişi olduğu algısını güçlendiriyor.
Serinin bütün filmleri, Annabelle'in içindeki kötücül varlığı hissetmemiz üzerine kuruludur... İşte bu yüzden, Annabelle filmlerinin yönetmenleri finale kadar ağır tempoda ilerlemeyi tercih eder; gerilimi sessizlik ve sakinliğin içindeki tekinsizlikte ararlar...
“Annabelle 3”ün, bu konuda önceki iki filme göre biraz daha iyi olduğu söylenebilir. Üstelik, finalde abartılı bir korku şovu da sergilenmiyor. Yer yer şok korku efektleri kullanılıyor ama filmin genelinde sessizliği, hareketsizliği ve karanlığı kullanan bir gerilim sineması izliyoruz.
Yönetmen Gary Dauberman, korku gerilim öğesini yükselttiği sahnelerde karakterleri geniş çerçeve formatı içinde karanlık, loş çerçevelerin içine yerleştirmeyi tercih ediyor... Sözgelimi, Mary Ellen'in (Madison Iseman) yerde yuvarlanan bozuk paralarla karşılaştığı sahne... Daniela'nın (Katie Sarife) evin zemin katındaki küçük Warren Müzesi'nin sessizliği içinde nesnelere bakarak dolaştığı sahneyi de atlamayalım. Aslında hiçbir şey olup bittiği yok ama gerilim dozu yüksek.
İlk iki filmin yazarları arasında bulunan Gary Dauberman, yönetmen olarak karşımıza çıktığı ilk filminde kurguya ve özel efektlere dayalı, gürültülü, gösterişli korku şovlarından uzak duruyor. Bunun yerine, babadan kalma eski usul gerilim sineması yapıyor. Böylelikle Annabelle'i ve kötü ruhların varlığını daha çok hissetmemizi sağlıyor...
Öte yandan hikâye, ilk iki filmde olduğu gibi çok parlak değil. Özellikle alt metinler açısından çok zayıf ve düz... Yegâne hedef seyirciyi germek. Senaryonun da gerilim sahnelerini peş peşe sıralamanın ötesine geçebildiğini söylemek zor.
Filmdeki en iyi gerilim sahnelerinden biri Ed Warren (Patrick Wilson) ve Lorraine Warren'ın (Vera Farmiga) Annabelle'i eve getiririrken otomobilleriyle mezarlığın yanında durdukları sahne... Burada Annabelle'in kötü ruhlar için bir tür işaret fişeği olduğu vurgulanıyor.
Annabelle'in cam muhafaza altına alınmasının ardından film, ikinci bölümünde önce üç ana karakterini tanıtıyor. Warren'ların küçük kızı Judy (Mckenna Grace), anne ve babasıyla ilgili çıkan bir gazete haberi yüzünden okulda kötü günler geçiriyor. Onun da annesi gibi öte dünyayla bağlantısı var, hayaletler görüyor. Anne ve babasının yokluğunda Judy'ye göz kulak olacak çocuk bakıcısı Mary Ellen, market sahibinin oğlu Bob'tan (Michael Cimino) hoşlanan kendi halinde, sakin bir genç kız... Mary Ellen'ın ısrarcı arkadaşı Daniela'nın ise tek bir amacı var. Warren'ların yokluğunda evde hayaletlerle bağ kurmak, kötücül nesnelerin saklandığı odaya girmek...
Daniela'nın sorumsuzluğuyla başlayan olaylar sırasında hikâyenin en ilgiye değer yanı, küçük Judy'nin, annesi ve babası olmadan hayaletlerle başa çıkmaya çalışması... Bu arada, Judy, Mary Ellen ve Daniela'nın, kötü ruhlar karşısında tam bir dayanışma sergilediklerini belirtelim.
Önceki Annabelle filmleri ve Conjuring serisinin genelinde kötücül ruhlara karşı en büyük güç, Katolik Kilisesi ve rahiplerdir... Seri, özünde inancın gücü üzerinedir. Burada da aynı mantık var ama kızlar tek başlarına da hiç fena değiller.
Daniela'da seyrettiğimiz genç oyuncu Katie Sarife de iyi. Filmin en ürpertici ve iyi sahnelerinde genelde o var... Özellikle, 10 saniye sonra olacakları önceden gösteren küçük ekranın önünde geçen sahneyi hem Sarife'in oyunu hem de fikir açısından beğendim.
“Annabelle 3”ü çok sevdiğimi, beğendiğimi söylemem mümkün değil ama korku gerilim sevenleri tatmin edecek bir film olacağını düşünüyorum. Özellikle de eski usul hayaletli gerilimleri sevenler için...
6/10