Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2020'de verilecek Oscar ödülleri için erken tahmin yapanların işaret ettiği ilk filmlerden biriydi “Balon Pilotları” (The Aeronauts)...

        “Akademi'nin radarı”na gireceği düşünülüyordu çünkü başrollerde Eddie Redmayne ve Felicity Jones vardı. Ayrıca gerçek bir olaya dayanıyordu...

        2018 yılında “Wild Rose” ile olumlu eleştiriler alan İngiliz yönetmen Tom Harper ve ödüllü senaryo yazarı Jack Thorne'un varlığı da önemliydi kuşkusuz...

        Yüksek beklentiler uyandıran “Balon Pilotları”, dünya prömiyerini birçok filmin Oscar yolculuğuna başladığı Telluride Film Festivali'nde yaptı. Hemen ardından da Toronto Film Festivali'nde gösterildi... Belki olumsuz eleştiriler almadı ama tahmin listelerinin çoğundaki yerini kaybetti... Genel eğilim “Evet, iyi film ama Oscar'a aday olacak kadar değil” şeklinde özetlenebilirdi...

        Amazon Studios yapımı olan ve bazı ülkelerde sinema salonlarında gösterime girmeden internette yayınlanacak “Balon Pilotları” için ben de çok farklı düşünmüyorum. Buna karşın, baştan sona ilgiyle izlenen, sürükleyici, oyalayıcı, iyi oynanmış, iyi çekilmiş bir film olduğunu da söylemeliyim.

        Tom Harper ve Jack Thorne, Richard Holmes'un 2013 yılında yayımlanan “Falling Upwards: How We Took to the Air” adlı kitabında yer alan ve tarihi kayıtlara geçen bir olaydan yola çıkmışlar. 5 Eylül 1862 yılında, bilimadamı James Glaisher ile balon pilotu Henry Coxwell, sıcak hava balonuyla daha önce hiç kimsenin çıkmadığı yüksekliklere ulaşma hedefiyle gökyüzüne doğru havalanmışlar...

        Film bu olayı temel alıyor ama Tom Harper ve Jack Thorne, dönemin ünlü balon pilotu Henry Coxwell'i devre dışı bırakıp onun yerine hayali bir kahraman olan Amelia Wren'i koymuşlar...

        Yeri gelmişken, özellikle İngiltere'de, olayın gerçek kahramanı Coxwell'in hayali bir karakterle değiştirilmesine sert eleştiriler getirildiğini hemen belirtelim. Harper ve Thorne, bu eleştirilere karşı, Amelia Wren'in o yıllarda erkek egemen dünyada var olmaya çalışan kadınların simgesi olduğunu söyleyerek savundular kendilerini.

        Kaldı ki, ismini Atlas Okyanusu'nu tek başına geçen Amerikalı pilot Amelia Earhart'tan alan Amelia Wren'in tümüyle hayal ürünü bir karakter olduğu da söylenemez. Harper ve Thorne, onu yazarken daha önceki bir dönemde, 1778-1819 yılları arasında yaşamış Fransız balon pilotu Sophie Blanchard'dan esinlenmişler. Amelia Wren'in kaybettiği eşi Pierre karakterinde ise Sophie Blanchard'ın eşi Jean-Pierre Blanchard'ı temel almışlar. Ayrıca filmin geçtiği dönemde tek başına uçuşlar gerçekleştiren Margaret Graham (1800-1880) adlı bir İngiliz balon pilotu olduğunu da hatırlatalım...

        Tüm bunlar düşünüldüğünde Amelia Wren'in, Sophie Blanchard ve Margaret Graham gibi 19. yüzyılda gerçekten yaşamış kadın balon pilotlarının temsilcisi olarak filmde yer aldığını düşünmek mümkün.

        Tarihsel gerçeklik meselesini bir yana bırakıp filme baktığımda gözlemlediğim ilk nokta, iki ana karakterin balona farklı amaçlarla binmesi... James Glaisher'in (Eddie Redmayne) hedefi, hava tahminini bilimsel temellere dayandırmak, meteoroloji bilimini geliştirmek. Bunun için balonla çıkılabilecek yükseklik sınırlarını zorlayarak atmosferi gözlemlemek istiyor...

        Tam da burada, yağmur, kar, sis gibi hava olaylarının önceden tahmin edilemeyeceğini iddia eden dönemin tutucu İngiliz bilimadamlarına karşı Glaisher'ın verdiği mücadelenin filmin öne çıkardığı meselelerden biri olduğunu belirtelim... Glaisher, bir yenilikçi ve devrimci olarak geliyor karşımıza. O balondan elinde mümkün olduğu kadar çok bilimsel kanıtla inmek istiyor.

        Amelia Wren (Felicity Jones) ise geçmişte yaşadığı travma nedeniyle balonla yükseklere çıkma konusunda endişeleri, sıkıntıları olan bir pilot... Yeniden gökyüzüne açılma konusunda gönülsüz... Ama gerektiğinde kamuoyu önünde sponsorları mutlu edecek bir gösteri insanına, cesur bir balon pilotuna dönüşmesini çok iyi beceriyor...

        Sonuçta, film sadece bir rekor denemesi ya da balon yolculuğuyla ilgili değil... James Glaisher'ın tutkularıyla Amelia Wren'in acıları arasında gidip gelen bir film bu... Ne var ki, karakterlerin psikolojisi ya da aralarındaki ilişkiler konusunda filmin derinleşip ilginç bir hale geldiğini söylemek biraz zor... Şimdiyle geçmiş arasında gidip gelen klasik flash-back tekniğinin, heyecanı artırmaktansa filmi daha da klişe bir hale getirdiği söylenebilir.

        Ana karakterin kadın olması, filmin artılarından biri... Böylelikle, bazı cinsiyetçi klişelerin ters yüz edilmesine de tanık oluyoruz.

        Filmin kendi adıma en çok sevdiğim yanı, 1862 yılında o dönemin imkânlarıyla çıkılan bir balon yolculuğunun içerdiği heyecan ve tutku oldu... Yönetmen Tom Harper, gökyüzünde süzülmek ve dünyaya yukarıdan bakma duygusunu gerçekten etkili şekilde anlatıyor. Özellikle gökyüzündeki o sessizlik anları çok hoş...

        Anlıyorsunuz ki, o yıllarda balonla yolculuk bazı anlarda gerçekten huzur verici, çok güzel bir deneyim. Bazı anlarda ise ölümcül tehlike içeren büyük bir risk...

        Filmin özellikle son bölümünde Tom Harper'ın balon yolculuğu filmleri özelinde, bazı anlarda Alfonso Cuaron'un “Yerçekimi” (Gravity) filmini hatırlatan, daha önce benzerini görmediğimiz sahnelere imza attığını söyleyebilirim. Dolayısıyla, Tom Harper'ın tüm gökyüzü ve balon çekimlerinde gerçekten iyi iş çıkardığını, bu sahnelerin her karesini çok iyi planladığını düşünüyorum.

        Redmayne ve Jones'un performanslarına kuşkusuz hiçbir itirazım yok. Redmayne daha önceki karakterlerini hatırlatmayan bir yorum denemiş. Felicity Jones da gayet iyi... Glaisher'ın arkadaşında “Yesterday”den hatırladığımız Himesh Patel'i, Pierre rolünde ise Fransız aktör Vincent Perez'i izliyoruz. Bu arada, İngiliz tiyatrosunun büyük ustası Tom Courtenay'in filmde Glaisher'ın demans hastası babasını canlandırdığını belirtelim.

        Oyuncu kadrosu gerçekten iyi ama film benim gözümde dram sahnelerinden ziyade gerilim ve aksiyon çekimleriyle kalacak... Balon yolculuğunu konu alan en iyi filmlerden biri olarak anılacağını tahmin etmek de pek zor değil.

        6.5/10

        Diğer Yazılar