Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Thor’un Marvel Sinematik Evreni’ndeki dördüncü solo serüveni ‘Thor: Aşk ve Gökgürültüsü’ (Thor: Love and Thunder), filmin bütününden ayrı duran, trajik ve acıklı bir distopya havasında açılıyor. Filmin kötü adamı Gorr the God Butcher’ın (Christian Bale) neden tanrılardan nefret ettiğini ve onları yok etmek istediğini öğrendiğimiz ağır tempolu dramatik bir sahne bu…

        Hemen peşinden gelen neşeli sahne ise filmin genel havasını daha doğru yansıtıyor: Seri kısa planlarla tempo hızlanıyor; aksiyon, eğlence ve mizah aynı anda başlıyor. Taştan adam Korg (Taika Waititi), Thor’un yaşam öyküsünü çocuklara masal tadında anlatıyor. Böylelikle, sadece önceki üç solo serüveninde olup bitenleri değil, Marvel Sinematik Evreni’nde başına gelen önemli olayları da yeniden hatırlıyoruz. Korg’un anlatımı, filmin alaycı, ironik tonunu önceden haber veriyor. ‘Thor: Aşk ve Gökgürültüsü’, Yeni Zelandalı sinemacı Taika Waititi’nin yönetmen olarak ilk kez dümene geçtiği ‘Thor: Ragnarok’a (2017) oranla komedi dozunu artıran bir film.

        2011 yapımı ilk filmden bu yana komedinin Thor serisine yakıştığını düşünürüm. Thor, Marvel Sinematik Evreni’nin en eğlenceli kahramanlarından biri gibi gelir bana. Çünkü hem süper kahraman hem süper kahraman parodisidir. Elinde baltası, kırmızı pelerini ve başlığıyla biraz demode bir hali vardır. İroni, demodeliğinden ve yabancılığından gelir. Tanrıların gezegeni Asgard’dan dünyaya gelmiş bir uzaylı değildir sadece. İskandinav mitolojisinden modern süper kahramanlar çağının orta yerine ışınlanmıştır adeta. O yüzden Avengers ekibinin arasında ‘sahada yabancı madde’ gibi durur.

        REKLAM

        Tanrıların soyundan gelmesi nedeniyle kibirli ve egosu büyük bir kahramandır. Hava atmayı sever. Süper güçlerine fazlasıyla güvenir, kavgaya, çatışmaya ön saflarda dalar; kahramanlığın gereklerini yerine getirir. Her koşulda rekabetçidir; mütevazı olmak nedir bilmez. Ama arkadaşları için kesinlikle güvenilir biridir. Savaşta neyi var, neyi yoksa ortaya koyar. Zayıf yanları da vardır. Mesela, insan ilişkilerinde başarılı olduğu söylenemez. Evlat, kardeş, arkadaş ve sevgili olma konusunda çok iyi değildir. Ayrıca, yenilgiyi hazmedemez ve kendini toparlamakta zorlanır. Özetle, bütün o süper güçlerine karşı ergenlikte kilitlenip kalmış saflığında ironik bir yan vardır.

        Filmin ilk bölümünde anlattığı hikâyelerin sonunda Korg, Thor’un süper kahraman olmaktan başka işe yaramadığını ima eder. Haklıdır da… Marvel sinematik Evreni’ndeki geçmişi itibarıyla, süper kahraman olmayı bıraktığında başına neler geldiği aşikardır. Karşımıza çıktığında Galaksinin Koruyucuları ile birlikte maceradan maceraya koştuğunu görürüz. Ama onlar da assolist egosuna sahip Thor’dan ayrılmaya hazırdırlar. Peter Quill (Chris Pratt), ‘Başın sıkıştığında sevdiklerinin gözünün içine bakacaksın’ gibi bir şeyler söylerken bakışlarını Thor’dan kaçırması manidardır. Geçmişte babası ve kardeşleriyle sorunlu ilişkiler yaşamış Thor’un ruhundaki eksik parçanın sevgi olduğunu hissederiz. İlk iki filmden tanıdığımız Jane Foster’ı (Natalie Portman) gördüğümüzde Thor’un içindeki o boşluğu onun doldurabileceğini anlarız.

        ‘Thor: Aşk ve Gökgürültüsü’ adından da belli olduğu gibi romantik bir film. Ama romantik komedi olduğunu söylemek kolay değil. Komedi ve romantizm, eğlence ile keder kol kola ilerliyor. Trajedi ise adeta pusuda bekliyor. Olayların her an karanlık bir noktaya sürüklenebileceğini hissediyorsunuz.

        Tüm bunların ötesinde, senaryoyu Jennifer Kaytin Robinson ile yazan Taika Waititi’nin asıl amacı, 1980’lerin filmlerini hatırlatan renkli, eğlenceli bir aksiyona imza atmak. İlk bölümde, Thor’un Galaksinin Koruyucuları ile birlikte savaştığı gezegendeki o kaotik estetik belki tüm film boyunca devam etmiyor. Ama sahneye baktığımızda filmin anlatımını oluşturan tüm bileşenleri görmek mümkün. Özel efektlerin ağırlıkta olduğu gösterişli bir fantezi dünyası bekliyor seyirciyi. Aksiyon sahnelerinde bilgisayar kökenli görüntülerin çok ağır bastığını tahmin etmek zor değil. Bazı sahnelerde video oyun estetiğini hissetsek de Waititi’nin bunu tüm filme yaydığını söyleyemem. Belirleyici olan daha çok resimli roman estetiği. Waititi, çok renkli, canlı ve masalsı bir Marvel dünyasına götürüyor bizi.

        REKLAM

        Senaryoyu yazarken ve filmi çekerken belli ki Waititi’nin aklındaki güçlü motiflerden biri masaldı. 20. Yüzyıl uzay bilimkurgularından ziyade eski uygarlıkların, kültürlerin hayal gücündeki kadim imgelere dönen bir yanı var Thor serisinin… Kurtardığı ama aynı zamanda biraz ortalığı dağıttığı gezegende Thor’a hediye olarak verilen dev keçiler ve onların koşulduğu, Asgard’daki turistik hava aracından bozma Tanrıların uzay arabası, bizi direkt olarak masalsı bir imgeleme götürüyor. Gorr’un Asgardlı çocukları kaçırıp içine koyduğu kafesi unutmamak gerek. Finale doğru Thor’un çocuklardan oluşturduğu ordu da aynı masalsı atmosferin bir parçası. Film yer yer mitolojik öyküleri ve peri masallarını akla getiriyor.

        Tam da burada, Jane’i Mighty Thor haline getiren, Mjolnir adlı baltayı; Thor’un ışık hızından bile hızlı uzay yolculuğu yapmak, uçmak ve savaşmak dahil her durum için kullandığı yeni baltası Fırtınakesici’yi (Stormbreaker) de bu masalsı dünyanın içine yerleştiriyor Waititi… Bu arada, ilgili seyirciler için matrak Freudien alt metinler koymayı ihmal etmiyor. Nasıl yorumlarsak yorumlayalım, Thor’un, eski ve yeni baltalarıyla olan konuşmaları, onları kişileştirmesi, hayli ironik anlara vesile olabiliyor. Bana sorarsanız, Waititi, süper kahramanlık imgesiyle dalga geçmenin ötesine geçiyor. Thor’un hiç bitmeyen ergenliğiyle süper kahramanlığı arasındaki bağı belirginleştiriyor. Benzer süreçten geçen Peter Quill’in kendisini ayna gibi yansıtan Thor’la neden çok anlaşamadığı biraz daha netleşiyor kafamızda.

        Öte yandan, Zeus (Russell Crowe) sahneye çıktığında, Thor’un onun yanında daha olgun göründüğünü not edelim. Zeus sahnesinde Waititi’nin Woody Allen’ın ilk dönemlerini hatırlatan bir mizah tarzına yaklaştığı kesin. Sürpriz yıldız oyuncuları karşımıza getiren Asgardlı küçük tiyatro grubunun Thor efsanesini son derece mütevazi ama kreatif özel efektlerle yorumladığı oyun da çok eğlenceli geldi bana. Başta bu sahne olmak üzere, Waititi’nin ‘Thor: Ragnarok’a oranla kendi mizah tarzına daha çok yaklaştığını düşünüyorum. Ama ‘Thor: Aşk ve Gökgürültüsü’nün daha iyi olduğunu öne süremem. Gişelerde seyirciler nasıl tepki verir bilmiyorum ama ne denli trajik ve acıklı olaylara sahne olursa olsun Marvel Sinematik Evreni’nin en hafif filmlerinden biri var karşımızda.

        REKLAM

        Türkiye’ye oranla Batı’da daha çok ilgi görebilecek bu mizah duygusu, eleştirmenlerde karşılığını bulabilir ama seyircilerdeki yankılarını tahmin etmek zor. O yüzden gişelerden gelecek sonuçlara göre ‘Thor: Aşk ve Gökgürültüsü’, Thor serisinin geleceği için, dönüm noktası olabilir. Seri ya buradaki mizah dozu yüksek konsept üzerinden ilerler ya da önceki iki filmden birinin tonuna döner. Yani, ya ilk filmde olduğu gibi komediyle dram arasında orta yol bulunur ya da ikinci filmin dram ağırlıklı karanlığı tercih edilir. Bana sorarsanız, Marvel, Thor’u komedi dram dengesi açısından Galaksinin Koruyucuları ile aynı rotaya oturtmak istiyor ama işleri kolay değil. Çünkü komedi açısından Thor’daki malzeme kısıtlı. Thor, ancak Hulk veya Peter Quill gibi bir başka süper kahramanla eküri olduğunda daha eğlenceli oluyor. Peter Quill’in ekibiyle birlikte Thor’u daha ilk bölümde terk edip gittiği filmde bu boşluğu yeni süper kahraman Jane Foster / Mighty Thor dolduruyor. Bu arada, Tessa Thompson’un canlandırdığı Valkyrie’yi unutmayalım. O da artık Thor ekibinin önemli karakterlerinden biri olmuş durumda.

        Sonuç olarak, ‘Thor: Aşk ve Gökgürültüsü’ eğlenceli bir aksiyon. Sorunu, dönemin birçok süper kahraman filmine göre daha yüzeysel olması. Özellikle ilk yarıda birçok sahnede eğlenip güldüğümü söyleyebilirim ama tüm seyircilerde benzer tepkiler gördüğümü iddia edemem. İkinci yarıda ise aksiyon ve macera dozu artıyor. Hatta sonlara doğru Thor – Jane ilişkisi ve Gorr’un trajik kişiliğiyle film dramatik olarak irtifa kazanıyor ama sadece belirli ölçülerde…

        Uzun lafın kısası, eğlenmek, oyalanmak ve iyi vakit geçirmek isteyen süper kahraman janrı meraklılarına önerebilirim ama dramatik derinlik ve ciddiyet arayanların, hafiflikten hoşlanmayanların uzak durması iyi olabilir.

        6.5/10

        Diğer Yazılar