Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ‘Küçük Denizkızı’ (The Little Mermaid), Disney Stüdyosu’nun son yıllarda peş peşe gerçekleştirdiği yeniden çevrimlerden biri…

        1989 yılının kasım ayında vizyona giren ilk film, gişelerde gösterdiği başarıyla Disney Rönesansı dediğimiz dönemin başlangıcı olarak kabul ediliyor bugün.

        Eleştirmenlerden yüksek notlar alan ve animasyon türünün klasikleri arasına giren film, Hans Christian Andersen’in 1837 tarihli masalından yapılan serbest bir uyarlamaydı. 34 yıl sonra gelen ve ilk filmi temel alan ‘live action’ formatındaki yeniden çevrimin çıkış noktası da hiç kuşkusuz aynı masal… Hatta başında Andersen’den bir alıntı dahi var. Ama senaryosunu David Magee’nin yazdığı yeni filmin, çok sadık bir yeniden çevrim olduğunu söylemek imkânsız. Ayrıntılara inildikçe birçok farklılık çıkıyor karşımıza. Öte yandan, hikâye aşağı yukarı aynı güzergahta ilerliyor.

        Deniz altındaki uygarlıkta yaşayan denizkızı Prenses Ariel (Halle Bailey), babası Kral Triton’un (Javier Bardem) koyduğu yasaklara rağmen insanları ve onların yaşadığı yerleri çok merak eder. Öylesine merak eder ki, deniz altında yatan gemi enkazlarında bulduğu eşyaları özel bir yerde saklar. İşlevlerini ise insanların dünyasını tanıdığını iddia eden kuzey sümsük kuşu Scuttle’dan (Awkwafina) öğrenmeye çalışır. Scuttle, Ariel’in üç uçlu küçük mızrak dediği çatalın bir çeşit tarak olduğunu söyler mesela…

        REKLAM

        Bir ada krallığının prensi olan Eric (Jonah Hauer-King) de annesi Kraliçe Selina’nın (Noma Dumezweni) ‘Adada kal’ uyarılarına kulak asmayan bir gençtir. Kendisine eşlik eden Sir Grimsby (Art Malik) ile bölgenin fırtınalı ve tehlikeli denizlerinde yolculuklar yapmayı, yeni yerler keşfetmeyi sever.

        Ariel, babasının yasaklarına rağmen gizlice çıktığı gemide tanık olduğu doğum günü kutlamasında görür Eric’i. Saklandığı yerden hayallerini, düşüncelerini dinler ve ondan etkilenir. Onu göremeyen Eric, aynı gece çıkan fırtınada gemide çıkan yangın sonrası baygın olarak denize düşer. Ariel hemen yardımına koşar ve kumsala çıkardığı Eric’i şarkısıyla hayata döndürür. Eric’i arayanların sahile indiğini fark etmesiyle ortadan kaybolur. Eric uyandığında çevresindekilere bir kız tarafından kurtarıldığını söyler. Yüzünü görmediği kızın sadece sesini ve şarkısını hatırlar. Onu bulmak için artık elinden geleni yapmaya kararlıdır.

        Ariel ise Eric’le birlikte olmak için deniz cadısı ahtapot Ursula (Melissa McCarthy) ile anlaşma yapar. Ursula sesini kendine vermesi şartıyla onu insana çevirir. Üç gün içinde Eric ile öpüşürse hayatının sonuna kadar insan kalacağını söyler. Aksi halde, eski haline dönecektir. Ariel şartları kabul eder ama Ursula’nın gizli ve kötü emellerinden tümüyle habersizdir.

        ‘Küçük Denizkızı’, Disney’in son yıllardaki bütün yeniden çevrimlerinde olduğu gibi oyuncu kadrosunda farklı ırkları, etnik kökenleri bir araya getirme ve çokkültürlülüğü savunma esası üzerine kurulu bir masal… Deniz canlılarının dünyasına ve Eric’in krallığına baktığımızda Yeryüzü’ndeki etnik çeşitliliğin bir yansımasını görüyoruz. Her iki toplumda da iç barış var ama dış dünyaya karşı korku ve kaygı besliyorlar. İnsanlar, deniz canlılarından korkuyor. Deniz canlıları ise insanların tümüne yaşam alanlarını kirleten tehlikeli avcılar olarak bakıyorlar. Dolayısıyla, her iki toplum da içine kapalı olarak yaşamayı tercih ediyor.

        REKLAM

        Ariel ve Eric, işte tam da bu ‘içe kapanma, dış dünyadan korkma, farklı olanı ötekileştirme’ anlayışına karşı çıkıyorlar. Ariel, insanları tanımak isterken; Eric adasından çıkmak ve başka kültürlerle etkileşime geçmeyi hedefliyor. Daha onlar birbirlerini tanımadan, biz ikisinin ruh ikizleri olduğunu hissediyoruz aslında. Bu arada, Eric’in de deniz canlılarını sevdiğini, onların yaşam haklarına saygı duyduğunu ve denizden topladıklarını sarayın bir odasında sakladığını görüyoruz.

        İlk filmde de vardır benzer motifler. Ama yeni filmde, 21. Yüzyıl sinemasının genel karakteristiği olarak çokkültürlülük fikrinin daha fazla öne çıkarıldığı aşikâr. Ayrıca Ariel, biraz daha güçlü ve aktif bir karakter. Kendi başının çaresine bakmayı ve gerektiğinde savaşmasını biliyor.

        Cadı Ursula, yeni filmde Kral Triton’un cezalandırdığı kız kardeşi olarak çıkıyor karşımıza. Ne var ki, hakkıyla geliştirilen bir geçmiş hikâyesi yok. Ursula, Disney masallarındaki eski antagonistlerin ana karakterlere dönüştüğü ‘Malefiz’ (2014) veya ‘Cruella’ (2021) filmlerinde olduğu gibi yeni bir bakış açısıyla ele alınmıyor. Kraliyet ailesinin biyolojik çocuğu olmayan Eric’in nereden geldiği sorusu da belirsiz kalıyor. Özetle, hikâyedeki yeni fikirler pek geliştirilemiyor ve ‘Küçük Denizkızı’ Disney yeniden çevrimleri arasında, getirdiği farklı yorumla öne çıkan filmler arasına giremiyor.

        1989’un animasyon teknolojisiyle gerçekleştirilen ‘Küçük Denizkızı’ gibi bir filmi 2023’te ‘live action’ olarak seyircilere sunduğunuzda kuşkusuz biçim ve teknik öne çıkıyor. Kaldı ki, temel amaçlardan biri, başarısı garantili bir hikâyeyi 21. Yüzyıl sinemasının teknolojisiyle anlatmak değil mi? Disney belki de bu nedenle ‘Orman Çocuğu’ (The Jungle Book – 2016) ve ‘Aslan Kral’ın (The Lion King – 2019) yeniden çevrimlerini teknik anlamda tam bir gövde gösterisine dönüştürmüştü. Yeni teknolojilerin uygulandığı bu filmlerin ardından gelen ‘Küçük Denizkızı’ da aynı stratejinin ürünü.

        REKLAM

        ‘Küçük Denizkızı’, ‘live action’ formatının CGI ile birlikte yer yer hiper gerçekçi bir animasyona dönüştüğü bir film… Ariel’in arkadaşları tropik balık Flounder (Jacob Tremblay), yengeç Sebastian (Daveed Diggs) ve Scuttle, sonuçta oyuncuların seslendirdiği animasyon karakterler… Deniz altındaki çekimlerde de hayli yoğun bir CGI kullanımı var. Öte yandan, özellikle müzikallerdeki tecrübesiyle tanıdığımız yönetmen Rob Marshall’ın teknolojinin her şeyin önüne geçtiği bir film çekmek istemediği belli. İlk filmin naif ve masalsı dünyasını korumak istediğini görebiliyoruz. Oyuncularla çalışmanın avantajını da kullanıyor. Ariel’de Halle Bailey başta olmak üzere oyuncular ‘live action’ formatının en değerli yanı olarak filme önemli bir katkı sağlıyorlar. Ama kreatif olarak ilkinin ötesine geçebilen ve ‘Malefiz’, ‘Orman Çocuğu’, ‘Cruella’ gibi kendi artistik değerini bağımsız şekilde oluşturan bir yeniden çevrim çıkmıyor ortaya.

        ‘Küçük Denizkızı’, Disney müzikallerinin çoğu gibi türün altın çağındaki filmlerin estetik rotasını izliyor; yeni bir şey getirmiyor. Sonuçta, kendi adıma yeni ve heyecan verici bir şey bulduğumu söyleyemem.

        Buna karşılık, hem yeni kuşak hem ilk filmi bilen seyirciler için şüphesiz çekici yanları var. Alan Menken ile Lin Manuel-Miranda imzalı şarkıları ve denizde geçen gösterişli aksiyon sahneleriyle aile filmi seyircisi için eğlenceli bir seçim olacağını düşünüyorum.

        6/10

        Diğer Yazılar