Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün gece Millet İttifakı’nın CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu Habertürk ekranlarında Didem Arslan Yılmaz’ın konuğuydu.

        Biz de meslektaşlarım Deniz Zeyrek ve Nagehan Alçı ile birlikte kendisine pek çok konuya ilişkin sorular sorduk.

        Öncelikle, İstanbul gibi bir kentin belediye başkan adaylığı aynı zamanda politik bir pozisyondur. Buna talip olan kişinin memlekete ilişkin vizyonu, küresel meselelere nasıl baktığı, ne düşündüğü, gazeteciler ve vatandaşlar tarafından doğal olarak merak edilir. Londra’nın Müslüman belediye başkanına röportajlarında onlarca politik soru sorulduğu gibi, İstanbul adayına da her şey sorulabilir. Bu Binali Yıldırım için de Ekrem İmamoğlu için de böyledir.

        Dolayısıyla İmamoğlu’na; “FETÖ, PKK, Avrupa’nın Türkiye perspektifi, S-400’ler, ABD-Türkiye ilişkileri, hatta Guaido mu Maduro mu?” diye sormak bile pek çok anlam iktifa eder.

        Sosyal medyada bunun üzerinden tartışma başlatan ve bizleri hedef alan paylaşımları anlamak zor.

        Sürekli basın özgürlüğünden bahsedip, sonra bir gazeteci soru sorduğunda “Viyana kuşatmasını da sorsaydınız” diye istihza etmek, “neden bu konulara girdiniz” baskısı yapmak, “yandaş” diye yaftalamak ikiyüzlü bir tutum. Gazeteci sizin işinize geleni sorduğunda iyi güzel, diğer türlü “sorunlu” oluyor. Sosyal medyadaki ahlâksızlıklara dikkat çekenler, önce sosyal medya ahlâksızlığından uzak durmalı... Kendimize yapılmasını istemediğimizi başkalarına yapa yapa duygudaşlık yoksunu bir memleket olacağız vesselam.

        Bu çerçevede biz de dün Sayın İmamoğlu’na Habertürk yayınında dilediğimiz gibi, merak ettiğimiz, düşündüğümüz şeyleri sorma fırsatı bulduk. Vakit kısıtlıydı, çok fazla farklı başlığımız da vardı, onları da yayın sonrası konuştuk.

        Sosyal medya bazen oldukça kirli bir alana dönüşüyor. Orada başlayan kirlilik süratli bir şekilde evlerimizi, sokak ve meydanlarımızı kuşatabiliyor.

        Şimdi, İmamoğlu yayınından daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi yemek menüsü üzerinden başlayan tartışmalar ve dün akşam kendisine sormuş olduğum “terör örgütlerine” dair sorunun, ulusal ve sosyal medyada bulduğu karşılık ve çarpıtılmış-yarım haberciliğin yaratmaya çalıştığı algıya ilişkin birkaç cümle edeceğim.

        İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki ilk mesai gününde mutfak personeli ile İmamoğlu arasında geçen “menüde musakka var, size antrikot” diyaloğu, pek çok gazete, haber kanalı ve internet sitesinde “kurgu, yalan, piyes” olarak lanse edilmeye çalışılmıştı.

        O gün Habertürk’te “Nedir Ne Değildir” programının canlı yayınındaydık.

        Bir konuğum İmamoğlu’nun bu videosunun “kurgu” olduğunu iddia ettiğinde, tarafıma büyükşehir belediyesinde yöneticilik yapan Ak Parti’li bir dostumdan gelen mesaj üzerine; “İmamoğlu’nun mutfakta konuştuğu kişi, söylentinin aksine Beylikdüzü Belediyesi'nden getirilmiş biri değil; daha önce de büyükşehir belediyesi özel kalem mutfağında çalışan bir personel. İkili menü ve sonrasında talep edilen menü eşitliği meselesi de kurgu değil gerçek” açıklamasını yapmıştım.

        Günün sonunda, süreç boyunca “AK Partili görünen” ve gerçek kişilerce yönetilmeyen sosyal medya hesaplarınca ve dahi gerçek kişi ve basın kurumlarınca yapılan pek çok haberin “sözü özden ayrıştırarak ve gerçekliğin çok uzağına taşıyarak” yapıldığı, yazıldığı ve yayıldığı anlaşıldı.

        Gerçeğinden çarpıtılarak yapılan haberlerin bir seçim propagandası aracı olamayacağının- olmaması gerektiğinin tecrübe edilmesi gerekirken, benzer bir ikinci durum da dün akşam gerçekleşen programda tekrarlandı.

        İmamoğlu,“PKK’ya FETÖ’ye ve özellikle yabancı basının Türkiye ve İstanbul seçimleri üzerinden tartıştığı meselelere ilişkin bir mesajınız olur mu ?” soruma karşılık:

        “Ne olabilir ki, gelin Türkiye’yi hep beraber yönetelim. Sayın Cumhurbaşkanı, sayın24 Haziran’da yetki alan AKP’li yetkililer…” diye yanıt verirken “Gelin Türkiye’yi hep beraber yönetelim” çağrısını esasında“Cumhurbaşkanı ve AK Parti yöneticilerine”yapıyordu.

        İmamoğlu’nun cümleye girişi, yayın sırasında beni de şaşırttı. “Acaba yanlış mı anladı?” diye müdahale edip; “FETÖ-PKK” diye araya girmek üzereydim ki, tamamladığında; soruyu doğru anladığı, cevaben de; “tüm terör örgütlerine karşı Sayın Cumhurbaşkanı ile birlikte omuz omuza mücadele edelim”dediği ortaya çıktı.

        Herkesin bildiği eski bir fıkradır:

        Bektaşi'ye "Neden namaz kılmıyorsun?" diye sormuşlar, "Allah Kur'an'da namaza yaklaşmayın buyuruyor" demiş. Dün gece biz, tam da böyle bir fıkra yaşadık.

        Yayın esnasında ve sonrasında telefonuma gelen yüzlerce mesaj ve gönderi, bazı troll hesapların bu konuşmayı yarısında keserek, İmamoğlu sanki FETÖ ve PKK’ya “Gelin Türkiye’yi birlikte yönetelim” demiş gibi paylaşmaya başladı.

        Sosyal medya kesmedi, haber siteleri ve bazı “gazeteci” dostlarımız da işin aslını hiç araştırmadan gelen video üzerinden haberler, paylaşımlar yaptı.

        Bir defa bu durum, öncelikle o yayını yöneten moderatör arkadaşımıza ve bizlere hakarettir.

        Orada oturan hiç kimse, “Türkiye’ye karşı ihanet içerisinde olanları, ülkemizde terör eylemi yapanları destekleyecek” bir açıklama karşısında sessiz kalmaz.

        İmamoğlu’nu farklı şekilde eleştirmek, çelişkilerini tespit etmek, gerçek veri ve sebeplerle ifadelerine şerh düşmek mümkünken, böylesine yanlış bir yöntemlebunları paylaşmanın, AK Parti’ye negatif yansımaları oluyor.

        Bu hareketler belki bir – iki gün puan kazandırmış gibi görünebilir. Ama hakikat ortaya çıktığında, bunu yapanlar da sessiz kalanlar da vicdanlarda mahkum olur.

        Zira İmamoğlu ve ekibi, konuşmanın tamamını paylaştığında ve gerçekte ne olduğu gün yüzüne çıktığında, yaklaşık 12 saatlik bu çirkin çabanın aslında karşılığı olmayan-toplumsal olarak da karşılık bulmaması gereken bir durum olduğu anlaşılıyor.

        AK Parti'nin, seçim kampanyası sürecinde hakikatsiz ithamlarla ve troll hesaplarla süreci yöneten kişilerle ilişkisini kesmesi ve parti imajını korumak adına, lehine zannedilen asılsız haberlerin aleyhine dönmesine müsaade etmemesi gerekiyor.

        Aksi halde, yanıltılmaya ve bir tarafa çekiştirilmeye çalışılan toplum er ya da geç hakikatle yüzleştiğinde, ilk olarak kendisini çekiştiren tarafın güvenilirliğinden şüpheye düşecek ve hatta bu kez inandığı diğer doğruların da yalan olabilme ihtimali üzerine düşünecektir.

        Diğer Yazılar