Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Vaşington - Ankara arası seyahat uçakla 10 saat, 54 dakika sürüyor. Bu süre rötarsız, aktarmasız ve hava şartlarının normal olduğu sadece havada geçen direkt uçuş zamanı. Mesafe tamı tamına 8 bin 719 km.

        Erdoğan-Trump buluşmasının zamanlaması bir hayli ilginç oldu.

        Çünkü 13 Kasım gününün (dün), eksi 2 derecede çoktan kışa adım atmış, buz kesen ABD başkentindeki tek gündemi Başkan Donald Trump hakkındaki azil sürecine yönelik soruşturmanın kamuoyuna açık bölümünün Kongre'de başlamasıydı.

        Trump'ın siyasi çıkarları için Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'den iyilik yapmasını ve kendisine yardım etmesini istediği iddialarıyla çalkalanan ABD’de medyanın ve yasa yapıcıların gündeminde daha çok azil soruşturması vardı.

        Amerikan halkının ve Vaşington’daki karar dinamiklerinin tüm parametrelerine etki eden herkesin gözü kulağı, tanıkların dinleneceği oturumlardaydı.

        Dolayısıyla Amerikan televizyonları ile internet medyası Kongre’deki azil sürecini konuşup tartışıyordu.

        Bu önemli hatırlatma sonrası gelelim Türkiye-ABD ilişkileri açısından “en kritik ziyaret” vurgusuyla ifade edilen buluşmanın ayrıntılarına…

        Türkiye müttefik bildiği ABD’den aslında düşmanca bir muamele görüyor. Hem askeri hem de ekonomik alanda.

        8 Eylül 1952'den bu yana NATO müttefikimiz diye değerlendirdiğimiz ABD ve onlar gibi öne çıkmasa da faaliyetleri itibariyle Fransa, bize Suriye sınırımızda PKK/YPG terör ordusunu tuzakladı.

        Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik paranoyanın çok ötesinde, hayati bir tehditle karşı karşıyayız.

        Bizzat NATO müttefiklerimizin mimarı olduğu bir tablo duruyor önümüzde.

        Bu tablo; İsrail, ABD, Mısır ve Suudi Arabistan dörtlüsünün pozisyonuyla iyice şekillendi.

        Rusya ve İran da, Suriye’nin içine düştüğü iç savaş bataklığına müdahil olarak yaşanan kargaşayı fırsata dönüştürdü.

        Oysa bundan 9 yıl kadar önce “Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yeni bir demokratik ve toplumsal düzene kavuşma yönündeki özlemlerimizin” gerçekleşebileceğine yönelik umutların tarifsiz heyecanı içindeydik.

        Türkiye ve ABD’ye yeni, heyecanlandırıcı bir işbirliği potansiyeli sunan hamlelere tanıklık ediyorduk.

        Gelişmeler, “Türkiye-ABD ilişkileri için uzun zamandır ihtiyaç duyulan harcı sağlayabilir” diyorduk.

        Diyorduk da diyorduk.

        Hem de yapısal birçok sorunlarımıza rağmen.

        * * *

        Bugüne dönelim hemen.

        Karşımızda 2003 yılında Irak’ı işgal ederek paramparça etmiş, ülkeyi etnik, mezhebi ve meşrebi bataklığa sürüklemiş bir ABD ve Batı ülkeleri koalisyonu var. Bunu yanlarına Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de alarak yaptılar.

        Ardından Suriye, benzeri bir uçuruma itildi.

        Türkiye için de benzer planların yapıldığını artık görmeyen kalmadı.

        Toprak bütünlüğümüze yönelik her türlü tuzağı planlıyorlar.

        Terör örgütü PKK/YPG’ye SDG (Suriye Demokratik Güçleri) adıyla meşruiyet kazandırmak isteyen, bunun için de tüm askeri ve siyasi zeminin hazırlığını yapan gözü dönmüş sözde müttefiklerle karşı karşıyayız.

        İsrail bile PKK/YPG ilişkisini açığa vurdu.

        Rusya bunlardan farklı davranmıyor.

        Tehdit büyük ve ürkütücü!

        * * *

        Türkiye - ABD ilişkileri güven artırıcı hamlelere acil ihtiyaç duyulan sıkıntılı ve de sisli bir atmosferde soluk alıp veriyor.

        VAŞİNGTON’DA NE OLDU, KİM NE DEDİ?

        Amerikan Başkanı Trump, sözlerine bir kez daha şaşırtmayan ifadelerle başladı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye’nin NATO’nun Afganistan görevine yaptığı katkıyı ve DEAŞ’la mücadeledeki ortaklığını övdü.

        Öldürüldüğünü söylediği DEAŞ lideri El Bağdadi’nin sonuna dair operasyonu gündeme getirerek, “Türkiye belirli bölgelere gireceğimizi biliyordu. Çok çok yardımcı oldular. Terörle mücadeledeki işbirliğinden dolayı Türkiye vatandaşlarına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a müteşekkiriz” ifadelerini kullandı.

        Trump Cumhurbaşkanı Erdoğan için de “Onun bir hayranıyım” dedi.

        CNN'in Beyaz Saray muhabiri Kevin Liptak, ABD Başkanı Trump'ın "güçlü liderlere" gösterdiği yakınlık konusunda örnekler vererek; "Ancak hiçbir lider, Erdoğan kadar, Trump'tan istediğini elde edemedi" dedi.

        Amerika’nın dünyanın süper gücü olduğunu, ABD ile diplomatik kanalların açık olması gerektiğini, her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın bu düzeyde temasların çok önemli olduğunu cebimize koyalım.

        Uluslararası ilişkiler çalışan her akademisyen ve siyasetçinin neredeyse ortak kanaati; “Erdoğan ABD’ye mutlaka gitmeli ve bu iletişimi korumalı” yönündeydi.

        Haklıydılar. O feci mektup iade edilmeliydi, edildi. Senatörlerle görüşme içeride Trump'ı Türkiye ile ilişkiler konusunda rahatlatmaya dönük bir adımdı. Belki başarılı olundu.

        Türkiye NATO'daki varlığını muhafaza ettiği sürece Rusya ile masaya güçlü oturabilir. ABD ile bu düzeyde temas korunduğu sürece Türkiye'nin Putin için önemi artar. Dolayısıyla bu dengeler her daim korunmak durumunda.

        Şimdi biraz rasyonel sonuçlara bakalım;

        ABD Başkanı Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ikili ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak bir basın toplantısı düzenledi.

        Toplantıda Suriye meselesinden, 15 Temmuz hain darbe girişiminin elebaşı Fethullah Gülen'e, 1915 olaylarının ABD Temsilciler Meclisi'nde "Ermeni Soykırımı" olarak tanımlanmasına kadar birçok başlık ele alındı.

        ABD Başkanı Trump'ın gündeme getirdiği konular arasında, iki ülke arasında bir yılı aşkın süredir devam eden bir kriz olan S-400 savunma sistemi de yer aldı.

        Trump, Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400 savunma sistemi için "Çok büyük zorluk oluşturuyor, umarız bunu düzeltebiliriz." şeklinde konuştu.

        S-400'lere ilişkin bir atıf da, görüşme trafiği sonrası Beyaz Saray'dan yapılan değerlendirme bildirisinde yer aldı.

        Beyaz Saray metninde, "Diğer konularda ilerleme sağlanabilmesi için, Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi konusu etrafındaki sorunları çözmeliyiz" ifadesi kullanıldı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ise basın toplantısında Patriot konusunu gündeme getirdi ve "Değerli dostum Türkiye'nin Patriot'lar konusunda karşılaştığı haksızlığı Osaka'da ifade etti. Türkiye'ye teklif verilmesi durumunda Patriot'ları almak istediğimizi tekrar söyledim." şeklinde konuştu.

        Erdoğan, Gülen'in iadesi talebini de gündeme getirdiğini açıkladı ve ABD'ye çok sayıda belge verdiklerini söyledi:

        "Bütün bu olayların faili olan bir insanın ABD'de 400 dönüm bir arazide yaşayarak oradan dünyadaki başka yerleri idare etmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Bu seyahatimizde belgeler ayrıca getirdik, bunları da kendilerine takdim edeceğiz. Umarım bu belgeler ışığında bizden nasıl teröristler istendiğinde veriyorsak onlar da verirler".

        Türkiye’nin ABD yönetimine sunduğu bu kaçıncı belge ve iade talebi artık hatırlamıyorum. Ancak ABD, beslediği ve koruyup kolladığı Gülen’i vermez, vermeyecek de.

        Erdoğan’dan Ferhad Abdi Şahin (Mazlum Kobani) mesajı

        Ne acıdır ki ABD bir teröristi muhatap aldığını dünkü randevunun uluslararası kamuoyu önündeki diyaloglarında da pervasızca dile getirdi.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan basın toplantısında Başkan Trump’ın daha önce birkaç kez telefon görüşmesi gerçekleştirdiği ve bazı Kongre üyelerinin de Vaşington’a davet ettiği terör örgütü PKK/YPG elebaşı Mazlum Kobani kod adlı Ferhad Abdi Şahin hakkında Türkiye’nin belgelerini aktardığını anlatırken, “Bu kişinin ABD’de muhatap alınmasını üzüntüyle karşıladım. Bu kişi şu anda Türkiye’de hapiste olan Apo’nun manevi oğlum dediği bir kişidir” ifadelerini kullandı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, Vaşington ziyareti öncesinde Türkiye’de yaptığı açıklamada, Ferhad Abdi Şahin ile ilgili bilgileri içeren ve bu kişinin Türkiye’de hangi terör saldırılarından sorumlu olduğuna ilişkin kayıtların ABD tarafıyla paylaşılacağını söylemişti.

        Erdoğan, bu kişinin hem ABD hem de Rusya tarafından muhatap alınmasını eleştirdi. Ferhad Abdi Şahin’in terörist olduğuna ilişkin CIA’in elinde de belgelerin olduğunu belirtti. ABD tarafına bu konuda Türkiye’nin hassasiyetini ilettiklerini söyledi.

        Gazeteci Hilal Kaplan, basın toplantısının soru cevap bölümünde Donald Trump’a Ferhad Abdi Şahin’i Beyaz Saray'a davet ettiğini, onun bir terörist olduğunu, Türkiye halkının bu durumdan duyduğu rahatsızlığı hatırlattı ve; ”Bugünkü görüşme sonrası halen Kobani'yi Beyaz Saray'a davet etmeyi düşünüyor musunuz?" diye sordu.

        Trump; “Onunla (Mazlum Kobani) çok iyi bir telefon konuşması yaptık. Çok yakın çalışıyoruz. Sizin Cumhurbaşkanınız ile de çok yakın çalışıyoruz" dedi.

        Skandal ötesi bir durum.

        Bu teröristin ABD gibi bir ülkenin başkanı tarafından muhatap alınması hiçbir şekilde anlaşılır değil. Teröre destek bundan öte nasıl olur?!

        Amerikan Başkanı, ülkesinin istihbarat örgütü tarafından “terörist” denilen bir katille tüm dünyanın gözü önünde “Onunla çok yakın çalışıyoruz” diye övgüler düzüyor.

        Yüzlerce insanımızın öldürülmesine neden olan bir terörist ve böyle birisi bizim stratejik ortağımız denilen ABD tarafından “general” diye tanımlanıp Başkan nezdinde kabul görüyor. Gel de ABD’ye güven!

        “Bizim sorunumuz Kürt kardeşlerimizle değil, teröristlerle”

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’a basın toplantısında Iraklı Kürt bir gazeteci “Iraklı Kürtlerle yaptığınız gibi Suriye Kürtleri'yle de müzakere yoluna neden gitmediniz?” sorusu yöneltildi. Erdoğan soruya “Bizim Kürtlerle sorunumuz yok. YPG’li teröristlerle sorunumuz var. Suriyeli Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok. Ben (Suriye Cumhurbaşkanı) Esed’e ‘Kürt vatandaşların pasaportlarını ver, yanlış yapıyorsun’ dedim” ifadelerini kullandı.Bölgesel Kürt Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkiyi hatırlattı.

        PKK-PYD meselesinin sürekli “Kürtler” şeklinde tanımlanıp, dillendirilmesi en ciddi sorunlardan biri. Bu dil ABD ve Batı’da tehlikeli biçimde yerleşmeye başladı.

        Türkiye’nin terör örgütüne yönelik operasyonlarından “Kürtlerle savaş” şeklinde bahseden ABD ve Batı medyası sokaktaki insanların zihnine de bunu yerleştirmiş görünüyor.

        Geçtiğimiz hafta Amerika’daydım. Konuştuğum pek çok insan Türkiye’den bahsettiğimiz anda “Kürtleri neden öldürüyorsunuz?” Gibi şeyler sordu.

        Türkiye bu algıyı tek başına kolay kolay değiştiremez. Anlaşılan o ki, Ermeni, Siyonist, Rum, Fetö derken yakın zamanda üzerine bir de PYD-PKK lobisi “Kürt” kimliği çatısıyla karşımıza çıkacak.

        Belki Bölgesel Kürt Yönetimi yetkilileriyle kurulacak bir temas üzerinden, onların uluslararası topluma hakikaten ne olduğunu Kürt kimlikleriyle ifade etmeleri bizim gayretimizden daha ciddi sonuçlar verir.

        Bu bağlamda IKBY’nin uluslararası görüşmeleri ve o görüşmelerde Türkiye’nin Kürt halkıyla müsbet ilişkisi ön plana çıkarılmalı.

        * * *

        Trump, “hayranı” olduğu Erdoğan’ın taleplerinden kaçını karşıladığını söylemedi.

        Sadece "Çok sayıda olumlu gelişme yaşanıyor. Neler olacağını göreceğiz" dedi.

        *

        İki ülke yönetimi, ilişkileri onarma ve yeniden rayına oturtma hamlelerini sergiliyor görünse de ortada dişe dokunur verilerden yoksunuz.

        ABD’den ilaç olabilecek değerde bir söz ve eylem yok!

        Kamu diplomasisi açısından ortaya konan kimi hamleler ve yapılan açıklamalar; uzun süredir ciddi sarsıntılar geçiren Türkiye-ABD ilişkilerinin bir yumuşama dönemine doğru ilerlediğini söyletecek olgunlukta değil.

        Türk-Amerikan ilişkilerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta başında Vaşington’a hareketi öncesi havaalanındaki açıklamasında ifade ettiği “sisli hava” dağılmış değil. Pırıl pırıl güneşli bir gün doğmadı henüz.

        Sisli ve sancılı ilişki sürecimiz devam edecek gibi görünüyor.

        * * *

        İlişkilerin temelinde yatan başlıca sorunu yıllardan beri kimi sivil toplum kuruluşları “Çok katmanlı bir diyalog, çağdaş insani evrensel değerler üzerinde mutabakat ve devlet dışı aktörlerin katılımını içeren daha sağlam bir zemine dayanmak yerine, sadece ortak tehdide dayanan salt stratejik bir nitelik taşımasıdır. Bu eksiklikler, ilişkiyi kırılganlaştırmış, stratejik çıkarların varlığına ya da yokluğuna aşırı bağımlı hale getirmiştir.” ifadeleriyle analiz ediyordu.

        Öyle olmadığını, bizi Barış Pınarı Harekatı’na götüren süreçte çok açık gördük. Türkiye’ye karşı sinsi ve kalleş bir tuzak, müttefik dediğimiz ABD ile İsrail’in bölgedeki mega harita hayaline destek veren Batılı ülkeler tarafından kurulmuştu.

        İşte bu nedenle Barış Pınarı Harekâtı gecikmeli de olsa başlatıldı. Harekâtın ne denli hayati olduğunu dünkü görüşme sonrası Trump’ın yaptığı açıklamada terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye’deki elebaşına dair kaçamak ifadesi bir kez daha gösterdi.

        * * *

        Beyaz Saray’da saatler süren görüşmenin ardından duymak istediklerimizi duymadık.

        O kadar mesafe gitmenin ve arka kapı diplomasisinin sonunda aldıklarımıza bakarsak ortada dişe dokunur bir şey yok.

        Bu acı gerçeği söylemek zorundayım.

        Beyaz Ev’deki zirveye giderken karşılıklı “algı boşluğu” için iki ülkenin kamuoyları düzeyinde birbirini yeterince tanımamasını gösteriyorduk.

        Türk-ABD ilişkilerine yeni bakışlar getiren, cesur çıkışlar içeren sözleri duymaktı tüm arzumuz.

        Duyamadık. Ve uzun süre de duymayacağız gibi görünüyor. Hele hele önümüzde 2020 Kasım’ında yapılacak olan ABD Başkanlık seçimi gibi zorlu bir yıl varken.

        * * *

        Günün sonunda, ABD’nin Suriye’de sınırımızda oluşturduğu PKK/YPG terör ordusundan vazgeçmiyor. Koruyup kollamaya devam edecek.

        Trump, defalarca söylediğinin aksine Suriye’den askerlerini çekmeyecek.

        Rusya’dan aldığımız S-400 hava füze savunma sisteminden dolayı F-35 Savaş uçaklarımızı vermemekte direnmeye devam edecekler.

        Halkbank dosyasının akıbeti ne olacak, belirsiz?

        Türkiye’ye yaptırım tehdidi savuran ABD’nin ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarma söylemi havada kalmaya devam edecek.

        Trump yönetimi Türkiye’nin hassasiyet gösterdiği meseleler karşısında demagojiden öte gitmeyen yeni bir ayar yaptı.

        ABD Fethullah Gülen’in iadesine ilişkin Türkiye’nin talebini bu kez daha ciddi olarak ele alacağını söyledi mi? Hayır!

        İlişkileri “rektifiye” etme yolunda atılan son adımlara rağmen, iki ülke arasında hâlâ birçok konuda uyuşmazlık devam ediyor.

        Vaşington zirvesi sonrası şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile yapacağı görüşmeye odaklanmak gerekecek.

        ABD Başkanı aslında dün Türkiye'yi kızdıran ve ilerde çok baş ağrıtacak, içerde bizim siyasi ve asayiş sorunu yaşamamıza zemin oluşturabilecek provakatif denecek tarihi bir skandala imza attı.

        PKK/YPG terör örgütüyle olan düşmanca ilişkilerini “Kürtler” diye ifade ederek, meşrulaştırma gayretini sürdürdü. Yani ABD, müttefikinin güvenliğini tehdit eden terör örgütüyle el ele kol kola olmaya devam edecek.

        İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşme öncesinde Türkiye-ABD ilişkilerinin en kritik toplantılarından biri olacağını söylemişti.

        Çok haklıydı. Ancak iki liderin kabul edilebilir ve uygulanabilir bir çözüm bulabildiklerini ilan ettikleri hangi sorunumuzun reçetesi ortaya kondu ki?

        Diğer Yazılar