Sığınmacılar, İdlib, Duvar ve TV'lerde halimiz
Dün yine Batı’dan çok tatsız görüntüler gelmeye devam etti.
Yıllardır terör örgütü PKK ve FETÖ mensuplarına yönelik misafirperver tavrından ödün vermeyen Yunanistan, sahil güvenlik güçleriyle mültecilerin şişme botlarına saldırdı. Görüntüler düpedüz vicdansızlık, ahlaksızlık ve merhamet yoksunluğunun fotoğrafıydı.
Bir mızrakla içinde kadın, çocuk ve adamların bulunduğu botları patlatmak, onları alabora etmeye çalışmak sonra mültecileri denizlere gömmek…
“Medeniyet” öyle mi?!
Sosyal medya hesabımda ve Habertürk canlı yayınında Yunanistan’dan gelen görüntülere tepki gösterince, birileri bunu da iç siyaset malzemesi haline getirip iktidarı eleştirmeye çabaladı.
Hükümetin sığınmacı politikalarını başka zaman ve mecralarda elbette eleştirebilirsiniz. Ama Ege Denizi’nden gelen o korkunç görüntülerle ilgili söyleyecek başka sözleriniz olmalı.
Zaten artık memlekette kimse, neredeyse hiçbir konuda anlatılana veya eylemin niteliğine bakmıyor. Kim anlatmış veya kim yapmışsa, ona göre kendisine pozisyon belirliyor.
Bu arada Türkiye’den ayrılan sığınmacıların sayısı 120 bini geçmiş, Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında “yakında bu sayı milyonları bulacak” dedi. Yunanistan yoğun şekilde sığınmacılara müdahale ediyor ama rakamlara bakılırsa bir şeyleri gözden kaçırıyor olmalı.
DUVAR!
Habertürk’te günlerdir Suriye sınırından yayınlar yapıyoruz. Ardımızda bir “güle güle” yazısı ve sınır boyunca örülmüş duvarlar…
Oysa tam 9 yıldır Türkiye’den çıkıp “güle güle” yazısının altından huzurla Suriye’ye geçen kimse olmadı.
Neredeyse sınırları kaldıracağımız zamanlardan, tel örgüler çektiğimiz günlere, köprüler kurmayı hayal ettiğimiz süreçlerden, duvarlar inşa ettiğimiz dönemlere geldik.
Kimse böyle bir son düşünmemişti. Suriye sınırına her gittiğimde aynı açmazın içinde çırpınıp duruyorum.
Gerçekten çok yazık oldu.
TÜRKİYE’DE TV YORUMCUSU OLMAK
24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye bir Rus savaş uçağı düşürdü. Uçak düştükten hemen sonra Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın açıklamalarını takip eden uzman zevat televizyonlara çıkarak; “Türkiye Ukrayna değil, Türkiye Gürcistan değil” , “Rusya haddini bilecek, tekrar hava sahamızı ihlal ederse yine düşürürüz” içerikli yayınlar yaptı.
Hatta bazı TV’ler; Rus lider Putin’in nasıl bir diktatör olduğunu, Rusya’nın ekonomik kriz nedeniyle nasıl çöküşe geçtiğini anlattı.
Kısa süre sonra Türkiye, Rusya ile ilişkileri düzeltme yolunu seçti. Ve yeni bir siyasi süreç başladı. Rusya ve Putin’i o günlerde yerin dibine sokup çıkartanlar, (altını çiziyorum aynı kişiler) ilişkiler düzeldiğinde de Rusya ve Putin’e methiyeler düzüp, Putin’in faziletlerini anlatan belgeseller hazırlamaya başladı.
Uzatmayalım, bu zevat şimdi yeniden Rusya’ya sayıp dökme telaşında. “Ayıdan post, Rus’dan dost olmaz”a kadar gitti işler. Rusya’yla yeni bir kırılma döneminden geçiyor gibiyiz. İdlib sahasında bunun işaretlerini her geçen saat görüyoruz. Ben yine de açığa düşmemeleri adına bu arkadaşlara 5 Mart’ta yapılacak Erdoğan - Putin zirvesini beklemelerini tavsiye ediyorum.
Zira mesele sanki yanlış anlaşılıyor. Dış politikada, devletlerin ilkeleri değil çıkarları önceliklidir. “Omurgalı" durmayı beklemek bazen pek rasyonel sayılmaz, sağlıklı sonuçlar da vermez. Dış politika yorumcularının buna paralel davranışları ise biraz çiğ kaçıyor.
İyisi mi pergelin bir ayağını artık Ankara’ya sabitleyin ki Moskova, Vaşington arasında savrulup durmayın.
Suriye ve İdlib konusunda ABD, Rusya ve İsrail’in farklı bir irtibatı ve Esad rejimi ile İran’dan başka bir hesabı olabilir. Şayet durum böyleyse İran ve Rejim daha da köşeye sıkışır. PYD - PKK askeri gücüyle yine dikkatle muhafaza edilir. Türkiye üzerindeki hesap nedir bilinmez ancak PYD konusu sonraki başlık olarak yerini korur.
Bu arada İsrail dün 1949’dan bu yana ilk kez Abu Dabi’de(BAE) resmi bir programa katıldı. Türkiye - İsrail ilişkileri düzeltilmeli diyeceğim ama maalesef Netanyahu dün seçimi kazandı.