Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP’nin her kurultayının bir adı vardır; gelecekte onunla anılır.

        Genel başkanını seçen ve bugün de parti meclisini (PM) belirleyecek 36’ncı kurultayın adını, dünkü tartışmalar belirledi.

        Bundan böyle “lütuf kurultayı” diye bilinecek; Mustafa Sarıgül’ün aday olduğu 2005 kurultayına benzerliğiyle anılacak.

        Taban ile tavan arasındaki makasın ne derece açıldığına vurgu yapılacak.

        Çünkü dün Arena Spor Salonu’nda, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başkasından imzasını esirgeyen tabanda oturan parti tavanı ile Muharrem İnce’nin genel başkan olmasını isteyen tavanda oturan tabanın mücadelesi vardı.

        Oyu olmayan tabanın salonun tribününden yani tavandan, tabanda oturan oy sahibi delegeye baskısı ise sonuçsuz kaldı.

        Tribünü ayağa kaldıran İnce’nin genel başkan olabilmesi için imza eksiğini ise ağır eleştirdiği tabanda oturanların desteğindeki Kılıçdaroğlu tamamladı.

        Üstelik bunu da “Çift imzalar benden silinip İnce’ye yazılsın” diye divana dilekçe vererek gerçekleştirdi.

        İnce ise “faaliyet raporunu” eleştirmek adına çıkıp liderlik nutkuna çevirdiği konuşmaya benzer şekilde kürsüyü ikinci kez işgal etti.

        “Ben lütufla aday olmam, bu bana yapılmış algı operasyonu” dedi, ancak çifte imzalarla da adaylığı kabul etti.

        Bu çelişkili durumun bugüne de sirayet etmesi büyük olasılık...

        TÜZÜK İHLALİ

        Ancak bir tehlikeyi de beraberinde getirdi; 19’uncu olağanüstü kurultayın kapısını araladı.

        Nedeni de tüzüğün 55/a maddesinin şu hükmü:

        “...Genel başkanlığa aday olabilmek için üye tam sayısının en az yüzde onunun (% 10) yazılı önerisi gerekir. Başkanlık divanı öneriyi ve imza sahiplerinin adlarını okur ve varsa itirazları karara bağlar. Bir delege, adaylardan sadece biri için imza verir.”

        Ne imza verenlerin adı okundu ne de iki tarafa birden imza koyanlara kimin lehine feragat ettiği soruldu...

        Daha ilerisi Kılıçdaroğlu, kendisine verilen imzaları, asli sahibine sormadan 115 imzada kaldığı divan tarafından açıklanmış İnce’ye dilekçe yoluyla aktardı...

        Eğer bir tek itiraz olsaydı, 19’uncu olağanüstü kurultayın yolu açılırdı; adaylar açıklanana kadar delege sessiz kaldığı için kıyıdan dönüldü.

        Yoksa Seçim Kurulu Başkanı, bu durumu “gündemine hâkim” olan kurultayın iç işleyişi diye görmez, itirazı kayda alıp kurultay iptaline giderdi veya İnce’yi aday olmamış kabul ederdi.

        Kurultay paradokslarının, CHP tarihinde ilk kez bu kadar çok adayın yarıştığı parti meclisinin bugünkü seçiminde yaşanması olasılığı yüksek.

        ‘NE İSTEDİN VERMEDİM?’

        Kendine hiçbir şeyin, başkasına ise her şeyin görev olduğu anlayışının hâkim olduğu CHP’de kimse, en geç 14 ay sonra gelecek sandık için parti politikası oluşturmak adına aday olmuyor.

        Ağırlıklı bölümü, ikbal beklentisiyle adaylığını koyuyor.

        Bu da PM’nin dörtte birinin genel başkanın arzu etmediği isimlerden oluşmasını kaçınılmaz kılacak.

        CHP’ye çok eşlilik yerine, bir süredir unutulan çok dillilik tekrar hâkim olacak.

        Sonuç olarak dünkü kurultayda, ne 1959 ilk hedefler bildirisi ne 1966 ortanın solu siyasetine geçişin dinamiği ne de 1974 veya 1994 kurultaylarının yenileşme havası vardı.

        Seçmen olanları uzaktan hayretle izliyordu.

        Salonda da zaten Bahadır Tatlıöz’ün “Ne istedin vermedim, aylar oldu gelmedin” şarkısı çalıyordu...

        Diğer Yazılar