OHAL Komisyonu...
KAMU görevinden çıkarılan kişiler hakkında karar verecek tek organ. İlk başvurunun yapıldığı 17 Temmuz’dan bu yana da bir yıl geçti...
OHAL sonlandı ancak görevi elindeki işi bitirene kadar devam edecek olan Komisyon hakkında “Beklenen sonucu veremedi” eleştirileri yükseldi. AK Parti içinden de gelen sesleri, Yaşar Taşkın Koç’un sunduğu TRT’deki Basın Kartı programında dile getirince OHAL Komisyonu Başkanı Salih Tanrıkulu arayıp, kendilerini anlatmak için kuruma davet etti.
Öncelikle, “eleştirileri hak etmedikleri” düşüncesindeler. Bir taraftan bilgi, belge derleyip, diğer yandan bir mahkeme gibi hüküm veren olarak ellerinden geleni yaptıkları inancındalar.
“Komisyon’un haftada 4 kez toplanıp, her birinde 300 karar aldığı, haftada 1200, yılda 60 bin dosyayı sonuçlandırarak hiçbir mahkemenin yapamayacağını gerçekleştirdiği” kanaatindeler…
EŞ DURUMU GEREKÇE DEĞİL
Bütün bunları da 6 üye, 80 raportörden oluşan 240 kişi ile yerine getirmişler. Bina ve bilgisayar yazılımları dahil 6 ay içinde kurdukları sistem sayesinde karar alır hale geldiklerini, bir yıllın içine bu sürenin de eklenmesi gerektiğini belirttiler.
Gezdik, gördük, dinledik; hatta kararların alınış sürecini gözlemledik... Buna göre elektronik ortamda başvurular alındıktan sonra 20 farklı kurumdan gelen görüşler kişi dosyasına ekleniyor. Hepsi de emek ve titizlik isteyen, insana ilişkin karar olduğu için de hatayı affetmeyen çabalar…
Örneklemelerden de gördük ki karar alınırken eşinin veya yakınının FETÖ veya terör örgütleriyle ilişkisine bakılmamış… Suçun bireyselliğinden yola çıkılmış…
Ancak diğer yandan terör örgütleriyle ilişkisi olmamakla birlikte yanlışlıkla ihraç edilen, ekonomik özgürlüğü elinden alınmış veya toplum içinde dışlanmış binlerce kişi var.
TOPLU KARAR NEDEN YOK?
Örneğin OHAL Komisyonu, 125 bin 678’i kamu görevinden atılan olmak üzere 131 bin 922 dosyadan 26 binini sonuçlandırdı. Başvuranlardan 1560’ını haklı bulup kurumuna iade etti…
Meselenin özü de burada başlıyor. Çünkü 26 bin kişiden 1560’ının haksız yere ihraç edildiği sonucuna varılmış ise 84 bin kişiden de belki 6 bin veya fazlası iade edilecek.
Haklarındaki kararın alınması için öngörülen ikinci yılın sonunda dosyası haklı bulunan kişi bu dönemde en azından ekonomik özgürlüğünden yoksun olacak. Unutulmamalı ki “bir masum hakkı, bütün halk için dahi iptal edilemez; bir fert dahi, umumun selameti için feda edilemez…”
“Bir masumu hapse atmaktansa,10 suçlunun serbest kalmasına razı” anlayışının hakim kılındığı hukuk sistemine sahibiz…
SEMPATİZAN KARARI
Ayrıca Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin “Sempatizan Kararı” da var… FETÖ ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle kamu görevinden ihraç edilen Yargıtay, Hakan Ö. isimli kişinin mahkumiyetini bozan kararında, “Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir” hükmüne vardı.
Dolayısıyla “ByLock, para transferi, örgütün kurum ve kuruluşlarında görev üstlenme gibi organik bağı yoksa, sempatizan olarak bankaya para yatırdığı veya sendika üyesi olduğu için özgürlüğünden mahrum bırakılmaması” gerektiği sonucuna vardı.
Tabii ki devlet hakkında şüphe duyduğu kişilerin nerede çalışacağına karar verme hakkını elinde tutar; bu devlet olmanın gereğidir… Ancak kişinin ekonomik özgürlüğünü sağlayacak olanaklardan da mahrum edilememesi en temel hukuk kuralıdır.
OHAL Komisyonu’ndaki sohbetimizde bunları da açıkça dile getirdik, bu insanların toplumun içinde yaşam sürdüğüne dikkat çektik... Dediler ki “Kuruluş kanunumuz buna el vermiyor, her birey ile ilgili kararı detaylı araştırma, istihbarat birimleri raporlarını dikkate alarak vermek zorundayız…”
Anlaşılan o ki kanunda değişiklik yapılması halinde bu yönde karar almaya dönük hazırlıkları da var. Onun için de siyasi iradenin karar vermesi gerekiyor…