İnönü-Baykal gibi…
“SON dönem CHP’de yaşananlar İnönü ile Baykal’ın SHP’deki çekişmesine ne kadar çok benziyor!..”
İsmini vererek yazmak istediğim CHP’nin etkin isminden, ısrarıma karşın izin alamadığım için yukarıdaki cümlenin sahibinin adı bende kalacak.
Ancak o günler anımsandığında sözünün haklılığı da ortada…
Bahsettiği, Halkçı Parti’nin kendini feshi ve SODEP’in katılımıyla SHP’nin kuruluşu; Erdal İnönü’nün genel başkan seçilmesi…
Yasakların kalkmasıyla Deniz Baykal’ın Genel Sekreter olarak SHP’de siyasete dönüşü…
Bu SHP’deki klikleşme sürecinin gongunun da vurulmasıydı.
Eylül 1990, Temmuz 1991 ve Ocak 1992 olmak üzere ardı ardına SHP 3 kurultaya gitti.
Her 3 yarışta da İnönü, Baykal’a karşı üstünlük elde edip genel başkan seçildi.
Kapatılan siyasi partilerin yeniden açılmasıyla Haziran 1992’de Baykal 21 milletvekili ile ayrılıp yeniden açılan CHP’ye katıldı.
İlk kurultayda Erol Tuncer’e karşı yarışıp CHP lideri seçildi.
Sol seçmen sayısının, DSP dahil 3 sol partiyi kaldıracak oya sahip olmadığı anlaşılınca, 3 yıl geçmeden SHP, CHP çatısı altına girdi...
Baykal, 1999’da CHP parlamento dışı kalınca ayrıldığı genel başkanlık koltuğuna 2001’de geri döndü; DSP ise 2002 seçimiyle eridi.
16 YILDIR TEK
CHP tam 16 yıldır, % 10 barajına ulaşacak bir başka güçlü sol parti olmadan tek başına yoluna devam ediyor…
Baykal’ın 2010’da kaset kumpasıyla ayrılmasından bu yana da CHP’yi Kılıçdaroğlu yönetiyor.
Oylarını % 19 seviyesinden % 26’ya çıkarmış; Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayı Muharrem İnce % 30,6 almış olsa da CHP bir türlü iktidar alternatifi olamıyor.
Bu sürede milletvekili, cumhurbaşkanı, yerel ve referandum dahil 9 sandıktan yenilgiyle çıktı…
BAĞAJI MI, DEĞERİ Mİ?
İşte tartışma da tam bu noktada başlıyor.
Aslında cumhurbaşkanlığı seçimi propaganda döneminde de tartışılmıştı.
Seçimli olağanüstü kurultay için imza toplama sürecinde dile getiren sayısı arttı.
İmza veren, vermeyen; en etkin isimleri dahil birçok kişi kapalı kapılar ardında şu soruya yanıt arıyor:
“Bu kadar kayıp tek başına yönetimin suçu mu, yoksa CHP’nin bagajının ağır olmasının getirdiği yükün sonucu mu?”
Tartıştıkları CHP isminin merkez sağ seçmende karşılık bulmaması… Beraberinde ise şu soruya yanıt aranıyor:
“CHP adıyla zorlamak yerine, yeni bir oluşumun önünü açmak daha doğru olmaz mı?”
Onları bu noktaya getiren Avrupa’da da sosyal demokrat partilerin bir süredir umut olmaktan çıkması…
Yunanistan’da Pasok’un, İtalya’da lideri Renzi’yi istifaya götüren Demokrat Parti’nin dibe vurması; İspanya’da PSOE’nin erimesi, Fransa’da ülke tarihindeki en kötü seçim sonucunu alması eklenirse, Almanya ve Portekiz dışında sosyal demokratlar hezimet yaşıyor…
YA BULUNUR, YA YAPILIR
Başa dönersek, İnönü karşısında 3 kez yenilen Baykal’ın CHP’ye yönelmesi gibi, İnce ve arkadaşları yeni yapı için yelkenini açar mı?
İmza toplamak için uğraş veren milletvekili arkadaşları böyle bir düşüncede olmadıklarını söyledi; CHP’nin marka değerinin önemine işaret etti.
Ancak siyasette bazen bir gün uzun, bir hafta kısadır…
Eğer CHP’de kurultay için yapılan gayretler “Tüzük gereği gereken sayıya ulaşamadınız” noktasında bırakılırsa gideceği yer bellidir.
Bunu engellemek için de CHP’nin önünde iki yol var.
Ya tarafları bir araya getirip yatıştıracak, partinin yeniden yapılanmasını ve yerel seçimleri de kapsayacak bir kurultay ile herkes eteğindeki taşı döker…
Ya da bu kadar imza veren kendine bir yol bulur…