Yerel ittifakın zor denklemi
Tüm seçimler gösterdi ki yereli alan, ardından gelen geneli de alır…
Nitekim 1984’te yerel seçimi alan ANAP 1991’e kadar TBMM iktidarının en önemli unsuru haline getirdi.
Ne zaman ki “limon gibi sıkacağız” sloganı ile 1989’da SODEP’e belediyelerini kaptırdı; bir sonraki seçimin galibini de gösterdi.
SODEP’i 1991’de iktidar ortağı haline getirdi.
Ancak daha sonra CHP olan yapı belediyelerde umulanı veremeyip, iç çekişmenin yarattığı talihsizlikleri de ardı ardına gelince 1994’de seçimi kaybetti.
Yerelin 1994’teki galibi Refah Partisi için ise 1995 genel seçiminin müjdecisi oldu; %21,38 ile birinci parti yaptı.
Ardından gelen 1999 seçimi de belirleyici oldu; 2002’de AK Parti’nin iktidara tek başına gelmesinin en önemli nedenini oluşturdu.
O gün nasıl belirleyici olduysa bugün de bu özelliğini yitirmiş değil.
ÖTEKİNİ BÜYÜTÜR
Bundan olsa gerek bütün siyasi partiler sandığa 6 ay olmasına karşın var gücüyle seçime hazırlanıyor.
Geçmişte seçmenin sandıkta gerçekleştirdi ittifakı şansa bırakmadan parti merkezlerinde oluşturmak istiyor.
Ancak söylemde arzulanan ittifakın sahada kolay olmadığı gerçeği de önünde duruyor.
En iyi örneği de AK Parti ile MHP’nin arzu ettiği ittifakın karşısında diğerlerinin ittifakını yaratacak olması…
Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olunması…
Bunun örneği görüldü…
Çünkü yerel seçimin, hem seçmen davranışı, hem de diğer sandıklardan ayrı dinamiği var.
Bundan dolayı ittifak denklemi genel seçim gibi kolay kurulmaz; çünkü bir bölgede olumlu sonuç veren ittifak, diğer bölgenin kaybına dönüşür.
Daha önemlisi, barajın olmaması, adayların öne çıkması nedeniyle, iktidar partileri yerel sandıkta, genel seçimin 6 ile 10 puan düşüğünü alır.
Örneğin AK Parti 2009 yerel seçiminde %38.80 alırken, ardından gelen seçimde % 49.5 oya ulaştı.
Benzer durum 2014’de de yaşandı yerelde %45.60 alırken, Cumhurbaşkanlığı seçiminde %52’ye yükseldi.
Bu nedenle genel seçimin rakamlarına bakıp, yerel seçimin geleceğini okumak doğru sonuç vermez.
Yerel seçimde ittifakın yasal olmaması da cabası…
“ÇIKARMASAK OLUR MU?”
Oysa Cumhur İttifakında aranan, partilerin mevcut belediyeleri korunarak, elde olmayanlar için birlikte hareket etmek. Bunun olabilmesi için bir partinin, diğerinin elinde tuttuğu belediye için aday çıkarmaması; zayıf isim göstermesi veya tabanını diğer parti adayına oy vermesi için ikna etmesi gerekir.
Örneğin MHP’nin elinde olan Adana, Mersin, Manisa’da AK Parti büyükşehirler için aday çıkarmayabilir mi?
Ya da MHP adayı kazansın diye zayıf isim önerir mi?
Benzer şekilde geçen dönem elinden son anda kaçırdığı Ankara Gölbaşı’nda MHP aday çıkarmazsa yıllardır aday olmayı bekleyenler ne yapar?
Her ikisinin de kendileri açısından zaaf doğuracağını AK Parti yöneticileri açıktan dile getiriyor.
Diyelim ki ittifakın adayında uzlaşıldı; aday çıkarmayan partinin seçmeni başka kamptaki parti adayına kayarsa ne olur? AK Parti ile MHP yönetimleri de bunun bilinciyle formül arıyor.
ROZETSİZ ADAY
Benzer durum CHP, İYİ Parti ve SP için de geçerli…
CHP, birçok yerde İYİ Parti ile birlikte hareketten yana; Ege ve Akdeniz illeriyle, Ankara ve İstanbul’da getiri sağlayacağını görüyor.
HDP için de benzer yaklaşım sergiliyor. Açmazı ise birinin tabanının sıcak baktığına ötekinin tepkili olması.
O nedenle CHP’de ittifakların, parti rozetsiz adaylarla bölgelerde sağlamasına dönük çaba var…
CHP tabanda ittifakı önemsiyor…
SAĞLAM ANLAŞMA
İYİ Parti açısından da durum farklı değil…
Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Millet İttifakı’nda yaşanan olumsuzlukları yerel seçime taşıma niyeti de yok. Seçimin ana aksının ekonomi üzerine oturacağı kanısını seslendirmekle birlikte, yerel adayların önemine dikkat çekiyor. CHP ile birlikte hareket edecekse baştan yazılı kurallara bağlanmasını şart koşuyor; AK Parti ile bölgesel de olsa ittifakı düşünmüyor.
Her partinin; belediye meclisleri, muhtarlar, ilçe, il, büyükşehir dahil 3 bin aday belirlemesi gereken seçime 6 kala hazırlık yapılıyor olması da buna dayanıyor.
Her parti gelecek 2 haftasını yerel seçime odaklamış bulunuyor.
***
HOŞ GELDİN POPÜLİZM
Siyaset bilimine hizmet sunacak öğreti yerine, cinlik; yani popülizm üretmede Türk siyasetinin üstüne yoktur.
Her popülizmin getirisini Türk halkı afiyetle yer; kullanır.
Sonucunun yarattığı ağır yükle yüz yüze kaldığında da mart kedisi gibi bağırır…
Türkiye bunun en iyi örneğini 1991’de “Beş lira üstü de benden” sloganıyla hafızalara kazanan popülist seçim vaadi döneminde yaşamıştı.
SSK’YI BİTİRDİ
Demirel’in, “kadınlarda 38, erkeklerde 43 yaşında emekli olmalarına olanak tanıyacak” 1991 seçim vaadini, Başbakan olduktan sonra uygulamasıyla Türkiye emekliler cennetine döndü.
O derece ileri gitti ki 34 yaşında emekli olanlara rastlandı.
Getirdiği yükü o dönemdeki adıyla SSK kaldıramadı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dönemin SSK Genel Müdürü olması nedeniyle CHP lideri Kılıçdaroğlu’na meydanlarda eleştiri getirmesine neden olan olumsuzluklar da bundandı.
Hastaneler parasızlık ve olanaksızlıktan hasta bakamaz duruma gelirken, emeklisine maaş ödeyemez hale gelen SSK’nın imdadına her ay Hazine yetişti.
Daha fazla taşınamayacağı görülünce de çözümü 1999’da koalisyon hükümeti üretti; emeklilikte yaş sınırlaması getirdi. SGK çatısı altında tüm emeklilik kurumları birleştirilmesine karşın, açık kapanmış değil, bugün 2 kişi çalışırsa (1.94) bir emeklinin maaşını karşılayabiliyor.
MALİYETİ 30 MİLYAR DOLAR
Türkiye’ye getirdiği yükünün maliyeti 1 trilyon dolardan fazla…
Hazine, sadece sosyal güvenlik açığını finanse etmek için içeriye ve dışarıya yılda 30 milyar dolar borçlanıyor.
Oysa 300 milyon dolarla birçok sorunun çözülebileceği ortadayken.
Sanki bütün bunlar yaşanmamış gibi yeni seçim döneminin yeni popülizmi ortaya döküldü.
Milletvekillerinden destek vereceğini beyan edenlere rastlansa da iktidar partisi hariç, bütün partiler emeklilikte yaş sınırını yeniden düzenleyen teklifini yarışırcasına TBMM’ye sunmaya başladı.
Eğer yasalaşırsa 1991’den çok daha ağır sonuç doğuracağı kesin; çünkü bu da kadınlarda 38, erkekler 43 yaşta emekliliği getiriyor.
SGK ÇÖKER…
Erken emekli olanın düşük prim alacağı gibi hafifletici hangi model üretilirse üretilsin, teklif yasalaşırsa olacağı bellidir. Aktüeryal dengesi zaten bozuk yapı, bir grubun erken emekliliği uğruna, herkesin emekli maaşlarını alamayacağı hale gelir.
Ezcümle SGK çöker…