İkinci operasyon
Reyhanlı saldırısının planlayıcılarından birinin en güç alandan alınıp getirilmesi MİT’in dış operasyonu açısından takdire şayan…
Zaten Suriye sahasında yakın geçmişteki örtülü ve açık operasyonlarındaki başarısı da övgüyle dolu.
Cumhurbaşkanı da bir süre önce MİT’in kadrolarını davet edip, başarılarından dolayı tebriklerini iletmişti.
Buna bir yenisini ekledi…
Reyhanlı saldırısı planlayıcılarından Yusuf Nazik’i, Şam rejiminin ve Rusya’nın istihbarat ve güvenlik yığınağı Lazkiye’den alıp getirdi.
Böyle bir sahadan adam alıp getirmenin dış politikadaki mesajı açık ve nettir…
Onlarca ülkenin istihbarat örgütleri bir yana, sahadaki milis güçlerin ispiyoncularının cirit attığı, hem sıcak hem de soğuk savaşın en acımasız sürdüğü Suriye sahasında başarılması ise önemini daha da arttırır.
Görünen o ki FETÖ doluşması ile bozulan kadronun, sil baştan yenilenmesi ve yapılanması sonucunu gösterdi, meyvelerinden birini daha verdi.
Bununla kalmadı, Türkiye’nin eli, kolu, kapasitesinin ne olduğunu, kendine yapılanı sonuçsuz bırakmayacağını da gösterdi...
İLK ‘ESKİOCAK’ GETİRİLDİ
Ancak bu MİT’in Reyhanlı ile ilgili ilk operasyonu sanılmasın…
Nazik, patlamanın getirilen ikinci planlayıcısı…
İlki Nasır Eskiocak idi…
Eskiocak da MİT’in takibi, ÖSO mensuplarının desteği ile Suriye’de yakalanıp Yayladağ’dan Türkiye’ye getirildi.
Reyhanlı iddianamesinde Yusuf Nazik ile birlikte adı geçen 11 kişinin arasında yer alıyordu.
O dönem Eskiocak adı üzerinde fazla durulmadı, sadece mahkeme safhasındaki çelişkili sözleriyle anıldı.
Eskiocak ifadesinde Heysem Topal isimli birinin “içinde uyuşturucu var” diyerek patlayıcı yüklü aracı teslim edip, sınıra götürmelerini istediğini; Yusuf Nazik’in de planlayıcılar arasında bulunduğunu itiraf etmişti.
PROFESYONEL SUNUM
Çok sürmedi, Yusuf Nazik de rejimin göz bebeği Lazkiye’de yakalanıp getirildi.
Bütün bunlar yakalanan kişi kadar, Türkiye’nin kendisine dönük bir eylem karşısında yapanın yanına kar bırakmayacağı, peşini takip edip nerede olursa olsun alıp getireceği mesajını vermesi açısından çok değerli…
Ancak bu mesaj kadar, hangi yöntem ve araçla verildiği de önemlidir…
İletişim kuramcısı McLuhan’ın deyimiyle, “araç iletidir…”
Yani, içerikten daha çok ne şekilde verildiği önemlidir, “Eğer araç bilinmezse, mesaj da anlaşılmaz…”
O nedenle “iletinin hangi yöntem ve araçla verildiği” daha önem arz eder.
Çünkü veriliş yöntemi, verilmek istenen mesajdan daha çok insanların yapılarını ve algılarını değiştirir...
Bunları yazmamın nedeni Türkiye’nin “profesyonel sunum” tekniğini bir türlü öğrenememesini belirtmek için.
Nedendir bilinmez, öğrenen örgüt kapasitesini bir türlü kullanamıyor…
Çok başarılı aşçının leziz yemeğini, profesyonel garson yerine, aşçıya sunduruyor.
Yaratacağı daha güçlü ve büyük boyuttaki algı efektini kısa dalgada bırakıyor…
***
10 bin muhafız kaç deliği kapatır?
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker AB ülkelerinin sınırlarına 2020’ye kadar 10 bin muhafızın görevlendirileceğini söylemişti.
Bunun “AB’nin militaristleştiği” anlamına gelmediğinin de altını çizmişti.
AB’nin etkin diplomatlarından birine dün, “Bu kadar görevli sorunun çözümü için yeterli mi?” diye sorunca güldü.
“Almanya Avusturya sınırı kuş uçuşu 345 km’dir” anımsatması yaparak söze girip ekledi:
“Bu sınırın ancak 3 noktasında denetim yapılabiliyor…”
AB’de sınırların kalkmasının üzerinden bu kadar yıl geçtikten sonra tekrar eski sınırlara tel örgüler çekilen dönemlere dönüşün olanaksızlığına da dikkat çekti.
Ardından şu soruyu sordu:
“Diyelim ki kara sınırına 10 bin güvenlikçi diktiniz; AB ülkeleri arasındaki uçuşları kontrol için de yeniden pasaport kulübeleri mi kuracaksınız? Havaalanına gelen çıkar gider, hangi ülkeden geldiğine bakılmaz; bakılması da doğru olmaz…”
Söz ortada, güvenlikçi işinin çok ciddiye alınacak tarafının olduğunu söylemek zor.
Eğer AB yeniden milli sınırlara dönmeyi planlamıyorsa…