Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son bir haftada küresel güçlerin Suriye üzerine yaptığı açıklamalar baş döndürücü nitelikte.

        Buna dün ABD Başkanı Trump da eklendi…

        BM Güvenlik Konseyi’nin İran hakkındaki oturumunda konuşan Trump, öngörülmedik bir üslupla, “İdlib müzakerelerine yardım ettiği ve sivilleri rejim saldırısından kurtardığı için Türkiye’ye teşekkür etti…”

        Trump’ın bu sözleri, Suriye sahasındaki politikalarında Türkiye ile uzlaşmayan ABD yönetiminin en üst ağzından son dönem söylenmiş en olumlu cümle…

        Dikkat çeken ise geçen hafta sonu da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Türkiye’nin politikalarına destek veren şu cümleleri dile getirmiş olması:

        “Suriye’nin toprak bütünlüğüne dönük ana tehdit, ülkenin doğusundaki bölgelerden, ABD’nin doğrudan kontrolü altında bağımsız özerk yapıların fiilen kurulmakta olduğu Fırat’ın doğusundan gelmektedir...”

        “Ana tehdit” olarak görüp işaret ettiği PYD...

        Hatta bununla da kalmadı, hem ABD, hem de BM nezdinde konuyu gündemde tuttuklarını vurguladı ve “Bu yasa dışı faaliyetlere son verilmesi için ısrarlı olacağız” dedi.

        Bu kapsamda, Suriye sahasının iki karşıt küresel gücünün, farklı cephelerde de olsa Türkiye politikasına desteği açık…

        RUSYA CEPHESİ

        Rusya açısından bakıldığında hem çatışmaya girmeden M4- M5 otobanlarının güvenliğini kazanma yönünde güvence elde etti.

        Hem de Suriye’deki üslerinin güvenliğini riske atan HTŞ ve El Nusra odaklı tehdidi 15 km geriye savuşturdu.

        Böylece, Şam güçlerinin arkasında lojistik güç olmayan Doğu Guta ve Dara’dan muhalifleri çıkarmak için aylarca savaşıp, çok sayıda kayıp vererek çözebildiği muhalifler sorununu, daha kolaycı bir yolla çözümledi.

        Moskova bunu yaparken, Türkiye’ye olan desteğini de ABD ile hareket eden YPG’ye uyarısıyla gösterdi.

        Bu aslında Moskova’nın PYD’ye “Şam yönetimi ile arasını düzeltmesi” için yeni ültimatomu niteliğinde.

        Çünkü bizzat uğraşıp Şam yönetimi ile bir araya getirdiği PYD’nin, varılan mutabakata uymasını, ABD ile arasına mesafe koymasını, Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozacak davranışlara da girmemesini istiyor.

        “MOSKOVA’DA PYD YOK”

        Buradan yola çıkarak, “Bir yandan da PYD’nin Moskova bürosunun çalışmasına izin veriyor” denilebilir.

        Moskova ile yapılan görüşmelerde Türk tarafı da birkaç kez bu konuyu masaya getirmiş.

        Moskova, Ankara’dan gelen tepkileri dikkate alarak PYD bürosunu birkaç ay sonra kapatmış; 2,5 yıla yakın da PYD’nin Rusya sahasında siyasi faaliyetine izin vermiyormuş…

        Buradan bakarak Moskova’nın Fırat’ın doğusunda Türkiye ile birlikte hareket tarzı geliştireceği sanılmasın.

        Moskova, Şam yönetimine gelebilecek olası tehditler ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik olumsuzluklara odaklanıyor, bunun ötesiyle ilgilenmiyor.

        Ankara ile vardığı 15 Ekim tarihi itibarıyla başlayacak olan Soçi mutabakatı gereği, çizilen sınırların 15 km içine ağır silahların çekilip çekilmediğine bakıyor.

        TÜRKİYE’NİN POZİSYONU

        Sahada olanlar da teyid ediyor ki Türkiye Soçi mutabakatı ile sağlanmak isteneni büyük oranda başarmış.

        Zaten 15 kilometreden daha içerde olan HTŞ ve El Nusra gibi güçler ağır silahlarını geriye çekmiş, ancak sahadan çıkmayacaklarını da bildirmiş.

        Her ne kadar HTŞ direniş göstereceğini söylüyor olsa da bölgedeki diğer güçlerin de telkini doğrultusunda hareket edeceği görülüyor.

        Gelişmeler de bu yönde…

        Daha önce ılımlı grupların ayrılması konusundaki maharetini gösteren Türkiye’nin bunu da başarması aslında birçok olumsuz gelişmenin de önünü kesecek; en azından Rusya destekli Şam yönetimine yeniden saldırması için gerekçe yaratmayacak.

        Daha da önemlisi bir saldırı halinde Türkiye’ye yönelmekten başka yolu olmayan aşırı militanları İdlib bölgesinde tutabilecek.

        Dolayısıyla Ankara, İdlib’de kalıcı ateşkesin sağlanması konusunda kararlı.

        Ayrıca İdlib’de sağlayacağı sabit durumun, Fırat’ın doğusundaki politikasını hayata geçirmesi için önemli olduğunu da görüyor.

        ÜÇÜNCÜ AŞAMA

        Suriye’nin DAEŞ’tan temizlenmesi ile ikinci aşamaya geçilmişti; ikinci aşama El Nusra benzeri örgütlerden arındırılması ve toprak bütünlüğünün sağlanmasıydı…

        Bu ikinci aşamaya geçildikten sonra üçüncü aşamaya yani Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının pay edilmesi mücadelesine geleceği kesin…

        Orada ittifakların nasıl oluşacağı da bugünden görülüyor, zaten son demeçler de bunun zeminini hazırlıyor…

        Suriye sahasındaki herkes ertesi gün hesabını yapıyor…

        Diğer Yazılar